Aşağılanan adam ne yapacak?
Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkelerinden İngiltere’nin yoğun muhalefetine rağmen, Lüksemburg eski Başbakanı Jean Claude Junker, Avrupa Komisyonu Başkanı olmak üzere.
Bugün Strasbourg’da, parlamentoda yapılacak oylamada, parlamenterlerin salt çoğunluğundan alacağı oylar Junker’ı o makama getirmeye yetecek.
27 Haziran’da yapılan liderler zirvesinde İngiltere ve Macaristan dışındaki tüm üyelerin yani 26 ülkenin oyuyla parlamentoya tavsiye edilen Junker nedeniyle, İngiltere ve Avrupa Birliği arasında yükselen kriz, önümüzdeki dönemde İngiltere açısından belirleyici olacak.
Brüksel’i ‘fazla buyurgan’ bulan ve AB’nin yetkilerinin azaltılması gerektiğini savunan İngiltere, Junker’ın Komisyon Başkanlığı yapacağı birlik içerisinde, reform taleplerinin karşılanamayacağı düşüncesinde.
Junker dönemi, İngiltere Başbakanı Cameron’un iddia ettiği gibi ‘reformlardan uzak’ bir dönem mi olur yoksa yeni başkan, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarına da yansıyan ‘değişim’ beklentilerini karşılayacak adımlar atar mı, bunu şimdiden bilebilmek kolay değil.
Junker, önerilere açık olacağının mesajını veriyor.
Göreceğiz...
Ama kesin olan bir şey varsa o da Junker’ın komisyon başkanlığının, İngiltere-AB ilişkilerini olumsuz yönde etkileyeceği.
Cameron, 25 Mayıs’taki parlamento seçimlerinin Hristiyan Demokratlar’ın sandalye üstünlüğüyle sonuçlanmasının ardından Junker’ı Komisyon Başkanı olarak görmek istemediğini net bir biçimde açıklamış ve hatta daha da ileri giderek, AB üyeliğinden ayrılma kartını dahi masaya sürmüştü.
Belli ki bu ‘tehdit’ işe yaramadı, Almanya İngiltere’nin blöfünü görmedi.
Peki bundan sonra ne olacak?
Cameron, bu itibar kaybıyla nasıl başa çıkacak?
Junker’ın komisyon başkanlığı için devletler düzeyinde yapılan oylamanın hemen ardından, İngiliz devlet televizyonu BBC’nin attığı manşet, Cameron’u siyasi olarak gerek AB nezdinde gerekse kendi ülkesinde ne kadar zor bir dönemin beklediğini gösterir nitelikteydi:
‘Complete humiliation of Cameron!’
Yani şöyle çevirebiliriz:
‘Cameron tam anlamıyla aşağılandı!’
***
Parlamento seçimlerinin ardından başlayan yeni dönemde AB içerisinde pek çok üst düzey yetkili daha değişecek.
Komisyon yönetimini bir hükümet gibi düşünecek olursak, başbakan gibi görev yapacak Junker’ın diğer üye ülkelerden gelecek bakanları da olacak.
Bu ‘bakanların’ en önemlilerinden biri şüphesiz Dış Politika Yüksek Temsilcisi.
Bu görev şu anda bir İngiliz siyasetçi olan Catherine Ashton’un.
Keskin tavrı ve ‘ayrılma tehditleri’ nedeniyle AB içerisinde belirli çevrelerde ciddi şekilde rahatsızlık yaratmış durumda olan İngiltere’nin, önümüzdeki dönemde AB içerisindeki böylesi önemli mevkilerde yer alabilmesi de zora girmiş gibi görünüyor.
***
İngiltere’nin halihazırda AB ile devam etmekte olan bir diğer önemli sürtüşmesi de birliğin fiilen finans merkezi durumunda olan Londra’nın bu etiketinin de tehlikeye girmiş olması.
Almanya’nın da ağırlığıyla AB, finans merkezini Londra’dan Frankfurt’a taşımak istiyor.
İngiltere ise buna şiddetle direniyor.
Londra’nın finans merkezi özelliğini yitirmesi İngiltere için hem itibar hem de büyük bir ekonomik kayıp demek.
***
İngiltere ile AB arasındaki mücadele, genişleyen cephelerde sürüyor.
Parlamento seçimlerinde birinci sırayı alan sağcı parti UKIP’in, önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlerde de aynı başarıyı göstermesi ‘tehlikesi’ nedeniyle, seçmenine yönelik olarak AB şüpheciliği kozunu yükselterek kullanmak zorunda olan Cameron, bu şekilde kaybettiği itibarı da geri almaya çalışacak.
‘AB’ye karşı dik duran Başbakan’ olarak ülke içi siyasette prim kazanması gerekecek olan Cameron’un AB ile bozulan dengeleri nasıl yeniden tesis edeceği ya da etmek isteyip istemeyeceği ise merak konusu.
Çünkü AB’den ayrılmak, kolay ve etkili bir propaganda söylemi olsa da, olası sonuçları itibarıyla pratikte pek de öyle kolay bir karar olmasa gerek.