Asgari Ücret ve Hayat Pahalılığında Sistem Değişmeli…
Sendikaların girişimi ile asgari ücret konusu ve gelecek yılın bütçe görüşmelerinin komitede başlaması ile de hayat pahalılığı konusu ülke gündemine yeniden girdi. Sendikalar, işveren örgütleri ve siyasi partiler bu konularla ilgili olarak sadece rakamlar üzerinden düşüncelerini paylaşıyor. Ancak, her iki konuda da onlarca yıldan beridir rakamları belirleyen sistemlerin kendilerinin konuşulup, tartışılıp hem güncellenmesi hem de ekonominin gerçeklerine göre yeniden düzenlenmesine ihtiyaç vardır.
Asgari ücret konusundan başlayalım… Tespit komisyonunda sendikalar da var ama hepsi de kamu kesiminde örgütlü; kamu kesimindeki asgari maaş da asgari ücretin üstündedir. Sendikalar için asgari ücretin esas önemi gelir vergisinin taban meblağı olması ile ilgilidir. Evet, kamu kesimi sendikaları özel sektör çalışanlarını da korumak için asgari ücretin yüksek olması yönünde gayret gösterdiklerini söylüyorlar; ancak pratikte odak gelir vergisi taban meblağının yüksek olmasıdır.
Sistemi değişmek için gelir vergisi taban meblağını ‘Asgari geçim endeksi’ olarak isimlendirmek ve çalışma hayatının iş kollarının da özelliklerine göre farklı asgari ücreti olmasını düzenlemek gerek… Bir de asgari ücretin, yeni işe başlayan vasıfsız işgücünün alacağı ücret olarak genel kabul görmesi gerek. Dolayısıyla, kamuda olsun, özel sektörde olsun, yeni işbaşı yapan vasıfsız işgücünün vasıf kazanana kadar alacağı ücret olmalı… Ancak, örneğin, kamuda odacı olarak işbaşı yapan vasıfsız iş gücü ile inşaat sektöründe bir ustanın yanında çalışmaya başlayan çırağın asgari ücretleri farklı olabilmeli…
Bir çalışanın asgari ücretle çalıştırılmasının azami süresi de saptanmalı ve o sürenin sonunda kazanılan niteliğe göre ücret artışı da örneğin ez az yüzde on olarak da belirlenmeli… Eğer asgari ücretle işbaşı yaparak iş yaşamına katılan birisi belirlenen süreç içinde herhangi bir nitelik kazanamamışsa, intibak edemediği bir iş kolunda çalışıyor demektir ve intibak edebileceği başka bir işkolunda çalışmaya başlamak üzere o işinden ayrılmalıdır. Böyle bir düzenleme, nitelik kazanmış emeği işverenin hala daha niteliksizmiş gibi asgari ücrete mahkûm etmesini önleyecektir. İşveren, o çalışanının işten ayrılması halinde, asgari ücretle çalıştırmak üzere yeni bir vasıfız işçi istihdam etmek ve bu kez de onu eğitmek zorunda kalacak; yani hep asgari ücret vermek istiyorsa, sürekli yeni istihdam yapıp işbaşı eğitimini sürekli tekrarlaması gerekecek… Böyle bir durum da iş yerinin verimliliğini azaltır ama artırmaz, üretim maliyetini de sürekli artırır. Dolayısıyla, böylesine düzenlemeler emeğin asgari ücrete mahkumiyetini önleyecektir.
Hayat pahalılığı ödeneği ile ilgili sistem değişikliğine gelince… Yeni dönem hayat pahalılığı oranı, eski dönemde gerçekleşen hayat pahalılığı miktarıdır. Yani diyorlar ki geçen dönem süresince hayat örneğin yüzde kırk sekiz pahalanmıştır; dolayısıyla yeni dönemde maaşlara bu oranda artış yapılacaktır. Yani, çalışanın satın alma gücü geçen dönem azaldı ya, şimdi onu tamamlayacaklar… Ama ertesi gün hayat pahalılaşacak ve satın alma gücü gene gerileyecek… Bu sistem çalışanı fakirleştirmek düzenidir. Pazar ekonomisinin temel unsuru pazarda aktif olan tüketicidir; pazara onun talebi olan mal ve hizmetler üretilip sunulur. Eğer tüketici fakirleştirilme sürecinde ise, üretimde de gerileme kaçınılmazdır; hele ki ihracat olanağı ve olasılığı çok da düşük olan ve dolayısıyla talep fazlalığı ürünü ihraç edebilmesi olmayan bir genel ekonomik yapıda…
Bu nedenle, hayat pahalılığı oranı olarak geçmiş dönemde gerçekleşen pahalılık oranının yeni dönem maaşlarına eklenerek verilmesi düzeni değiştirilmelidir. Maliye bakanı gelecek yıl bütçesinin hazırlanmasını, yaptıkları enflasyon projeksiyonunu baz alarak hazırladıklarını söylüyor; hayat pahalılığı ödeneklerini de dört ayda bir verebilmek üzere gerekli düzenlemeleri yapmakta olduklarını belirtiyor. Demek ki, dönemsel olarak hayat pahalılığı oranları da öngörülebiliyor. O zaman, yeni dönem maaşlar belirlenirken, eski dönem hayat pahalılığı maaşlara konsolide edilmeli, gelecek dönem için öngörülen hayat pahalılığı oranının yarısı da yeni dönem başlangıcında hayat pahalılığı olarak maaşlara eklenmelidir. Böylece, tüm dönem için çalışanın satın alma gücü dengeli olarak korunabilecek, tüketiciler pazar faaliyetlerinde gerileme göstermeyecek, pazara sunulan mal ve hizmetlerde de üretim istikrarı sağlanabilecektir. Pazara mal ve hizmet sunan üreticilerin en önemli derdi fakirleşme sürecinde tüketimini sürekli kısan müşteriye mahkûm olmaktır.
Bunlar geliştirilmeye muhtaç ve açık önerilerdir. Yapılması gereken onlarca yıldan beri uygulanan sistemlerin güncel ihtiyaçları ne kadar karşıladığını ekonomi bilimi ile ölçüp değerlendirmek ve emeğin satın alma gücünü en azından korumak üzere gerekli değişiklikleri yapmaktır. Ve esaslı yapılması gereken ise, istikrarlı muhasebe birimine geçmektir; böylece, tüm bu konularda sıkıntıları ve tartışmaları ortadan kaldırmak olası…