Asıl ‘mağdur’ kim?
İmar Planı, Mağusa ya da İskele’ye değil UBP’ye hazırlanıyor sanırım.
Hep birlikte parti içini dizayn edeceğiz (!)
Ya da Sarayönü’nü…
UBP’nin üzerine kapandığı “ilk kurucu meclis” binasını “müze” yapalım derim.
Bir devletin kurucu meclis binası “parti merkezi” değil de “müze” olmayı hak eder çünkü…
* * *
O bina tam da “devleti biz kurduk” dedikleri anlayışın yansımasıdır aslında…
Devlet denilen partidir, parti denilen de bir üleşim kavgası (!)
* * *
İlk günden bugüne İmar Planı’nda daha az beton daha fazla çevreyi savundum.
Çünkü planı “rant” gördü çoğunluk…
Toprağı nasıl banka hesabına dönüştüreceğinin peşine düştü.
Bir ülkede eğer gelecekten yana umut yoksa insanlar günü kurtarmaya uğraşırlar.
Hele de üzerine bastıkları toprak yalan, talan, hukuksuzluksa koskocaman bir “emlak ofisi”ne dönüşür sınırlar…
* * *
Tartışmanın odağında halen “plan” yok.
Siz hiç duydunuz mu “kaç kişiye kaç metre kare yeşil alan düşecek” tartışmasını ya da “her mahalleye bir kent parkı, her semte bir tiyatro salonu” gündemini!
Kanalizasyon altyapısına, okul ya da hastanelerin dağılımına, spor sahaları veya bisiklet yollarının yeterliliğine yönelik bir söyleme tanıklık ettiniz mi?
Olmaz!
İllaki Girne’ye benzeteceğiz.
Böylece sokaklarda bok akacak, yeşil griye dönüşecek, trafik yoğunluğu hayatı zindana çevirecek, yollar ve kaldırımlar araba park yeri olarak kullanılırken ada ülkesinde denize yanaşmak mucize olacak.
* * *
Halkın Partisi ‘dörtlü koalisyon’u yıktığı gün yıkılmıştır aslında…
İktidar hırsından zehirlenmiştir.
Talimatla yeni hükümet kurmuş, koltuğa yapışmış, makam uğruna onca yüzsüzlüğü sineye çekmiştir.
Elbette bu hoyratlığın bedelini sandıkta ödeyecektir.
İktidarın yaradığı tek parti UBP’dir!
Taklitler asıllarını yaşatmıştır her daim.
* * *
Yine de İmar Planı organizasyonunda haklarını teslim etmek isterim.
Pek çok toplumsal kesimle yan yana gelinmiş, uzmanlar buluşmuş, kolektif bir çalışma yürütülmüştür.
Şehir plancısı, mimarı, mühendisi, çevre örgütü, belediyesi, müteahhidi ortak bir plan yaratmıştır.
Peki aylardır yaşadığımız bu azap neyin nesidir?
İçişleri Bakanı’nın karşısına partinin genel sekreteri oturtulmuştur.
Hükümetin üzerine parti gölgesi düşmüştür.
Memleketin imarını bir bakanının omzundan alarak, bir genel sekreterin koltuğunun altına sıkıştırmak nasıl bir demokrasidir öyle?
* * *
UBP Genel Sekreteri Ersan Saner’in “küçük ortak” yinelemesi üzerinden dil sürçmesi olduğu anlaşılan “küçük kadın” hitabı elbette İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars’a hem saygısızlıktır, hem de üzücüdür.
Yine de büyütülecek bir yanı yoktur çünkü gerçekten de dil sürçmesi olduğu aşikardır.
Asıl soruna odaklanmamız şarttır.
Çünkü son dönemde kimi siyasiler icraat yerine mağduriyet üzerinden kendine bir alan yaratmanın marifetindedir.
Asıl mağdur “geleceğim ne olacak” sorusuna yanıt bulamayan insandır.
“Devlet partimizdir” anlayışı dışında yalnızlığa terk edilen yığınlardır mağdur…
Önce bunu görmemiz gerekir.