Aşırı milliyetçilikle mücadeleye devam… (2)
Kıbrıslırum toplumunda ilerici insanlar ve örgütler, aşırı sağcılara karşı seslerini yükseltmeye devam ediyor…
Kıbrıslırum toplumunda ilerici insanlar ve örgütler, aşırı sağcılara ve aşırı sağ anlayışlara, milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı seslerini yükseltmeye devam ediyor… Bunu yalnızca klavye başında değil, sokakta da yürütüyorlar…
Yazdıklarını sosyal medya üzerinden paylaşarak, sokak gösterilerinde seçtikleri sloganlarla barışı, kardeşliği, işbirliğini savunarak yapıyorlar bunu… Elbette tüm bunlar, toplumumuzdan “gizleniyor” ve tüm Kıbrıslırumlar aynı kefeye konarak “Vay adi Rumlar!” propagandası pek çok medya kanalında ve yazılı basının bir kısmında gündelik bir doz “milliyetçilik” olarak yürütülmeye devam ediliyor. Pek ender olarak Kıbrıslırum toplumundaki ilericilerin varlığı ve aşırı milliyetçiliğe karşı yürütmekte oldukları mücadele kaleme alınıp dile getirilebiliyor. Herkesi aynı kefeye koyup tümünü birden ateşe vermek çok kolay ve çok tembelce bir davranış – üstelik böylesi ortamlarda kendinizi de tehlikeye atmıyorsunuz, genel akıma uyuyorsunuz ve bundan da bir “çıkar” ummaya devam ediyorsunuz… Gazetecilik adına çok utanç verici haller bunlar – bunun temel nedeni aslında Kıbrıs’ta barış, uzlaşma, karşılıklı anlayış için bir altyapının bulunmayışı, böylesi bir altyapının kurulması için de ciddi bir çabanın sarfedilmemesi…
Oysa Kıbrıslırum toplumunda barış isteyen, Kıbrıslıtürk toplumunu, Kıbrıslırum toplumuyla eşit ve kardeş gören ilerici insanlar ve örgütler var… Bunları görmezden gelmek demek, adanın kalıcı taksimine hizmet etmek demektir.
Biz son günlerden bir seçki yaptık – bu Kıbrıslırum ilericilerden bazılarına yazıp Rumca yazılarını İngilizce’ye çevirmelerini istedik ki biz de bunları Türkçe’ye çevirebilelim – sade metinleri Rumca’dan teknoloji yardımıyla, “google translate” yardımıyla İngilizce’ye, oradan da Türkçe’ye çevirdik…
Bu arkadaşlarımızı yürekten selamlıyoruz – onlar, Kıbrıs’ta barış umudunu ayakta tutanlardır… Her koşulda mücadeleyi sürdürenlerdir… “Afaroz” edilmelerine, küfürler ve tehditler almalarına rağmen barış umudunu, kardeşlik dayanışmasını ayakta tutuyorlar…
Bu örnekleri okurlarımızla paylaşmaya devam ediyoruz…
Vicdani retçi, akademisyen ve barış aktivisti Grigoris Yuannu:
“Kıbrıslırum toplumunda bilinçli taksimciler, yalana ve sahtekarlığa başvuruyor…”
Gregoris Yuannu
Hiç kuşkusuz etnosentrizm ve “red”çi duruş, Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne doğrudan ve dolaylı olarak hizmet eden siyasi pozisyonlardır. Toplumda yaygın olarak görülebilen bu iki perspektif, birbirleriyle kesişseler de, birbirleriyle tümüyle aynı değildir.
Etnosentrik insanlar vardır ki bunlar Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesini istemezler ve bunu kabul da etmezler. Bir de bir kısım “red”çi insan vardır ki bunlar Kıbrıs-merkezcidirler. Bunlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yalnızca Kıbrıslırumlar tarafından kendi tekellerine alınmış olmasını savunmakla kalmayıp belirli koşullar altında Kıbrıslıtürkler’i eşit olarak kabul edebilirler. Bunlar azınlıktadırlar ama vardırlar. Ancak her kim ki etnosentrik (“ben-merkezci”) ya da “red”çi bir duruş sergiler, bunların tümünün de bilinçli olarak taksimci olduğunu söylemek mümkün değildir – çoğunluğu öyle olsa da…
Bilinçli taksimciler bunların çok ötesindedirler. Bunlar etnosentrizm ve “red”çiliğin kesiştiği yerde dururlar ideolojik olarak, onlar için taksim olmazsa olmazdır ve hayatlarının siyasi duruşudur. Faşistlerden farklıdırlar çünkü faşistler için taksim, daha büyük Ulus anlatısında yalnızca bir aşamadır, ebedi düşmana karşı savaştır, ataların kutsal kemikleri vs. gibi anlatılarda yalnızca bir araçtır taksim…
Faşistlerin tersine, bilinçli taksimciler söyledikleri şeylere kendileri inanmaz. Bunlar Kissinger’in reel-politik öğrencileridir ve varolan taksimi bölünmüşlüğü – yalnızca yeniden birleştirilmiş bir adadan çok daha iyi bir şey olarak görmezler, mümkün olabilecek en iyi durum olarak görürler. Bu bağlamda çok tutucudurlar, konformisttirler ve kökleşmiştirler. Toplumun tüm katmanlarında vardırlar ve bu tavır aynı zamanda ekonomik çıkarlarıyla ilgilidir. Ancak bu olaya yalnızca sosyo-ekonomik ve/veya sınıfsal bir açıklama getirmek de yetersiz ve soyut kalacaktır çünkü bu siyasi olarak tanımlanmış sosyal eğilim, karmaşık tarihsel süreçlerce oluşturulmuştur.
Bilinçli taksimcilerin en kötüleri, yürütmede olanlardır. Taksim onlar için teorik olarak biçimlendirilmiştir, kendileri bunun savunucularıdırlar ancak sosyal pozisyonları ve çoğunlukla da kamudaki sorumlulukları nedeniyle bunu olduğu gibi aktarmalarına izin yoktur, bu yüzden yalanlar ve sahtekarlıkla ancak bunu savunabilirler.
Dikkatinizi çekerim: Yalnızca olayları çarpıtıp kara propaganda yapmakla kalmazlar ancak yalanlara ve sahtekarlığa da başvururlar. Çünkü taksimcilik halk katmanlarından sade insanlar tarafından her gün açıkça dile getirilebilir ancak politikacılar, teknokratlar, üst düzey kamu görevlileri, yazı işleri müdürleri, kamuoyunda önder olan liderler vs. tarafından dile getirilemez.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin derin devleti ve kurumunu dolduran bilinçli taksimciler bu nedenle kesinlikle etik değerlere sahip olmayan, dolandırıcı ve vicdansızdırlar. Çünkü kendi siyasi seçimleri olan taksim görüşünü açıkça ve resmi olarak (henüz) savunamayan bu yetkililer, yalnızca yalan söyleyebilirler. Ve onlarca yıldır bunu yapmaktadırlar.
Kıbrıs’taki bölünmüşlüğün statükosu, korkuya dayanmaktadır. Ve bu korku, 2003 yılında barikatların açılmasıyla birlikte gerilemeye başlayınca, milli histerileri ve “moral panikler” aracılığıyla bu korkuyu yerinde koruyabilmek, giderek zorlaşmaktadır. İşte bu nedenle bilinçli taksimciler kendi işlerini yapmak üzere yürüttükleri çabalarda giderek daha acımasız hale dönüşmektedirler. Cesetleri çiğneyerek, insanların acısını kullanarak, kendi otoritelerini kullanarak, yalanlar söyleyerek, alay edip aşağılayarak, mide buluandırarak ve zehirleyerek bunları yapmaktadırlar. Ancak yukarıdakileri aklımızda tutarsak, Fileleftheros’ta “PIN” diye imza atan bu kurumların karikatürcüsünün hoyrat sefaletini anlayabiliriz…”
(Gregoris Yuannu’nun İngilizce metninden özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – YENİDÜZEN).
“Bir öğrencinin çizdiği resim ve düşündürdükleri…”
Gregoris Yuannu
Bu resim 2014 yılında bir indroktinasyon dersi çerçevesinde bir Kıbrıslırum ilkokulunda bir çocuk tarafından çizilmiştir. Resime dikkatle bakınız. Acı verecek kadar dürüsttür.
Kıbrıs Cumhuriyeti kontrolü altındaki bölge bir Yunan bayrağı şeklinde resmedilmiştir. O bayrak okullarda, askeri kışlalarda, kiliselerde, resmi devlet binalarının bazıları hariç çoğu kamu binasında, milli bayramlarda sokaklarda ve sportif zaferlerde vs. dalgalanmaktadır. O ülkenin bayrağı ki Kıbrıs da onun devamı gibi görülmektedir.
Kuzeydeki toprak bu resimde doğaldır – jeofiziksel bir harita gibi yalnızca toprağı gösteriyor, bayrağı yoktur ve bir tür boş alanı temsil etmektedir – “işgal altındaki bölge” onlarca yıldır insanlar tarafından böyle düşlenmektedir – sanki burayı Kıbrıslırumlar terk ettiğinden beridir burada kimse yaşamamakta, artık burayı Yunan bayrağı örtmemekte ancak burası Türk olarak da gösterilmiyor. Türk bayrağı, bir çizmenin üzerindedir. Çizme de kuzey topraklarını işgal eden Türk ordusunun çizmesini simgelemekte, burasının (yeniden) Yunan olmasını önlemektedir – ancak Türklük, bu bölgeyi güneydeki Yunanlılığın bayrağının renkleriyle boyamakta başarısız kalmaktadır. Çizme dıştan gelen bir öğedir – bir kez bu oradan gidince, kuzeydeki topraklar (yeniden) Yunan olabilir. Bu öğrenci, Kıbrıslırum kamu okullarındaki ideolojinin tüm ruhunu yakalamıştır – Kıbrıs sorununun özü, gözlerimiz önünde ortaya serilmektedir. Semiotik bir biçimde Kıbrıslırum’lardaki egemen anlatıyı, saf ve basit biçimde, herhangi diplomatik kibarlıklar ve siyasi doğruluğa başvurmaksızın bize göstermektedir. Kıbrıslılar’ın bir deyişi vardır: “Gerçeği ya çocuktan, ya deliden öğrenebilirsiniz” diye – bu da öyle…”
(Gregoris Yuannu’nun İngilizce metninden özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – YENİDÜZEN).
Kayıplar Komitesi, FBI’la işbirliği yapacak…
Kayıplar Komitesi’nin FBI ve ABD Savunma Bakanlığı’nın Savaş Esirleri/Kayıplar Ajansı DPAA birimiyle işbirliği için anlaşma imzaladığı bildirildi.
Kıbrıs Haber Ajansı’nın 17 Kasım 2018 tarihli haberine göre, Kayıplar Komitesi yayımladığı bildiride, Kayıplar Komitesi üyelerinin Mayıs 2018’de FBI laboratuarı yetkilileri ve DPAA yetkilileriyle Washington’da yaptıkları görüşme, bu iki Amerikan kurumuyla işbirliği yapma anlayışını geliştirdi. FBI ile DPAA, Kayıplar Komitesi’nin operasyonlarını geliştirmesi için çeşitli yardımlarda bulunacak – bunlar arasında araştırma tekniklerinin yanısıra, adli antropoloji ve kimliklendirme ve bilimsel pratik ve hizmetlerin değiş tokuşu yer alacak. Bu amaçla Kayıplar Komitesi ile bu iki Amerikan kurumu arasında bir “Anlayış Memorandumu” imzalanmış bulunuyor. Bu belge çerçevesinde, FBI ile Kayıplar Komitesi laboratuarları arasında işbirliği ve koordinasyon çerçevesi çiziliyor, kimliklendirme ve bu alanlarda eğitim verilmesine atıfta bulunuluyor. FBI ile Kayıplar Komitesi laboratuarları bu alanlarda işbirliği yapacaklar.
DPAA ile Kayıplar Komitesi arasında imzalanan “Anlayış Memorandumu” ise iki kurumun işbirliği alanlarını tanımlıyor, özellikle zarar görmüş insan kalıntılarının ileri teknolojiler aracılığıyla kimliklendirilmesi konusu öne çıkıyor. DPAA’nın misyonu tarihsel araştırma, arkeoloji, sualtı arkeolojisi ve laboratuar analizlerini kapsıyor.
(Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberinden derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – YENİDÜZEN).
“Kayıplar Komitesi, bazı mezarlardan DNA örneği alarak 50 “kayıp” şahsın kimliklendirilmesine hız verecek…”
ANTENNA’nın haberine göre Kayıplar Komitesi, bazı mezarlardan DNA örneği alarak kimliklendirilmesinde sorun yaşanmakta olan ve “kayıp” yakınlarından yeterli DNA örneği bulunmayan 50 “kayıp” şahsın kimliklendirilmesine hız vermeyi planıyor.
Bu çerçevede 50 “kayıp” yakınının mezarından DNA örneği alınması hedefleniyor. Kayıplar Komitesi laboratuvarında kalıntıları bulunan ancak yetersiz DNA örneği nedeniyle kimliklendirilmesinde zorluklar yaşanan “kayıp”ların böylece kimliklendirilebileceği umuluyor.
Kayıplar Komitesi, kimliklendirilmesinde zorluklar yaşanan “kayıp”ların artık hayatta olmayan yakınlarının mezarlarının nerelerde olduğunu araştırdı ve buralardan örnekler alınıyor.
(ANTENNA’nın haberinden özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – YENİDÜZEN).