“Aşıya karşı olmak, toplumu riske atmaktır”
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erden Aşardağ, pandemiyle mücadelede aşılanmanın önemine vurgu yaptı ve pandemide aşı karşıtlığının toplum sağlığını ciddi derecede riske atmak anlamına geldiğini söyledi: “Pandemide aşı karşıtlığı geçerli bir duruş değil”
Ödül Aşık ÜLKER
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erden Aşardağ, pandemiyle mücadelede aşılanmanın önemine vurgu yaptı ve aşı karşıtlığının toplum sağlığını ciddi derecede riske atmak anlamına geldiğini söyledi.
Pandemi şartlarında aşılara karşı olmanın geçerli bir duruş olmadığını, bunun toplum sağlığını ciddi derecede riske atmak anlamına geldiğini kaydeden Dr. Aşardağ, aşılanmış kişilerin COVİD-19 virüsüyle karşılaştıkları zaman yoğun bakıma düşme, hastaneye yatma ve ölüm oranlarının düştüğünü kaydederek, “Aşısızlarda 1 milyonda 800 kişi ölürken, aşılı olanlarda 1 milyonda 30 kişi ölüyor. Bir aşının 770 kişinin hayatını kurtarması önemsiz midir?” diye konuştu.
Dünyada hiçbir aşının %100 korumadığına dikkat çeken Dr. Aşardağ, “Bu bir terazi meselesidir, biz kişileri aşısız bırakırsak kaç kişi hayatını kaybedecek, aşı yaparsak kaç kişi hayatını kaybetmeyecek veya yoğun bakıma girmeyecek. Ülkeler bu dengeyi göz önünde bulunduruyor” dedi.
“Virüs kendini insanlık için olumsuz yönde yenilemektedir”
Soru: Son dönemde yaşanan vaka artışını neye bağlıyorsunuz?
Dr. Aşardağ: Kuzey Kıbrıs olarak dünyadaki 217 devlet arasında vaka sayılarına göre ilk otuzun içindeyiz. Vaka sayısı olarak kırmızı alarm seviyesinde olmakla beraber, aşılanmanın getirdiği olumlu etkiyle, sağlık sistemimizin yüklenme derecesi karşılayabileceğimiz düzeyde olduğu için bir takım açılımlarla hayata devam ediyoruz. Fakat halkın ilk zamanlardaki duyarlılığı, kurallara uyma davranışı zayıfladı. Bunun çeşitli sebepleri vardır, insan sosyal bir varlıktır, pandemiyle çok uzun bir süreç geçirdik, bir noktada bunun olabileceğini öngörmek yanlış olmazdı. Gerçek olan bir şey de, virüs de kendini insanlık için olumsuz yönde yenilemektedir. Dolayısıyla bu savaştan bıkıp usanma, vazgeçme lüksümüz yoktur. Bugüne kadar okuduğumuz, doğru bildiğimiz yani aşılara ek olarak maske, mesafe, hijyeni eksiksiz devam ettirme zorunluluğumuz vardır.
“Görev bölümü şarttır”
Vaka artışlarından dolayı sağlık sistemimiz yetersiz düzeye gelmeden, mevcut çalışan ekiplere destek anlamında A ve B planlarını acilen gündeme getirmeliyiz. Bu çalışmalar Kıbrıs Türk Tabibler Birliği’nde mevcuttur. Yararlanılmalıdır.
Temas takip ekibi çok fedakarca çalışmasına rağmen tecrübeli isimlerin görevden alınması direkt olmasa da vakaların artmasına etki etmiştir. Temas takip ekibinin desteklenmesi gerekiyor. Evde PCR+ olarak 2 gün bekleyen ve hiç aranmayıp, kendisi sorumluluk hissederek pandemi merkezine giden çok hasta bildirimi var. Taleplerle iletişim yönünden ekip zor durumdadır.
Devlet ve özel sağlık sistemlerimiz kardeştir, birdir, bütündür ve ayrı düşünülemez. Her ne kadar bazı hekim arkadaşlar “özel hekimler şov yapıyorlar” diye beyan verseler de, bu, etik olarak doğru bulmadığımız ve ayrıştırıcı bir söylevdir. Pandeminin ortadan kaldırılmasına hizmet etmez, bunlardan kaçınmalıyız. Seferberlik tüm ülkede bütünüyle olur. Bir kısım sağlıkçı COVİD dışı ciddi hastalıklarla uğraşır , diğer kısım COVİDle uğraşır. Görev bölümü şarttır.
“Denetim konusunda şüphelerim var”
Soru: Alınan kararları yeterli buluyor musunuz? Asemptomatik vakaların evde takibi yapılıyor. Bunu ne derece doğru buluyorsunuz, bu uygulamanın vaka sayısının artışına bir etkisi var mıdır?
Dr. Aşardağ: Ev bazında denetleme mümkün değildir, olay kişisel duyarlılığa bırakılmıştır. Dünyanın takip ettiği bir takım yöntemler ev karantinası konusunda bize yol göstermiş olabilir. Ev karantinasının, uygun şartlarda ve denetlenmesi koşuluyla yapılabileceğini düşünüyorum. Ancak bunun için büyük bir ekip gerekir. Bunun sıkı denetimini yapmak, diğer ülkelerde olduğu gibi, bizde de çok zordur. Bulaşın artmasında bunun da bir miktar rolü olabilir. Bunun istatistiki olarak ortaya çıkarılması lazım, ev karantinasında olan kişilerin yakınları sonra pozitif oldu mu, bu gibi bazı konuların araştırılmasından sonra net bir şey söylenebilir. Şu anda yaptığımız tahmindir.
Kural koymak işin birinci kısmıdır, ikinci kısmı denetimdir. Denetimin ne kadar eksiksiz yapıldığı konusunda şüphelerim var. Denetim çok önemli çünkü halk öz denetimini bırakmış durumdadır. Vakaların artması üzücüdür ama normaldir. Eğer belli şartlar yerine getirilirse tekrar kapanmaya gerek yoktur.
Vaka sayılarındaki artışın başka sebepleri de vardır. Delta varyantının, Hindistan varyantının bütün ülkelerde %80’lere varması ve dolayısıyla aşılanmış kişilerin dahi, varyant virüsü alıp, kendisi hasta olmadan başka kişilere bulaştırma olasılığının yüksek olması, yurtdışından gelen vakaların bir kısmının testlerde saptanamaması önemli bir etkendir. Bütün ülkelerde bu problem var, girişlerde kaçaklar mutlaka olur. Burada önemli olan, varyant virüs varlığında yurtdışından gelecek olan misafirlerimize, mümkün olan en kaliteli kitlerle kontrol yapmaktır. Mevcut aşıların delta varyanta karşı değişik oranlarda koruyucu etkisi olmakla beraber, aşılı kişi virüsü alıp aşısız birine bulaştırabilir. En büyük sıkıntıların bir tanesi de budur.
“Onaylı kitleri kullanmak bulaşın kırılması açısından çok önemlidir”
Soru: Yapılan testlerin güvenilirliğine vurgu yaptınız. Ülkemizde kullanılan antijen test kitlerinin güvenilirliği zaman zaman tartışılıyor. Daha önce siz, PCR testlerinde yapılan havuzlama yönteminin de bulaşı artırdığını söylemiştiniz. Bu konulardaki değerlendirmeniz nedir?
Dr. Aşardağ: Antijen testleri, özellikle girişlerde, kalabalık yerlerde, hızlı sonuç alınabilen, ucuz ve kime, hangi aşamada yapılacağına dair belirlenmiş kurallara riayet edildiği taktirde sağlıklı sonuç verir. Kitlerin duyarlılığı, onay alıp almamış olmasıyla direk ilintilidir. Dolayısıyla kullanılacak antijen kitlerinin maksimum duyarlılıkta olan, özellikle FDA, Dünya Sağlık Örgütü onayı alan kitlerden seçilmesi bulaşın kırılması açısından çok önemlidir.
Şunu da söylemek isterim, semptomu olan kişiler kendi başlarına gidip test yaptırmasınlar, hekimlerinin yönlendirmesiyle antijen veya PCR yaptırsınlar. Çünkü antijen testi yeterli kalitede değilse, kişi semptomları olduğu halde negatif çıkabilir. Bu sonuç da yalancı bir rahatlama yaratıp, bulaşın artmasına neden olabilir. Özellikle delta varyant artık doku-tat kaybı veya öksürükle seyretmeyebiliyor, basit bir nezle, grip dahi delta virüs olabilir. Şikayetleri olan kişilerin hekimlerinin yönlendirmesiyle hangi testi yapacağı önemlidir. Test seçimi basit bir konu değildir.
Kullanılan antijen kitleri güvenilir mi?
Soru: Ülkemizde kullanılan antijen testleri bahsettiğiniz onayları almış mıdır?
Dr. Aşardağ: Hiç bir sağlıkçı için marka önemli değildir. Önemli olan AB ve dünya standardlarına göre karşılaştırmalı yapılan testlerle %70-80’in üzerinde doğruluk payı olan kitlerin, ismi ne isterse olsun, hangi ülkeden gelirse gelsin, bulaşı kırmak için kullanılmasıdır.
Şu anda kullandığımız antijen kitleri böyle değil mi? Bunun böyle olup olmadığını Sağlık Bakanı, Laboratuvar Komitesi, hastanedeki laboratuvarın sorumluları söyleyecek. Ben bir hekim olarak böyle olup olmadığını öğrenmek isterim. Eğer böyleyse yani doğru nitelikte kitleri kullanıyorsak, antijen kitlerinin en büyük savunucusu benim.
“Doğru ve bilimsel hareket ederek bu beladan kurtulmak istiyoruz”
Soru: PCR konusundaki endişeleriniz...
Dr. Aşardağ: PCR’da örnek alımı çok önemlidir. PCR çalışan laboratuvar sayısı arttıkça, örnek alma mahareti tüm ülkelerde olduğu gibi bizde de düşmektedir. Örnek doğru alınmadıysa test hata verebilir. Zaman zaman, özellikle PCR alımı konusunda denetim yapılmalıdır. Kalifiye eleman yetiştirmek zordur, zaman içinde örnek alımında sıkıntı yaşanabilmektedir. Havuzlama yöntemi, belli kurallar çerçevesinde, pandemi durumlarında kullanılmaktadır. Benim endişem havuzlama yönteminin doğru yapılıp yapılmadığı konusundadır.
Genel anlamda denetim konusunda şüpheliyim. Bunun için Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu’nun alt komitelerinden biri olan Laboratuvar Komitesi oluşturulmalıdır. Sağlık Bakanlığı’ndaki meslektaşlarımızın kendi yüklerini azaltma anlamında mutlaka özel, devlet ve üniversitelerden yardım alarak bir Laboratuvar Komitesi kurmalıdır. Çok geç değil, bu iş devam edecek. Belki de çok iyi antijen kitleri kullanıyoruz ama bunu Laboratuvar Komitesi’nin denetlemesi gerekir. Amacımız toplum sağlığıdır, amacımız bir an önce bu COVİD-19 olayından kurtulmaktır. Doğru ve bilimsel hareket ederek bu beladan kurtulmak istiyoruz. Tanı önemli olduğuna göre, testler de önemlidir. Bu konuda bütün soru işaretlerine Laboratuvar Komitesi cevap verebilir.
“Bir an önce ulaşabildiğimiz aşıları yaptırmamız gerekir”
Soru: Aşılanmanın öneminden bahsettiniz, bunun pandemiyle mücadeledeki önemine vurgu yapıyorsunuz. Şu andaki ülkemizdeki aşılama düzeyini nasıl görüyorsunuz? Üçüncü doz yapılmalı mı?
Dr. Aşardağ: Aşılanma konusunda ortalama bir yerdeyiz. Butik bir ülke olduğumuz için insanlar doktorlarıyla birebir iletişim kurabiliyor. Aşılar konusunda beklenenin üzerinde bir talep var. Fransa’da, Güney’de aşı yaptırmak istemeyen insanların oranı bizdekinden çok daha fazladır. Aşı sıkıntısı bütün dünyada ciddi bir problemdir, hiç aşı temin edememiş ülkeler vardır. Onlarla kıyasladığımız zaman aşılanmanın çok kötü gitmediğini düşünüyorum.
Bütün aşılar, delta varyant dahil, değişik oranlarda virüse karşı etkilidir. Amacımız hayatta kalmaktır, yoğun bakıma girmemektir, kalıcı bir zarar görmemektir. Onun için, bir an önce ulaşabildiğimiz aşıları yaptırmamız gerekir.
“%100 emin olarak hareket etme şansımız yok”
İnsanlarda soru işareti olabilir, pandeminin diğer adı zaten soru işaretidir, bazı şeylerden %100 emin olarak hareket etme şansımız yoktur. Pandemiyi kırmak açısından, bilimsel veriler ışığında, hızlı karar vermek gerekir. Sinovacla aşılananların üçüncü doz olarak değişik bir aşıyla bağışıklıklarının artırılması yönünde öngörümüz vardır. Sağlıkçılara ve yaşlılarımıza bu uygulama başlamıştır, bunu destekliyorum. Herkes kendi sağlık koşullarına göre doktorlarından görüş almalıdır.
“‘Aşılardan sonra çok ölüm oldu’ savı kesinlikle doğru değil”
Soru: Aşı karşıtları ya da kendilerini “covid aşılarına karşıyız” diye ifade edenler tarafından siz de başka doktorlar da zaman zaman sosyal medya aracılığıyla saldırıya uğruyorsunuz. Aşılar sonrasında çok sayıda ölüm olduğuna dair bir görüş de var. Aşılar ölümlere neden oluyor mu?
Dr. Aşardağ: Aşıların büyük çapta ölümlere neden olduğuna dair hiçbir bilgi, belge yoktur. Norveç’te çok ciddi sağlık problemi olan, 13 çok yaşlı kişinin hayatını kaybettiğini biliyoruz ama milyonlara aşı yapıldı. Aşıların emniyeti konusunda çalışma yapan ciddi kurumlar vardır, aşı yan etkileri yönünden kayıt tutmaktadırlar. Bu bir terazi meselesidir, biz kişileri aşısız bırakırsak kaç kişi hayatını kaybedecek, aşı yaparsak kaç kişi hayatını kaybetmeyecek veya yoğun bakıma girmeyecek. Ülkeler bu dengeyi göz önünde bulunduruyor. “Aşılardan sonra çok ölüm oldu” savı kesinlikle doğru değildir. Çünkü aşı yapılan bir insan üç ay sonra başka bir sebepten hayatını kaybedebilir. Aşı-yan etki ilişkisini çok yakın takip eden kurumlar vardır. Pfizer aşısı sonrası genç erkeklerde görülen kalp kası iltihapları aşıyla ilişkilendirildi ama bu oran 5 milyonda birdir. Bunun için aşıları durdurmak kadar saçma bir girişim olamaz. Penicilin 5 binde bir alerji riski vardır, bunu ortadan mı kaldıralım, yüzlerce hayat kurtarmıştır. Önemli olan aşı sonrası yan etki profil takiplerinin yapılması ve gerekli önlemlerin alınması gerektiğidir. Her ülkenin kayıt sistemini kendisinin kurması gerekir.
Soru: Ülkemizde aşıların yan etkileri veya COVİD-19 sonrası yaşananlar takip edilmiyor...
Dr. Aşardağ: Bunun için ayrı bir takip sisteminin, birimin kurulması elzemdir çünkü aşılanma devam edecek.
“Hiçbir aşı %100 korumaz”
Soru: Aşı karşıtlarının, “madem aşı işe yarıyor, neden aşılılar hasta oluyor? Aşı işe yarıyorsa neden üçüncü dozu yapıyoruz” gibi yaklaşımları da var. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Dr. Aşardağ: Dünyada hiçbir aşının %100 korumadığını biliyoruz. Aşı yapılmış insanların COVİD-19 virüsüyle karşılaştıkları zaman yoğun bakıma düşme oranları, hastaneye yatma oranları, ölüm oranları dramatik bir şekilde düşmüştür. Bunu görmemek körlüktür. Aşı yapılmamış insanların ciddi hasta olma oranları, yoğun bakımda hayatlarını kaybetme oranları dramatik bir şekilde yüksektir. Bunun tartışması bile olmaz, veriler vardır. Aşısızlarda 1 milyonda 800 kişi ölürken, aşılı olanlarda 1 milyonda 30 kişi ölüyor. Bir aşının 770 kişinin hayatını kurtarması önemsiz midir? Ancak aşılıların da, pandemi bitene kadar, aşı olmamış gibi koruyucu önlemlere uymaları şarttır. Kendileri hafif geçirse bile bulaştırıcılıkları vardır. Aşı tekrarı konusuna gelince, grip aşılarında da tekrar yapılmaktadır.
“AdaPass uygulaması çok doğru, geliştirilmeli”
Soru: Bu tartışmalar sonucunda AİHM’den bir karar çıktı, Ombusman Dizdarlı da bunu paylaştı. Sizce aşı zorunlu olmalı mı?
Dr. Aşardağ: Kişiler aşı yapıp yapmama konusunda, acil ön izinle kullanıma girdiği için tereddüt gösterebilirler. Burada dikkate alınması gereken, dünya sağlığını çok ciddi boyutta tehlikeye atabilecek bir pandemiyle karşı karşıya olduğumuzdur. Önemli olan, aşılanmamış bir kişinin diğer insanlara bu hastalığı bulaştırıp bulaştırmama olasılığıdır. Mevcut şartlarda aşı zorunlu olmayabilir, bu ilerleyen günlerde yeni yasal kararlarla her ülkede belli olacak ve netleşecek ama bazı kurallarla aşısızlar konusunda ek uygulamalar, talepler olabilir. Pandemi şartlarında aşılara karşı olmak çok da geçerli bir duruş değildir çünkü bu toplum sağlığını ciddi derecede riske atmaktır. Alınan önlemler içerisinde AdaPass uygulamasını çok doğru buluyorum. Geliştirilmelidir. Kontrolların sıkı yapılması gerekmektedir.
Ani ölümler COVID-19’la bağlantılı mı?
Soru: Son dönemde ülkemizde ani ölümler var ancak bunlar aşı sonrasında mı oldu, COVİD-19 geçirip bir süre sonra mı oldu bilmiyoruz. Bu tür veriler toplanmıyor, siz doktor olarak bu ani ölümlerin aşılarla veya COVİD-19 ile bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Dr. Aşardağ: Direkt bağlantısı olup olmadığını söylemek gerçekten çok zordur çünkü bu çok boyutlu bir olay vardır. Ölüm sonrası otopsi bulguları çok önemlidir. Kişinin risk faktörlerinin ne olduğu, ani kardiyak risklerin olup olmadığı, başka bir madde kullanıcısı olup olmadığı gibi verileri toplamadan bir öngörüde bulunmak çok zordur. Bu kişiler COVİD-19 geçirdi mi, geçirdiyse kaç zaman sonra hayatını kaybetti? Aşı olduktan kaç zaman sonra hayatını kaybetti? Bu veriler elimizde yoktur. Bazen bunları inceledikten sonra yine de karar veremeyebilirsiniz. Aşıların yan etkilerini inceleyen çok ciddi kurumlar vardır, onlar dahi karar vermekte çok zorlanmaktadır çünkü çok değişken var.
mRNA yani Pfizer-BioNTech veya Moderna aşılarından sonra ciddi anaflaksi denen alerjik reaksiyonların oranı milyonda 2-5 kişi arasında değişmektedir, kalp zarı ve kalp kası iltihabı 10 milyon dozda 22 kişide rastlanmıştır. Ciddi pıhtılaşma vakaları J&J/Janssen aşılarından sonra milyonda 3 vakada görülmüştür. J&J/Janssen COVID-19 aşılarından 2 hafta sonra Guillan Barre sendromu gibi nörolojik yan etkiler en sık 50 yaş üstü erkeklerde görüldü, bunun oranı da milyonda 111 vakadır. Bu durum takip edilmektedir. 9 Ağustos’a kadar ABD’de toplam 351 milyon doz aşı yapılmıştır. Bu aşılardan sonra yapılan araştırmalarda genel ölüm sebebleri arasında mRNA aşıları yapılmasına bağlanabilecek bir bulguya rastlanmamıştır. Aşılar büyük oranda temize çıkmıştır.Her yeni ilaç ve aşıda olduğu gibi takip ve istatistikler devam edecektir. Johnson & Johnson’s Janssen aşılarına bağlı çok nadir pıhtılaşmaya bağlı ölüm vakaları görülmüştür.
COVID-19 kalp damar sorunlarını artırır mı?
Soru: Özellikle genç erkeklerin COVID-19 sonrasında kalp kontrolü yaptırması gerekliliği de tartışılıyor. Sizce yapılmalı mı?
Dr. Aşardağ: Özellikle risk faktörü olanlar yani sigara, diyabet, hipertansiyon, obezite, aile anamnezi olanlar pıhtılaşmaya daha yatkın olabilir. Onların, normalde de yaptırmaları gereken kalp damar kontrollerini yaptırmalarında fayda vardır. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu konuda yerleşmiş bir tedavi protokolü oluşmamıştır. Özellikle az önce bahsettiğim risk faktörü olanlara genel sağlık, kardiyovasküler sağlık kontrollerini yaptırmaları önerilir. COVID-19 sonrasında kalp damar sorunlarının artabileceği yönünde çalışmalar devam etmektedir. Kontrol yaptırmak hiçbir şey kaybettirmez.
Soru: Kuzey Kıbrıs’ta verilen aşı kartının bazı ülkelerde kabul edilmemesi bazı sıkıntılara yol açtı. Bu konuda nasıl adımlar atılmalıdır?
Dr. Aşardağ: Aşıların fabrikadan çıkış barkodları vardır. Bu, politik bir argüman yapılmadan barkodlar üzerinden çözülebilir. Bu çözülmeyecek bir şey değildir, bu insanlık hakkıdır. Aklıselim bir şekilde, barkod sistemini ön plana çıkararak bunu çözmek lazım. Dünyada aşı savaşları da var, bu konuda bunun da etkisi yoktur diyemeyiz. Bu konu ülkelerin kendi tutumlarına da bağlıdır. Dünya Sağlık Örgütü ve BM’ye çok iş düşmektedir.
“CDC, 12 yaş ve üzerindeki çocukların aşılanmasını şiddetle önermektedir”
Soru: Eylül’de okulların açılması konuşuluyor. Öğretmenlerin aşılanma oranının %90’ın üzerinde olduğu açıklandı. Bir başka tartışma da çocukların aşılanıp aşılanmamasıdır. Aşıları bugün yaptığımızda etkisi de hemen yarın başlamıyor. 12-18 yaş arasına yarın aşılama başlayacağı açıklandı. Çocuklar aşılanmalı mı? Okullar hangi şartlarda açılmalıdır?
Okullar artan vaka sayılarının sağlık sisteminin yetersiz kalmasına yol açmayacak durumlarda açılabilir. 12 yaş üstü çocuklar isteğe bağlı olarak aşılanmalıdır. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi-CDC, 12 yaş ve üzerindeki çocukların aşılanmasını şiddetle önermektedir. Bilinen yan etki istatistik oranları aşılanmadan önce ailelere ve çocuklara anlatılmalıdır. Risk grubunda olan tüm okul çalışanlarının varyant virüse karşı özellikle maksimum etkili aşılarla aşılanması önemlidir. Risk grubunda olmayan çalışanların ulaşılabilen aşılarla aşılanması yeterlidir. Sınıflarda öğretmenlerin ders verirken oturdukları kısmın, koruyucu olduğu bilinen saydam materyelle ayrılması, okullarda tüm hijyen şartlarının sağlanması şarttır. Özellikle küçük çocukların tetkiklerinin kaliteli ve onaylı, tükrükten tetkik imkanı sağlayan, ucuz ve yaygın kullanılabilen, çok kısa zamanda sonuç veren LAMP yöntemiyle yapılması mutlaka sağlanmalıdır. Ayrıca öğrencilerin, öğretmenlerin ve diğer personelin, koruyuculuk oranı aşılardan bile çok daha etkili olduğu tespit edilen, N95 ve muadil maskeleri düzenli kullanması elzemdir. Bu da bulaş oranını ciddi derecede azaltacaktır. Bu maskeleri okullara devlet sağlamalıdır.