“Aşkali azınlık da Kosova’da savaşta katliama uğramıştı...”
Aşkaliler, Kosova, Arnavutluk, Karadağ ve Sırbistan’da yaşayan bir halk. Anadil olarak Arnavutça konuşuyorlar ve Kosova savaşı esnasında onlar da katliama uğramışlar... Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan Serbeze Hakhiyaj’ın bu konuda 26.3.2024 tarihinde BİRN’de yer alan yazısını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Serbeze Hakhiyaj, şöyle yazıyor:
*** Jeton Mahmudi, bazan Velika Kruşa’da 25 yıl önce akşamüstü köyü sarsan patlamaları hala hissediyor. Yakınlardaki ormanda çocukların çığlıklarını hala duyuyor ve ateşe verilmiş evleri hala hatırlıyor. 26 Mart 1999 tarihinde babasını, dedesini ve iki erkek kardeşini son kez görüşünü hatırlıyor...
*** Bundan bir gün önce, sabahın erken saatlerinde henüz 13 yaşında olan Mahmudi silah sesleriyle uyanmıştı ve annesi onu hemen kalkıp giyinmesi için uyarıyordu. Birkaç saat önce NATO, Yugoslavya’ya karşı bir bombarıman kampanyasına girişmişti, maksat Kosova’daki Arnavut kökenlilere karşı Sırbistan’ın yürüttüğü baskı kampanyasını durdurmak üzere Slbodan Miloseviç’i zorlamaktı... Mahmudi’nin annesiyle babası da köydeki diğer insanlar gibi o gece gözlerini kırpmamışlardı, NATO bombarımanı başladığında ne yapacaklarını düşünüyorlardı. O sabah, Sırp kuvvetler Velika Kruşa köyüne karşı saldırıya girişecekti.
*** “Evimiz bir tepede, ormanın yanındaydı ve bu yüzden Sırp kuvvetlerin bir at nalı şeklinde köyü kuşatmakta olduklarını izleyebiliyorduk olduğumuz yerden” diye anlatıyor Mahmudi... “Biz de, neredeyse tüm köylüler de, ormana doğru harekete geçmiştik... Köyde kim evinde kalmışsa – ki daha çok yaşlı insanlardı bunlar – onları öldürmeye başlamıştı Sırp kuvvetler...”
*** Evden kaçıp ormana sığınan köylüler, 25 Mart’ı 26’sına bağlayan geceyi ormanda saklanarak geçirmişlerdi. Mahmudi, Arnavutça konuşan Müslüman kültürel bir azınlık olan Aşkali toplumunun bir üyesi... Ormanda o gece üşüdüklerini ve rahatsız olduklarını anlatıyor... “Orada uyumadıydık. Çocuklar üşüdükleri ve aç oldukları için sürekli ağlıyorlardı” diyor. “Sabahleyin, tümüyle kuşatılmış olduğumuzu gördük...”
*** 26 Mart’ta ormanda 400’den fazla sivil saklanırken, köy de bombardıman altındaydı ve evler yakılmaktaydı. Günbatımında yüzlerce polis ve asker ormana yanaşarak ateş açmaya başladılar ve köylülerin ormandan çıkmasını emrettiler. “Önce erkeklerle oğlanların, kadınlarla çocuklarda ayrılmasını emrettiler. Babam benim elimi tutuyordu, küçük kızkardeşimin elini tutuyordu. Taşıdığı çantayı bana verdi. Erkeklerin olduğu tarafa gitme sırası ondaydı” diye hatırlıyor Mahmudi.
*** 42 yaşındaki babası Fatmir’in yanısıra, 64 yaşındaki dedesi Mahmut, erkek kardeşleri 26 yaşındaki Cavit ile 25 yaşındaki Nahit de kadınlarla çocuklardan ayrılmıştı Sırp askerler tarafından, ayrıca altı diğer erkek akrabalarını da ayırmıştı askerler. Karanlık basıncaya kadar 150 civarında erkek ve oğlan, bir tarafa ayrılmıştı. Mahmudi, bir polisin “cingane” dediğini işitmişti – babası Sırpça birşey söylemişti ancak Mahmudi babasının ne söylediğini anlamıyordu.
*** “Polisin ‘Siz cinganeler (Aşkali halkı yani) gidebilirsiniz’ dediğini, babamın da ‘Bizleri Arnavutlar’dan ayırmanız doğru değil, biz da Arnavutuz’ dediğini öğrendim. Sanıyorum ki babamın endişesi şuydu: Eğer gidecek olsaydılar, o zaman Aşkaliler’in Sırp yanlısı olarak görüleceklerinden endişe etmekteydi...”
*** Aslında 1999’daki savaş öncesinde köydeki Aşkali toplumu, Arnavut olarak kaydedilmişti. “Resmi belgelerde Aşkali olarak tanınmıyorduk. Bizler Kosovalı Arnavutlardık” diyor Mahmudi. Kadınlar ve çocuklar ormandan ayrılıp köye geldiklerinde, yanan evlerden çıkan alevleri gördüler... “Daha ileriye gitmeden silah sesleri duyduk ancak tam olarak neler olduğunu bilmiyorduk...” Karanlıkta polis köylü kadınlara Sırpça olarak “kaçıp Arnavutluğa gitmeleri” yönünde bağırdığını duyuyorlardı...
*** “En fazla yürek burkan şey de bir koyunun bağırmasıydı, yünleri ateş almıştı ve hayvan bağırıyordu acıyla... Birkaç metre gitmeden, paramiliter güçler tarafından durdurulduk. Bir çocuğun bağzına bıçak dayadılar, sonra da onu serbest bıraktılar. Kadınlara yönelik pis sözcükler de sarfetmekteydiler” diye hatırlıyor Mahmudi...
*** Mahmudi, sonradan öğrenecekti ki Velika Kruşa köyünde 25 ve 26 Mart 1999’da ağırlıkla erkekler ve oğlanlar olmak üzere 241 kişi öldürülmüştü. Kırmızı Toprak diye tabir edilen köyün bir bölümünde akrabalarından pek çoğu öldürülmüştü. Diğerleri ise caminin içinde ve civarında öldürülmüştü... Sabaha doğru Velika Kruşa’dan kaçan kadınlar ve çocuklar, altı kilometre uzaklıktaki Rogova köyüne girmişlerdi, buradaki köylüler onları evlerine aldılar...
*** “Bir Aşkali evsahibinin bir odasına 30 kişi sığınmıştık, günde bir somun ekmeği çoğunlukla biz çocuklar paylaşıyorduk” diyor Mahmudi... “Yetişkinler eğer savaş sürecek olursa, ekmeksiz kalmamızdan korkuyorlardı...” Beş gün sonra bu köy de Sırp kuvvetlerinin kuşatması altına girmişti ve Sırp kuvvetler Aşkalilere, Kosova’dan ayrılıp Arnavutluğa gitmelerini söylüyorlardı. “Babama, erkek kardeşlerime, dedeme ne olduğu hakkında hala bilgimiz yoktu” diyor Mahmudi, gözleri yaşlarla dolarak “hala umudumuz vardı” diye anlatıyor.
*** Arnavutluğa doğru giden yolun kenarında pek çok ölü beden göreceklerdi... “Annemin ağladığını, bize ‘ilerleyin, geride kalmayı’ dediğini hatırlıyorum” diyor Mahmudi. Bir gün sonra sınıra yaklaştıklarında, bir kez daha Sırp askerler göçmenleri durduracaktı. “Yüzlerimize bakarak ‘Be cinganeler, nere gidiyorsunuz? Kimse size zarar vermeyecek, evinize dönünüz’ diyorlardı... Aşkali bir adam onlara ‘Evlerimizi yaktınız’ deyince, askerlerden biri silahıyla kafasına vurmuştu bu adamın ve adam kanlar içinde kalmıştı” diyor Mahmudi.
*** Annesi Sebahat ve diğerleri de geri dönmek istemiyorlardı... “Biz Aşkalileri sıradan ayırmaya başlamışlardı. Yengemin ten rengi, diğer Aşkali kadınlarına kıyasla daha açık renkteydi, iki çocuğuyla birlikte Arnavutluk sınırını geçebilmişti o... Teninin rengi açık olduğu için Sırp askerler onun Aşkali değil Arnavut olduğunu zannetmişlerdi...”
*** Arnavutluğa geçişlerine Sırp askerler tarafından izin verilmeyerek geri çevrilen 20 kadar Aşkali’yle birlikte Mahmudi o geceyi Prizren kentinde bir otobüs istasyonunda geçirmişlerdi – ertesi günü Mamusa köyüne gidecek bir otobüs vardı, bu köyde daha çok türkler yaşıyordu. “Yerinden edilmiş göçmenlere evlerini açmalarına izin yoktu, saklanmak durumundaydık” diyor Mahmudi. 1999’un Haziran ortalarına kadar Mamusa’da kalmışlar, savaş sona erip de Miloseviç’in kuvvetleri NATO’nun 78 gün süren bombardımanı ardından Sırbistan’a geri çekilmesine kadar yani... Sonra da babasının, kardeşlerinin ve dedesinin öldürülmüş olduğunu, naaşlarının da bir kamyonun arkasında hakılarak sonra da bu suçu örtbas etmek maksadıyla Drin Nehri’ne atıldıklarını öğrenmiş Mahmudi. Velika Kruşa katliamı, Slobodan Miloseviç’e karşı Lahey’de getirilen savaş suçlarına ilişkin davalardan biri olacaktı – ancak mahkeme kararı çıkmadan, Milseviç 2006’da ölecekti...
*** 13 Haziran 1999’da Mahmudi, köye dönen ilk köylülerden biri olacaktı – köy tamamen yakılmıştı, yakılmış bazı insanların naaşları da evlerinin içinde yanmış vaziyette duruyordu. “Nehrin diğer yanında evi olan ihtiyar bir köylü kadın vardı. Kendisi, ölülerin nehre kamyonla taşındığını görmüştü. Üstünde cesetlerin yığılı olduğu kamyonun neredeyse üç gün, üç gece yandığını anlattı bize...” Bu kurbanların bir kısmının naaşları nehirde bulunmuştu, diğerlerinin kalıntıları ise yıllar içerisinde başka başka yerlerde bulunmuştu. Halen 64 kişi hala “kayıp”tır. Bunlar arasında Mahmudi’nin dört akrabası da vardır.
*** 1999 katliamında öldürülenler anısına inşa edilen bir anıt mezarda dört mezar boş olarak duruyor, bu “kayıplar”dan geride kalanlar bulunacağı zaman için boş bekliyor. Ancak aradan 25 sene geçtiği için, Mahmudi o kadar da umutlu değil... “Bulunmaları inanılmaz olurdu” diyor...
*** BBC radyosu ise, Velika Kruşa katliamıyla ilgili olarak Lahey’de Miloseviç’e getirilen suçlamada şöyle dendiğini anlatıyor: “25 Mart 1999 civarında Velika Kruşa ve Mali Kruşa köyleri, Federal Yugoslavya Cumhuriyeti kuvvetleri ve Sırbistan kuvvetlerinin saldırısına uğradı. Köylüler, Velika Kruşa dışındaki bir ormanlık araziye sığındılar ve bulundukları yerden polisin sistematik biçimde ganimet yaptığını ve sonra da köylülere ait evleri yaktıklarını izledi.”
*** “26 Mart 1999 sabahı civarında Sırp polisi, köylülerin ormanda olduğunu belirledi. Polis kadınlarla küçük çocukların bölgeyi terkederek Arnavutluğa gitmelerini emretti. Polis sonra da erkeklerle oğlan çocuklarını arayarak kimlik belgelerini aldı, sonra da orman ile Mali Kruşa arasındaki boş bir eve götürüldüler. Erkekler ve oğlan çocukları evin içine yerleştirildikten sonra Sırp polisi üstlerine ateş açtı. Birkaç dakika ateş ettikten sonra polis, erkeklerle oğlan çocuklarının üstüne saman yığdı ve samanı ateşe verdi. Sırp polisi tarafından açılan ateş ve sonra da cesetlerin ateşe verilmesi sonucunda 105 Kosovalı Arnavut kökenli erkek ve oğlan çocuğu öldürülmüştür.”
Velika Kruşa'da bulunan toplu mezarda adli kazı ekibi çalışma yaparken...
(BIRN’de Serbeze Hakhiyaj’ın 26.3.2024 tarihinde yayımlanan yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).