Askeri bölge engeli
Rum lider Anastasiadis önceki gün CNN Türk’e verdiği röportajda, ‘Türkiye’nin bazı bölgeleri ‘askeri bölge’ olarak adlandırması nedeniyle bazı güven yaratıcı önlemleri uygulayamıyoruz’ diyor.
Doğru mudur?
Doğrudur, ne yazık ki.
Liderlerin, toplumlar arasında güven yaratması maksadıyla vardığı bazı uzlaşılar, askeri bölge engeliyle karşı karşıya.
Halledilecektir bir şekilde, askerin onayından geçecek çözümler üretilecektir sonunda.
Ama mesele, halledilip halledilememesi değil ki özünde.
Mesele, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fiili kontrolünün bulunduğu bölgelerde, ciddi anlamda bir yetki sorunu yaşanıyor olmasıdır.
Bu şimdinin konusu da değil zaten, on yıllardır defa kez yaşayarak tecrübe ettiğimiz bir gerçeğimiz.
Peki neden böylesi itirazlara, neden hiç karşı itirazla yanıt verme yolunu seçmiyoruz biz?
‘Hayır’ desek mesela!
Ne olur ki?
Ciddi bir soru bu, sırf yazmış olmak için değil hani.
Ne olur?
Askerin itirazına rağmen, tellenmiş alanlarda herhangi bir düzenleme yapmaya kalksa KKTC makamları, bunun fiili sonucu ne olur?
***
Dozeri alıp da mesela üsler bölgesine giremezsiniz elinizi kolunuzu sallayarak, yol yapmak için.
Ağrotur’a...
Dikelya’ya...
İngiliz egemen bölgeleridir onlar.
Uluslararası antlaşmalarla teyit edilmiş bir biçimde, yasal olarak Büyük Britanya’nın toprağıdırlar.
Ama ya yukarıda bahsettiğimiz ‘telli’ bölgeler?
15 Kasım 1983’te kuruluşunu ilan ettiğiniz, bugün olası bir anlaşmanın siyasi eşit kurucusu olsun diye direttiğiniz devletinizin toprağı değil mi hepsi de?
***
KKTC Anayasası’na eklenen geçici 10’uncu madde ile ‘yurt savunması’ Türkiye askerine devredilmiş olabilir.
Ama bu, askerin ‘fiili kontrolünde’ olan bölgelerde her nevi yetki ve sorumluluğun da TSK’ya devrini yasal olarak açıklayan bir durum mudur?
KKTC toprağının ciddi bir bölümü TSK’nın telleriyle çevrili.
Ve siz bu bölgelerde hiçbir söz hakkına sahip değilsiniz!
Anayasal dayanak; yurt savunması.
Yurt savunmasıysa mesele, sizin yurdunuz sizin adınıza savunulur, size rağmen değil.
Yapmayın!
Bu, keyfiyettir.
Bu topraklar ya KKTC’ye aittir, KKTC topraklarıdır ya da TSK’ya aittir, TSK’nın topraklarıdır.
İlkinde hemfikirsek, KKTC makamları bu topraklar üzerinde söz hakkını aramakla yükümlüdür.
Yok eğer ‘ikincisidir’ diyorsak, o zaman bunun literatürdeki ismini utanıp sıkılmadan itiraf etmek lazımdır.
Eminim her iki farklı durum tespiti de, bizi şimdiki muğlak durumumuzdan çok daha ileri bir noktaya taşıyacak, hem askeri bölge ‘sıkıntısının’ ve hem de Kıbrıs sorununun çözümü adına daha sağlam zeminler yaratacaktır.