ASLI ERDOĞAN YALNIZ DEĞİLDİR
Aslı Erdoğan gözaltındaydı; Çağlayan Adliyesi’ne getirilmişti ve biz onu alıp gideceğimizden emin gibiydik. Bir grup yazar ve aydın Aslı’nın annesi ile birlikte sabahki basın toplantısından çıkıp gelmiş Adliye karşısındaki bir kafede beklemeye başlamıştık. Bu kısa sayılacak gözaltı süresinin bile onu psikolojik ve fiziksel anlamda nasıl etkilemiş olacağından kaygılıydık. Onun ruhunun kırılganlığı kadar sağlık sorunlarının da bu süreci zorlaştırdığını biliyorduk çünkü. Basın toplantısında anlatmıştı annesi: Aslı Danimarka’da bir yazar evinden burs almış ve sürekli geciktirmiş gitmeyi. Şimdi orada olsaymış mesela… Annesi “Kızım neden gitmiyorsun?” diye sorgulayınca “Anne ben çok yalnızım. Orada kendimi daha da yalnız hissedeceğim” diye cevap vermiş. Bunu anlatırken sesi çatallanmıştı Mine hanımın… “Ama sizler varsınız. Kızım yalnız değil; bunu görüyorum” diye de eklemişti ardından.
Uzun bir bekleyişti. Hava karardı biz beklerken. Ayşegül Tözeren Aslı’nın avukatı Cihat Duman ile mesajlaşıp içerden haber almaya çalışıyordu. Bir ara CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile mahkeme koridorunda konuşan Aslı’nın bir fotoğrafı sızdı dışarıya. Aslı incecik, kırılgan… Umutluyduk hala. Avukattan mesaj geldi. Hakim yüksek sesle Aslı’nın 15 Temmuz Sokak Anılarını okuyor mahkemede diye… Daha bekleyeceğiz, Edebiyat matinesi var içerde ama alıp gideceğiz Aslı’yı diye düşündük.
Sonra çöküşe geçtik adım adım… Tutuklama kararı çıktığını öğrendiğimizde Müslüm Yücel kısa bir yürüyüşe çıkarmıştı Aslı’nın annesi Mine hanımı. Bu en az onun kadar kırılgan görünen, zarif, incecik, içli ama cesur kadını… Nasıl söyleyeceğiz diye düşündük gelince ama yolda almışlar zaten haberi. Belki çıkarken görürüz diye koştuk polis bariyerinin bulunduğu yere… Sezgin Tanrıkulu aracılığıyla kızıyla kısacık görüşebildi annesi. Aslı’yı karanlıkta çıkarıp acele polis aracına bindirdiler. Avazımızın çıktığı kadar slogan atmaya başladık bizi işitsin diye “Aslı Erdoğan Yalnız Değildir”… Ve gazlayıp gitti polis arabası.
Bir televizyon mikrofonuna “Kızımın çıkacağına ve mazlumların haklarını daha da cesaretle savunmaya devam edeceğine inanıyorum” dediğini işittim annesinin. Ortalığı bir kederin dayanılmaz ağırlığı, vicdanların derin sızısı kaplamıştı. Evlerimize yalnız dönerken birbirimize dayanmaktan aldığımız gücü de yitirip daha bir mahzunlaşmıştık.
Günlerdir aklımda Aslı var artık. Karanlık hücrelerde görüyorum onu. Dışarıya sızan haberleri izliyorum kaygıyla. İdrarlı yatakta yatırılmış günlerce, ilaçları verilmemiş, yeterli su verilmemiş.
Aslı’yı yakından tanıyorum. Ruhu ve bedeniyle kurduğu o yaralı ilişkiyi çok iyi biliyorum. Metinleri de bunu anlatıyor ama ben 2000 yılında beş hafta Edebiyat Ekspresi’nde yan yana yolculuk yaptım onunla. Sonraları da buluşup konuştuk hep… Aslı’ya su vermezseniz elinden okyanusları almışsınız gibi derin bir kederle yaşar bunu. Kötü bir bakış onun içine bir ok gibi saplanıp bedenini paramparça eder. Kötü bir söz içinin boşluğunda yankılanıp büyük gürültüye dönüşür ve organlarını zedeler. Mazlumların kederi onu çağırmıştır hep. Dünyanın acılarına dokunup teselli etmek istemiştir. Cesaretle yapmıştır bunu… Kederlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmamıştır çünkü. Acı çekenlere karşı bir misyon içinde hissetmiştir hep kendini… Sokakta tehlike yaşayan bir kediyi kurtarıp yanına almak, Cizre’nin acılarını görüp yazmak, şehrin en sefil hayatlarını sürenlerin, ayrımcılığa uğrayanların acılarına dokunmak… Aslı o acılar gezegeninde yalnız başına dolaşıp durmuş kendine güzelliklerden, inceliklerden bir teselli bulmaya çalışmıştır.
Metinlerinin dünyada bu denli ilgi çekmiş olması, sayısız dillere çevrilip kitaplarının dünya dillerinde yayımlanması, ödüller alması hiç de tesadüf değildir. Geri planda büyük bir entelektüel birikimin yanı sıra acının bedensel, evrensel diliyle örmüştür yazılarını.
Aslı içerideyse hiçbirimiz dışarıda değiliz. Aslı içerideyse insanlık büyük bir yara almıştır. O yüzden dünyanın her yerinden hep beraber onun bizi kalbinin en derininde hissedebileceği kadar büyük bir ses çıkarabilmeli, o zalimler onu azat edene kadar kapatıldığı kafesin kapılarını zorlamalıyız.