“Aşşalı Tumburu ailesinin ilginç öyküsü...” (2)
KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, akademisyen-araştırmacı yazar-grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” sayfası için Kiriakos Yuannu Tumburu’nun ilginç öyküsünü kaleme aldı. Biz de okurlarımız için bu ilginç öyküyü özetle derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle özetle ve devamla şöyle yazıyor:
*** Ailesinin gezmeye gitmesiyle ilgili olarak ise Ellu, ailenin sık sık yakın köylerdeki köy panayırlarına gittiğini hatırlıyor, katır arabasıyla... “O kadar eğlenirdik ki” diye anlatıyor gülümseyerek... “Panayırda satılan tatlılardan alırdık, sucuk ve pastellagi alırdık... Kendi köy panayırımız olan Ayios Yeorgios Panayırı olduğu zaman geniş ailemizin evimizde toplanmasını da çok seviyordum, yakındaki ve uzaktaki akrabalarımız bizim evde bir araya geliyorduk. Annem harika bir aşçıydı... Özellikle fırında pişirdiği yemeklere bayılıyordum, bir de et ve pirinçle yaptığı özel bir tarifi vardı... Etin suyu, pirinci pişiriyordu... O kadar lezzetliydi ki bu...”
*** Her bir panayır öncesinde köy sakinleri, avlularını temizliyor, evlerinin dış duvarlarını boyuyor ve panayır için yiyecekler hazırlıyordu... Kimi zaman bu panayırlar başbelalarını da çekiyordu ve zaman zaman sorhoş kavgaları da çıkıyordu... Erkekler kavgaya tutuşuyor, birileri bıçak çekiyor ve bazan birileri yaralanıyordu...
*** Ellu, Aşşa’da pek çok kavga ve bıçaklama olayı yaşandığını hatırlıyor... Bir keresinde genç bir adamın amcasının evine girip eşyalarını çalan dört hırsızı durdurmaya çalıştığı olayı hatırlıyor. Hırsızlar, genç adama evine dönmesini söylemişlerdi fakat o, köylülerine ne kadar güçlü olduğunu gösterip bu hırsızları nasıl da yakaladığını sergilemek istiyordu. Ne yazık ki hırsızlardan biri bu genç adamı bıçaklamış ve kafasını kesmişti. Ertesi sabah Ellu sokağın sonuna doğru koşarak kafasız bedenin bir çarşafla örtülü olduğunu, kafasının da yakınlarda bir yerde öylece durduğunu görecekti... “Bu o kadar korkunç bir görüntüydü ki” diye anlatıyor... “O akşam Gagullu Teyzem bu cinayete tanık olmuştu... Ailesiyle birlikte evinin damında yatıyordu ve çığlıklar duyarak uyanmıştı, aşağıda sokağa bakmıştı... Her sene aynı gün, aynı noktadan “Öldürdüğünüz noktada bu kan duruyor” diye bir ses duyulduğu anlatılıyor hala... Köylüler bu hırsızların kim olduğunu bildiği halde, hiçbiri de çıkıp yetkililere bunu söylememişlerdi...”
*** Kiriakos ve Ellu, 16 Ocak 1955’te evleneceklerdi. Aileleri, Kiriakos’un yaptırdığı evin avlusuna masalar kurarak büyük bir ziyafet organize etmişlerdi... Kleftiko (hırsız kebabı) dahil, tepsiler dolusu yiyecek sunulmuştu misafirlere, bu tepsiler dolusu yiyecekler, köy fırınlarında odun ateşinde pişirilmişti. Düğün nedeniyle bir de kemaneci kiralanmış ve böylece gece boyunca, sabahın ilk saatlerine kadar müzik ve dans ile kutlamalar devam etmişti... Kiriakos eve yatmaya gideceğine, en sevdiği kahvehaneye gitmişti çok sayıda misafirle birlikte... Sonra da onları kendi evine, taze palaz çorbası içmeye davet etmişti, sonra da misafirler kendi köylerine geri dönmüştü...
*** 26 Temmuz 1956’da Kiriakos ile Ellu’nun ilk evlatları dünyaya gelecekti – ona Margarita adını koydukları küçük bir kızdı bu. Ne yazık ki köylüler, Ellu ile Kiriakos’un belki de evlenmeden önce birlikte oldukları dedikodusunu çıkarmışlardı çünkü bebek dokuz aydan on gün önce dünyaya gelmişti... Ellu’ya bu dedikodunun doğru olup olmadığı sorulmuş, o da babası ve erkek kardeşlerinin Kiriakos’a bakmasına bile asla izin vermediklerini söylemiş, “Nerede kaldı ki onunla aynı yatağı paylaşmama izin versinlerdi” demişti.
*** Kiriakos çok yurtsever bir adamdı ve sağ çizgide güçlü siyasi görüşleri vardı... Oysa kardeşi Andonis, komünist bir gençlik kulübü olan Anorthotiki Organosi Neon’un aktif bir üyesiydi. Kardeşler evde olduklarında çoğu zaman siyasi görüşleri nedeniyle çatışıyorlardı. Sessiz bir adam olan babaları Yannis ise, oğlularına eğer politika konuşmak istiyorlarsa dışarı çıkmalarını, ya sağa, ya sola dönerek kendi siyasi görüşlerini destekleyen birceez kahvehaneye giderek orada bunu yapmalarını söylüyordu.
*** Kıbrıs’ta aynı köyde çoğu zaman yolun iki tarafında ya da meydanda farklı kahvehaneler olması ve bunların belirli siyasi görüşlere sahip erkeklerin bir tür sığınağı olması yaygındı. 1950’li yılların sonlarında Kiriakos ve Ellu EOKA’ya yardım ediyor, gerilla savaşçılarını ve silahlarını kendi evlerinde ve ahırlarında saklıyorlardı. Aranmakta olan bir EOKA’cı olan Yannis Nikas da onların evinde saklanıyordu. İngiliz yetkililer tutuklanması için ödül vadetmişlerdi Nikas’ın. Gün boyunca Ellu’nun gülağacından yapılmış dolabında saklanıyor ve ancak geceleyin evde uyumak için dolaptan çıkıyordu. Böylece yakalanmaktan kurtulmuştu...
*** Margarita dünyaya geldikten sonra Kiriakos ve Ellu’nun dört çocuğu daha olacaktı. Pandelitsa Şubat 1958’de, Stelyos Mayıs 1961’de, Effi Mart 1963’te ve Mihail ise Aralık 1964’te dünyaya gelecekti...
*** 1960’lı yılların başları Tumburu ailesi için özellikle zor yıllardı. Mali bakımdan zorlanıyorlardı, Mesarya bölgesinde beş yıllık kuraklık ardından, pek az ürün alınabilmişti Aşşa’da ve çevresinde... Bir noktada Kiriakos borçlanıp bir traktör ve yedi inek satın almak zorunda kalmıştı fakat geri ödemelerini yapamamış ve ailesinin yaşadığı ev dahil, borçlarını ödemek üzere herşeyini satmak zorunda kalmıştı... Çaresizlik içerisinde Avustralya’ya göç etme kararı almıştı.
*** Kiriakos’un kendinden küçük kardeşi Andonis 1950 senesinden beridir Melburn’da yaşıyordu, çok başarılı bir terzilik ve erkek giyim işi kurmuştu, adı da “Travellers Apparel” idi. Andonis hiç zaman kaybetmeden ve hiçbir masraftan kaçınmadan, abisi Kiriakos ile ailesini Avustralya’ya getirmek için kolları sıvayacaktı...
*** Ellu, adadan ayrıldıkları günü çok iyi hatırlıyor... “9 Ağustos 1965 tarihinde Kıbrıs’tan ayrıldık. Köyümden ayrılmak istemiyordum... Evde saklanmıştım, bütün gün ağladım, ta ki arkadaşım gelip beni bulsun, bavullarımı toplamam ve bizi Leymosun limanına götürmek üzere dışarıda bekleyen otobüse binmeme ikna edinceye kadar ağladım. Herkesin otobüsün çevresinde nasıl toplaştığını, herkesin ne kadar üzülüp ağladığını da hatırlıyorum...”
*** Leymosun’da Kiriakos ve Ellu, beş çocukları ve bavullarıyla “Australis” adlı gemiye binip Avustralya’ya doğru yol alacaklardı. “Penceresi olan bir kamarada kalıyorduk... Kamaramızda dokuz kişi vardı, yedi kişi ailemizdendi – 20’li yaşlarda iki kadın da köyümüz Aşşa yakınında bir köydendiler. Kiriakos ve ben, oğlumuz bebek Mihail’le birlikte aynı yataktaydık... Diğer çocuklarımız ve iki genç kadın da ranzalarda yatıyordu. Geniş bir aile için bu şekilde seyahat etmek gerçekten çok zordu. Çok şükür o iki genç kadın bana yardım ediyor, çocuklarımın bakımına ve yedirilmesine yardımcı oluyordu. Geminin yemek odasında yiyorduk, burada etsuyuna çorba içmeyi çok sevdiğimi de hatırlıyorum...”
*** Denizde geçen neredeyse bir ay ardından SS Australis gemisi nihayet Melburn Limanı’nda 9 Eylül 1965’te demir atmıştı. Tıpkı söz vermiş olduğu gibi Andonis Tumburu limanda onları karşılamaya gelmişti. Onları Moorabbin’deki kendi evine götürdü, Avustralyalı eşi Betti de onlar için tarana çorbası hazırlamıştı – çorbaya havuç ve kireviz de kesmişti...
*** 1960’lı yılların ortalarında Moorabbin bölgesi, vahşi görünümlü bir varoştu, hala gelişmekteydi – yolların yapımı henüz bitmemişti, çevre hep çalılıktı... Ellu, bu bölgenin tıpkı bir bataklığa benzediğini düşünüyordu... Mahalledeki erkekler çoğu zaman ava çıkıyor, yabani tavşan ya da ördek avlıyorlardı Andonis’in evi yakınındaki çamurlu otlaklarda... Bazan Kiriakos’un oğlu Stelyos ile Andonis de onlara katılıyordu.
*** Ellu ile Kiriakos, fazlaca zorluk çekmeksizin Melburn’a yerleşmişlerdi... Avustralya’daki ilk yıllarında Ellu, Andonis’in eşi, eltisi Betty’nin çok yardım ve desteğini görecekti. Çok iyi kalpli, cömert bir kadındı bu, çocuklara giysiler getiriyordu – kızlara elbiseler, oğlanlara pantolonlar... Kızlara ev ödevlerinde yardım ediyor, çocuklara İngilizce okuma ve yazmayı öğretiyordu...
*** Başlangıçta Kiriakos, kardeşine ait Collingwood’taki erkek giyim fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Ancak iki ay sonra işten ayrıldı, kardeşi Andonis’in patronu olmasından rahatsız oluyordu. Onun abisi olarak, aslında kendisinin daha genç kardeşine bakması gerektiğini, öteki türlü bu işin mümkün olmayacağını düşünüyordu. Moorabbin’deki Schweppes fabrikasında hemen iş buldu. Kısa süre sonra Ellu da orada çalışmaya başlamıştı...
*** Ellu, “Flip floplarımı giyip fabrikaya gittiğimi hatırlıyorum çünkü potin alacak paramız yoktu” diye hatırlıyor... “İşteki ilk günüm çok korkunçtu. Yunan patronum fabrikaya girdiğimde kartımı bastırmamı söylemişti fakat ben fabrikaya gittiğimde ne yapacağımı bilmiyordum. Öteki Yunan göçmen işçiler de bana gülmüştü. Kendimi çok aptal hissetmiştim. Daha önce hiç fabrikada çalışmamıştım ki...” Schweppes fabrikasında Kiriakos haftada 27 dolar kazanırken, Ellu ise kadın olduğu gerkeçesiyle on dolar daha az kazanıyordu eşinden.
*** Andonis’in yardımlarıyla Kiriakos, Ocak 1966’da kendi evini satın alabildi – Moorabbin’de yepyeni bir evdi bu, 12 bin dolara malolmuştu. Kiriakos bir araba bile satın almıştı – açık mavi renkte bir Holden Kingswood Wagon’du bu – böylece geniş ailesini gezilere ya da pikniklere taşıyabilecekti Mornington Yarımadası’na ya da Dandenong sıradağlarına... Sık sık Gippsland’ta Andonis’in çiftliğinde kalmaya da gidiyorlardı...
*** 26 Ocak 1971’de, tam da Avustralya Günü’nde, Ellu altıncı çocuğu Yannis’i dünyaya getirecekti. 1970’li yılların ortalarında Kiriakos artık Schweppes fabrikasından ayrılmış ve Roberts adlı bir kontrplak fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Burada birkaç yıl çalışmaya devam edecekti. Bu süreçte işitme duyusunun bir kısmını yitirecekti... 1980’li yıllara geldiğinde Kiriakos’a fabrikada çalışmaktan gına gelecek ve Ellu’yla birlikte Moorabbin’de evlerinin yakınında bir meyva dükkanı satın alacaklardı. Kiriakos artık kendi patronu olmak istiyordu. Taze ürünlerle çalışmak istiyordu, zaten çiftçilikten gelmişti, böylece daha fazla para kazanmak istiyordu... “Neredeyse hiç para kazanamadık” diye gülüyor Ellu... “Meyva alacak parası olmayanlara Kiriakos bunları beleş veriyordu... Çok cömert bir insandı...”
*** Emekliye ayrıldıktan sonra Kiriakos bahçesiyle uğraşmayı, balık tutmayı ve şiir yazmayı seviyordu... Yüzlerce şiir yazdı Kiriakos, bazıları Neos Kosmos gazetesi tarafından yayımlandı... Şiirleri onu hayatta karşı karşıya kaldığı zorlukları aşmakta yardım ediyordu kendisine... Kiriakos 3 Haziran 2015 tarihinde 90 yaşında vefat etti. Her zaman kibar, cömert, iyi kalpli ve dindar bir adamdı, hep bir mizah duygusu vardı...
*** Kiriakos ve Ellu’nun oğluları Mihail ve John Tumburu’ya, Mihail’in eşi Maria ve onların oğlu Kerry’ye bu özel hayat öyküsünü belgelemekte bana 2020 senesinde yardım edip destek oldukları için çok teşekkür ediyorum. Kiriakos’un ölümünden birkaç ay sonra Ellu, evindeki bir depoyu temizlerken bir bavul buldu. Bavulda 20 büyük defter dolusu şiir vardı – 400 kadar şiirdi bunlar, Kiriakos’un şiirleriydi bunlar... Bir gün “Tales of Cyprus”ta (“Kıbrıs’tan Hikayeler”) bu özel şiirlerin çevirilerini de yayınlamak istiyorum...
(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).