1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. At Açık
At Açık

At Açık

At Açık

A+A-


Rıdvan Arifoğlu
[email protected]


Yürüyerek sık sık geçtiğim bir yolda aniden duraksadım. Evlerin içine doğru pek bakmam ama cicim aylarını idrak edip hücum aylarına terfi eden karılı-kocalı bir daireden bu defa titrek bir ışık göründüğü için ve kayıtlara göre ülkemizde elektrik kesintisine 1879'dan beri rastlanmadığı için bunun kırmızı mum eşliğinde yenecek bir akşam yemeğine hazırlık olduğunu düşünerek sevinçle yumruğumu sıkıp "İşte bu!" dedim. İlkel ve saf zamanlara dönüş! Mağara simülasyonu. Gecenin kuytularında âlemlere dalacaklar. Müzik başlasın. Bu gece 1001 gece masallarına devam ediyorum.

Kabaca 39.7 yıllık sanat hayatımda şizofrenlerin hep zurnanın son deliği olarak görüldüğünü anladım. Bir-iki ay içinde bir dernek-mernek kuruldu mu diye bilgisayarda arama yaptığımda Emekli Astsubaylar Derneği'ne ve Adıyamanlılar Derneği'ne rastladım. Bir de haber var, polis şizofrenleri takibe alacakmış, Kıbrıs'ta değil, Ankara'da.
Her toplulukta belli bir dönemde bireylerin şizofreni hastalığına yakalanma oranını %1 civarında kabul edersek Kıbrıs'ın kuzeyinde 4000 ile 5000, güneyinde 8000 ile 9000 arasında şizofreni hastası var demektir, ancak psikiyatri kliniklerinde bu oran %20'den fazladır (Şizofreni, Erdal Işık). Bir şizofreni derneğinin olmayışı büyük ayıp. Hadi derneği geçelim, şu şehir merkezlerindeki zenginlerimizden biri önayak olsun da bir restoran, bir kafe açılsın diyorum ben. Mesela sayısız dükkan Lefkoşa'da yıllardır bomboş duruyor. Biz neyi önemseriz? Efendim eşcinselle feministin el-ele kol-kola cephe birliği etmesi çok güzel, bunları çok önemseriz, demokratız, solcuyuz, şuyuz-buyuz ama şizofreniyle ilgili en ufak bir kıpırdanma yok. Kategorinin farklı olduğunu biliyorum. Başka azınlık haklarını da yerine göre güzelce savunuyoruz, ancak zihinsel engellilerle birlikte şizofrenlerle ilgili hiçbir şey yapmamaya devam ediyoruz. Bu grubu ayırmamın temel nedeni iradi unsurların dışında kalmalarıdır. Şu dernek bu dernek, şu grup bu grup en sonunda kendini savunabilmek gibi bir "lüks"e sahiptir, ancak bu insanlar kendilerini savunamazlar. Sürekli tekrarladığımız "toplumsal şizofreni" ve bunun gibi abuk-sabuk mecazları bir tarafa bırakıp şizofreni hastalarına yaklaşmaya çalışmalıyız.
Mobylette (Throwaway, 1'e 20) "toplumsal çukurlar"a çok düştüğü için sinirli sinirli zangırdayıp şahlanarak beni yere atacak oldu. Throwaway, namıdiğer Throw-at (bir çeşit Truva atı) yarıldığında içinden çıkan sözcükler beni boğmaya başlayacaklar. Bir dokun bin ah işit!

Sonra sakinleşip su istediğini çıtlattı. (günün tüyosu!)

Sonra baktım güneş güzelliklerini bize aça aça bir oldu. Siyah atım, gel oğlum! Şizofrenler de bu güzelliği duyabiliyorlar.

“Pee, ona gelene kadar…!” denmesinden pek hoşlanmam. “Herşey bitti bir bu kaldı!” laflarından da. Belki ben de birkaç kez kullanmışımdır. “Şizofreniyi doktorlar bile anlamamış, biz mi anlayacağız,” demeyelim. Anlamaya çalışmak da bir sevgi gösterme şeklidir. Bazı ülkelerde şizofreni hastalarının hayata tutunabilmeleri için yapılanlar öyle çok da pahalı işler değildir. Hem olsa ne olacak? En uca bakmak gerek. En uçta kavram var, yani toplumla ilgili sorunların en çeşitli, en şiddetli halleri. Bahisleri yükselttiğimizi varsayalım. Yine de bunlar birincil şeyler olarak görülemez, çünkü pek çok başka sorunla birlikte ele alınması gerekir. Benim anlayamadığım ise çok basit şeylerin neden yapılamadığıdır.

Erdal Işık’ın kitabını okuyorum ama tıp terimleri fazla olduğu için bazı şeyleri anlayamadım. Epeyce bildik şey de var. Şizofreninin başlama yaşı kadınlarda 32, erkeklerde 28-30. Kadınlar aile geçmişlerinde şizofreni varsa daha büyük tehlike altındalar. Şizofreninin başlama yaşında negatif ve pozitif şizofrenler arasında bir fark yok. İlaçlar çok olumsuz etkiler yapabiliyor, yine de ilaç alanlarla almayanlar arasında kıyaslamalar yapıldığında farklı sonuçlar çıkıyor. İntihar eden şizofrenlerde belli bir sıvı daha yüksek değerde saptanmış ama bazı bilimciler bunun şizofreniyle değil saldırganlıkla ilgisi olduğunu söylüyorlar. Daha pekçok araştırma, pekçok bulgu… Bir haberde jetlag yaşayanlarda şizofreninin çıkma ihtimalinin %30 fazla olduğu yazıyordu. Araştırma süreçleri de hastalığın kendisi gibi elle tutulmaz bir yapıda. Birkaç ay önce şizofreniye neden olan yeni genler bulunduğu haberi çıkmıştı. (Bkz.: “Şizofreninin şifresini Türk bilim insanı çözdü” haberleri)
Bu konularda birşeyler anlamak isteyenler, Şizofreni En Uzak Ülke veya Şizofreni Yalnız Oynanmaz gibi birkaç kitaba bakabilirler. Erdal Işık’ın kitabı bilimsel bir kitap. Mesela beyin ağırlığının azaldığını öğreniyoruz filan. Birden çok akrabada şizofreni görülmesi hastalanma riskini artırıyor. Hem anne hem babada şizofreni varsa çocuğun da hastalanma riski en yüksek düzeye ulaşıyor, veya tek yumurta ikizleri çift yumurta ikizlerine göre 4-5 kat daha fazla risk altındalar. Uyku sürekliliği azalıyor. Harry Stack Sullivan’a göreyse şizofreni birçok değişik hastalığın oluşturduğu bir hastalık kümesiymiş. Ayrıca araştırmalar farklı modellerle yürütülüyor. Klasik psikoanalitik model bireyi temel alırken, transaksiyonel model aileyi temel alıyor. Farklı yaklaşımlardan biri David Laing’inki... Laing şizofreniyi bir hastalık ya da yıkım olarak değil bir özgürlük ya da kurtuluş yolu olarak görüyor. Kendisi son dönemlerinde mistik görüşlere yönelmiş. Bir grup hasta derslerde başarılı olmayı mesafe koymak için bir aracı olarak görüyor ya da insanlarla olan ilişkilerini azaltmak için gece ayakta kalıp gündüz uyuyor. İnsanlarla gözgöze gelmekten sakınıp siyah gözlük takıyorlar vb..

Eskiden Latince'den çeviriyle şizofreniye “erken bunama” da deniyordu, örneğin Orduda Sinir ve Ruh Hastalıkları serisinden 1946’da çıkmış bir kitapta iki isim de kullanılıyor. Oysa her şizofreninin genç yaşta erken bunamaya neden olmadığı anlaşılmıştır.

Doktorların önerisi annelerin ve babaların mümkün olduğunca normal yaşantılarına devam etmeye çalışmalarıdır. Bu hiç kolay iş değil, genç bir şizofrenin ebeveyni olmak çok zor, çok zahmetli bir şey. Hele şizofreni çok erken yaşta çıkmışsa -ki ne kadar erken çıkarsa o kadar ağır yaşanıyor- herkes için bir çileye dönüşüyor. Aslında ailelere bunu saklamamalarını tavsiye etmesi kolay ama bir de o taraftan bakalım. Çocukları acaba iyileşecek mi? İyileşse de adı deliye çıkarsa evlenebilecek mi? Çevrenin neleri kabul edip-etmediğini aileler biraz da kendilerinden biliyor. Bu bir eleştiri değil. Şizofreni hastaları birbirleriye birlikte olsalar bu defa doğacak çocuğun şizofren olma riski artıyor. Ancak evliliklerini bir biçimde götürebilen şizofrenler de var. Çocukları ve eşleri büyük fedakarlık göstermek zorunda.

Bugün Throwaway gene çok huysuz. Üzerine R. T. Erdoğan binse şahlanıp onu da uçururdu ama o atın yapmadığını da yapar, isabetli bir tekme savururdu. Adı Throwaway (autsayder, 1’e 20). Yaşlıdır, çok yaşlıdır ama kendini 5 yaşında bir çocuk olarak görür. Knight Rider gibi siyah ama konuşma balonu yok. Gerçeğin ne olduğunu herkes merak ediyor. Truva Atı’na savrulan tekmeyle mi ayakkabı kutularından para saçıldı? Cicim aylarından hücum aylarına, oradan mağara devrine ve sonra da saçım aylarına kayacak olan bir çift... İsterim ki mutlu olsunlar. Birinden biri şizofren değilse daha kolay olacak. İsterim ki çocukları şizofren olmasın. Baştaki çağrımdan vazgeçtim. Ne devlet ne de zengin adam yardım edecek bu insanlara. Birkaç aile toplanıp birlikte birşeyler yapabilir belki. 1001 gece masalları sona ermedi. Dünyazad’ın da yardımıyla uzun süre gideceğe benziyor.

Bu haber toplam 1508 defa okunmuştur
Gaile 245. Sayısı

Gaile 245. Sayısı