1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. At Gitsin
At Gitsin

At Gitsin

At Gitsin

A+A-

 


Rıdvan Arifoğlu
[email protected]


Otoparkta yağmurun dinmesini beklerken yavaşça yanıma gelen gizemli bir adam başını başımla omzum arasında bir boşlukta tutarak ileriye doğru bakıp konuşmaya başladı. Ben de Kutsal Kâse'nin yerini en sonunda bana söyleyecek bir "messıncır" bulmanın heyecanıyla merakla dinlemeye başladım. Konuşmaya başlamasıyla hayal kırıklığım bir oldu. Adamın anlattığı şey önümüzdeki lüks arabanın özellikleriydi. Bir önceki modelden farkları, 100 km'ye kaç saniyede çıktığı filan… Yine de kötüye yormadım. Demek Rum papazlar Kutsal Kâse'yi bulmuşlar ama bana sadece haberi iletmek için böyle bir tüyo göndermişler. Yerini, koordinatlarını henüz söylemeyecekler. Adam Larnaka'dan bahsediyor, tamam işte, Lazarus da orda bulunmamış mıydı? Herşey yerli yerinde!
Red Kit çizgi filmlerinde anlatıcının söylediğini Red Kit tekrar ediyor. Anlatıcı diyor ki, "Red Kit'le Düldül suçluları yakaladılar ve uzun bir günün sonunda yine yollara düştüler." Sonra Red Kit diyor ki, "Evet Düldül, suçluları yakaladık ve uzun bir günün sonunda yine yollara düştük." Bazı insanların birşeyleri tekrarlamaları bana bunu hatırlatıyor. Anlatıcı bir köşeye çekiliyor. Müziğin sesi açılsın. Çalsın. Kendimizi yollara atalım gitsin!
Bir fikir, bir düşünce, her neyse.. Söylediğiniz bir şeyi birkaç hafta, birkaç ay, hatta birkaç yıl sonra aynı kişinin tekrar size aktarması bende çok tuhaf bir etki bırakıyor. Sanki siz söylemediniz, sanki kendisi o düşünceyle kırk yıldır cebelleşiyor. İlk başta anlamıyorum. Söylediğim şeye göndermeyle bana jest mi yapıyor? Tamamen unutmuş, ya da agannigi-nagannigi mi yapmış? Bir de şununla çok karşılaşıyorum: Birine bir fikir söylersiniz, gider başka birine söyler, o da ilk söylediğiniz kişi yanınızda değilken gelir size söyler. Bu fikre nasıl vardığını sorarsınız, söylemez. Yani tesadüfen mi ayni fikirlerle uğraşıyoruz? Çok zorlarsanız "geçenlerde Taner'le bunu" konuştuklarını söyler. Taner dediği fikri söylediğim 1. şahıs. Taner benden çalmış, sen Taner'den çalmışsın. Olimpiyat meşalesi dönüp-dolaşıp yurduna geri geliyor ağbi! Katil adımlarını gayriihtiyari cinayet mahalline doğru yönlendiriyor. Olay yeri inceleme ekipleri herhangi bir bulguya rastlamadı.. Aslında o fikir çoktan anonimleşmiştir, bunun önemi yok, ama bununla bu kadar sık karşılaşmam niye?
Adam otoparkta mı çalışıyor yoksa benim gibi bir Düldül'ü var da yağmurun dinmesini mi bekliyor anlayamadım. Belli ki gözü bizim Mobylette'i pek tutmadı. Belki de otomobillerden bahsetmesi beni imrendirmek içindir. Sonra bir avukat elinde bir gazeteyle duvar diplerinden yağmura karışıyor. O gazeteyi at gitsin! Buruşturulmuş bir el ilanı, İlyas Peygamber geliyor! (Bkz.: Ulysses, Wandering Rocks).
Bizim Mobylette'le (namıdiğer Throwaway, namıdiğer Atgitsin) iç çamaşırları satan bir dükkanın önünden geçiyoruz. Kadınlar için seksi yılbaşı külotları… Selimiye Meydanı'nda üç tane sallandıracaksın bak gör ne oluyor! Biz de dönüp-dolaşıp aynı diyarlardan farklı gözlerle geçiyoruz. Buruşturulmuş bir el ilanı su birikintisinde göldeki kayık gibi bir o kıyıya bir bu kıyıya çarpıyor. Az önce otoparkta gördüğüm başka bir adam tekrar göründü. Buruşturulmuş bir yüz, ikinci bir İlyas Peygamber geliyor!
  Tekrar aynı yoldan geçtik. Bu kez her şey farklı görünüyor. Artık öğrendim. Aynı cümleye sıkıştırılmış insanlar var. Bir insan başka bir insan hakkında bütün hayatı boyunca bir cümle kuruyor, her konu açıldığında o cümleyi söylüyor. Genellikle çok olumlu bir cümle oluyor bu ama hep aynı. Düğmesine basılmış gibi ismi duyunca cümleyi yapıştırıyor. Hasbelkader birşeyler okumuşsa yazarlar için de aynı şeyi yapıyor. "Yahya Kemal'de bir deniz imgesi var!" Sanki "Yahya Kemal'den bahsederlerse bunu söylerim," diye düşünmüş. "Cemal Süreya'da bir cinsel espri unsuru var hocam değil mi?!" "İlhan Berk'te bir bilmem ne var değil mi üstadım!" Bir Hasan Cimi vardı K.Kaymaklı'da oynayan, bir Abdülkerim vardı Fener'de, Beşiktaş'ta Kovaçeviç vardı, bunlarla ilgili mi diye insan düşünüyor. Var oğlu var! Biber, marul, gulumbura… Geçen gün aldım. Erman hocam, hepsi çok iyi, çok taze ama bir Alex değil!
  Elbette tekrar etmek söylenen şeyi her zaman anlamsızlaştırmaz. Orada tekrar ve kalıplar bir düzen çabasından gelir. Edward Said yazmıştı. Düzenliliğin özgünlük olduğunu düşündüğümüzde düşünce felce uğrar. O yüzden modern edebiyatta önemli bir yeri olan tekrarın bu şekilde insanlar için kullanılması sanat eserini insanın kendisiymiş gibi algılamaya yol açar. Bu elbette o eserin derinliklerine girmemenin bir sonucudur. Milan Kundera, Nabokov'a göndermeyle Anna Karenina'nın Rusça metninin başında altı cümlede sekiz kez "ev" sözcüğü geçtiğini, aynı sözcüğün Fransızca çeviride sadece bir kez geçtiğini yazıyor. Bir sanat eserinde bunlar değil bir şeyi vurgulamak, o şeyi vurgulamamak için bile yapılmış olabilir ama insanları bir cümlenin içine hapsetmekle aynı şey değil. Joyce'un Ölüler öyküsündeki bu parça bana hep bu konuyu hatırlatıyor. Oysa ilk okuduğum zamanlarda bu parçanın tekrarlamalardan çok doğalcılığın parodize edilmesiyle ilgisi olduğunu düşünüyordum. İkisi de mevcut elbet:

"İyi geceler Kate Teyze, bu güzel akşam için çok teşekkürler."
"İyi geceler Gabriel, iyi geceler Gretta!"
"İyi geceler Kate Teyze, çok teşekkürler. İyi geceler, Julia Teyze."
"Aa, iyi geceler Gretta, seni görmemiştim."
"İyi geceler, Mr D'Arcy. İyi geceler, Miss O'Callaghan."
"İyi geceler, Miss Morkan."
"Tekrar iyi geceler."
"İyi geceler. İyi geceler."

Hepimiz bu "iyi geceler"leri peşpeşe duymuşuzdur, söylemişizdir. Oysa biz bunları sanat eseri olsun diye söylememiştik. Öykünün içinde bu bire-bir aktarım bambaşka bir anlam yükleniyor. Tekrarlar orada durmasına rağmen önemsizleşiyor. Throwaway de hergün benzer yolları tekrar tekrar okuyor ama farklı zamanlarda farklı yerlere gittiği de oluyor. Yine de Throwaway sanat eseri veya insan değil. Throwaway bir attır, dış kulvardan rahvan gider. Kesintisiz 50 yıl koşabilir. Düldül gibi beyaz değil siyahtır. Bahislerde en az 1'e 20 verir. '74 öncesinde vardı. Kıbrıs sorunu bitecek, o koşmaya devam edecek.
Benim de konuşmalarda tekrarlar yaptığım olmuştur. Bunun için birinin canını sıktıysam veya sıkacaksam özür dilerim. Ancak bir de fiziksel olguları düşünelim. Hafıza dediğimiz şey gücünü 30 yaşından sonra %30 kaybediyormuş. Şimdi de Memento (Akıl Defteri) filmini hatırladım. Filmde kısa süreli hafıza kaybı yaşamış bir adam var. Karısının katilini arıyor. Unutmaması gerekenleri bulduğu her yere yazıyor. Bu tip kağıtlar yaş geçtikçe yazanların evinde çoğalır. Aslında bunların çoğalması kısır döngü şeklinde unutmayı daha da arttırır gibime geliyor. Yine de insanlar veya eserler hakkında sürekli kalıplaşmış benzer laflar etmemeye dikkat ettiğimi kesinlikle biliyorum. Acaba birşeyleri sürekli öldürme içgüdümüz mü var ve sadece bunun için mi unutmuyoruz?
Soğuklar başladı. Herkes hiç bu kadar soğuk yaşamadığımızı söylüyor. Şubat soğuğunu biraz erken yaşadık. Kış bir geldi pir geldi. Hiç bu kadar soğuk olmadı Kate Teyze, hiç bu kadar soğuk olmadı Gabriel, hiç bu kadar soğuk olmadı Gretta. Hiçbukadarsoğuk, kelimelerin nasıl olup da zamanla birleştiği ile ilgili size Throwaway'in verdiği özel tüyodur. Bu soğuklarda ve yağmurda Twrowaway'i bir süre kızağa mı alsam diye düşünüyorum. Kabul etmeyecektir biliyorum.

Bu haber toplam 1606 defa okunmuştur
Gaile 244. Sayısı

Gaile 244. Sayısı