1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Atalassa Akıl Hastanesi ile Konstantinu ve Eleni mezarlığında yeni kazılar…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Atalassa Akıl Hastanesi ile Konstantinu ve Eleni mezarlığında yeni kazılar…

A+A-

Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu, yeni kazılar hakkında konuştu…

 

 

 

Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu, Atalassa Akıl Hastanesi avlusundaki toplu mezar ile Konstantinu ve Eleni mezarlığında gömülü olan Yunan “kayıplar” için kazı yapılacağını açıkladı.

Cyprus Mail gazetesinden George Psyllides’in yazdığına göre, 1964 yılından bu yana “kayıp” olan Yunanlılar için mezarlıkta kazı yapılacak.

Omorfo Körfezi’nde Ksero açıklarında Yunan devriye gemisi Faethon’da görev yapan Yunan askerleri, Ağustos 1964’te Türk askeri uçakları bombardımanında ölmüşlerdi. Yapılacak kazılarda 1964’te “kayıp” addedilen bu Yunanlılar’dan geride kalanların mezarlıkta aranması bekleniyor.  Mezarlıkta 11 “kayıp” Yunan gömülü bulunuyor ve bunlardan altısı 1964’te Faethon devriye gemisinde öldürülenlerden oluşuyor.

İnsani İşler Komiseri Fotis Fotiu, geçmişte 1964 “kaybı” Yunanlıların ailelerine yanlış kalıntıların verilmiş olduğunu hatırlatarak “Buradaki kazı bizim için önemlidir ve kazı yapmaya hazırız. Çünkü devletin kayıp yakınlarına bunca yıl aradan sonra doğru yanıtlar vermesi çok önemlidir” dedi.

“Kayıp yakınlarına yıllar önce yanlış kalıntılar verilmişti… Bu kayıp yakınlarının travması 53 yıldır devam ediyor, onların acıları 1974’ten değil, 1964’ten beridir devam ediyor” diye konuştu.

8 Ağustos 1964’te Türk uçaklarının bombardımanında altı Yunan ile bir Kıbrıslırum’un öldürülmüş olduğunu yazan Cyprus Mail, bunların gömülü bulunduğu mezarlıktaki ilgili bölüme beş Yunanlı’nın daha gömülmüş olduğunu hatırlattı.

Fotiu, yapılacak kazıların Kayıplar Komitesi’nin bir kazısı olmayıp Kıbrıslırum hükümetinin bir kazısı olduğuna dikkati çekti.

Konstantinu ve Eleni Mezarlığı’ndaki kazılar tamamlandıktan sonra, Atalassa Akıl Hastanesi avlusundaki toplu mezar kazısına geçilecek.

Burada da hastanede bulunan ve Türk savaş uçaklarının 1974’te hastaneyi bombardımanı esnasında ölen, aralarında 3 de Kıbrıslıtürk’ün bulunduğu toplam 31 “kayıp” insan için kazı yürütülecek.

Fotiu, Cyprus Mail’e yaptığı açıklamada, “Bu da bir diğer trajedidir, 31 hasta oraya gömülmüştür ve bu kazıya da bir an önce başlamamız gerekir” dedi.

(Cyprus Mail’den derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – 3.4.2017)

 


BASINDAN GÜNCEL…

 

“Dr İhsan Ali’nin görüş perspektifi ve Kıbrıs’ta çözüm bulmak niye güç?”

Ulus Irkad

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eski diplomatlardan rahmetli Prof. Dr. Özdemir Özgür, son zamanlarında Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürklerin hayat, kültür ve din felsefelerinden yola çıkarak, Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün, gerçekte Kıbrıslırumlarla Kıbrıslıtürklerin aralarındaki kültür farklılığından dolayı olduğunu, kültür ve görüş farlılıklarından birbirlerine  pek benzemediklerini öne sürmekteydi. Aslında Özdemir Özgür’ün 1989 yılında Güney Kıbrıs’a geldikten sonra, Kuzey Kıbrıs’a gelmesine sebep olan nedenlerden biri, oradaki Dr İhsan Ali Vakfı’ndaki  bazı kırıklıklarından dolayı  olduğunu bilmez değilim. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olması aslında bir mana ifade etmedi çünkü hala daha Aydınlanma devrimi geçirmeyen veya gerçekleştiremeyen toplumlarda, Özdemir Özgür’e göre olayları dinden sonra bağlandıkları ve pek farklı olmayan kafa yapılarıyla, din gibi gördükleri ulusalcılıkla zora soktukları gerçektir. Gelgelelim ki bu özellikleri Kıbrıslıtürk toplumunda da görmek pek şaşırtıcı olmamalı. 1963-64 çatışmalarından sonra, sırf hayat görüşü, ileriyi görmesi ve eğitimini yaptığı İsviçre’nin yaşantısından tutun geçirdiği acı deneyimleriyle, aydınlanma çağını ve Avupalılara etkisini farkedip, aynen oradaki hoşgörü ve demokrasi anlayışını Kıbrıs’a benimsetmeye çalışan Dr. İhsan Ali, aslında bunu kavrayamayan gerek kendi liderliği ve toplumundan da birçok insan tarafından yadırganacak, kendi toplumundan ve taraftarlarından da izole edilecekti. Oysa Dr İhsan Ali inandığı hayat felsefesi, okuduklarının ve yaşadıklarının bilinciyle, İsviçre’de milliyetçi ideolojilerin tasfiye edilmesi gibi, Kıbrıs’ın çok kültürlü yapısından da kaynaklanan bir demokratik ulusçu vizyon çerçevesinde, Kıbrıs’ı ve olayları yorumlamaktaydı. O bakışa, o hayat felsefesine göre renk, din, dil, ırk, boy, budun ve kan ayrımları olamazdı, tüm yaşayan renkler eşit sayılarak, bir arada birlikte farklılıklarıyla, çoğulculuk ve oydaşmacı anlayışlarıyla yaşayacaklardı.

Farklı diller, farklı etnisiteler olabilirdi ama onların farklı olması, onların azınlıkta olması, çoğunluğun onlar üzerinde baskı kuracağı bir sistem getirmemeliydi. O, Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasından itibaren bunu ortaya koydu. Hatta onu bırakın, Türkiye’deki Kemalistlerin daha sonra Avrupa Birliği olayına seneler sonra emperyalist, casus ve Türkiye’ye mayın koyan,  bölen bir güç olarak bakmalarına rağmen, onun Sol Kemalist bakışı daha farklıydı ve başından itibaren, Avrupa Birliği olayını hem Kıbrıs’ta hem de Avrupa’da yenilikçi, aydınlanmacı anlayışın bir sonucu olarak görmekte, AB olayında gerçek bir çözümün geleceğini görmekteydi. Nitekim yazılarında da bunu vurgulamaktaydı. Peki ama neydi Dr İhsan Ali’yi Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum liderliklerinden farklı kılan duruşu? Onun Fransız İhtilali ile güçlenen Avrupa Aydınlanmacı anlayışıyla olayı yorumlaması ve tüm insanlara eşit bir anlayışla bakmasıydı. Kafaları Yunan, Türk milliyetçiliği ve kibirlilikten tutun, üstün gelme, hakir görme duygularıyla dolu Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürk anti demokratik ve despotik anlayışları bunu anlayamayacaktı. Nitekim Dr. İhsan Ali bu açılardan fikirlerini ortaya koymaya başladığı andan itibaren, bilhassa Kıbrıslıtürk liderliğinin tepkisini üzerine çekmesiyle, bu defa da Kıbrıslırum liderliği ve milliyetçileri tarafından manipüle edilecek, Kıbrıslıtürk liderliği onu vatan hainliği hatta Rum işbirlikçiliği ile suçlarken, Kıbrıslırum liderliği ve milliyetçileri de onu “İhsan Ali bizden taraf görüş bildiriyor, artık bizim taraftandır” şeklinde manipüle etmeye başlayacaklardı. Aslında Dr İhsan Ali her ikisini de eleştirmekte ve her iki anlayışın da kaybedeceğinden bahsetmekteydi. İhsan Ali’nin kendi ve yaşadığı birikimiyle, Avrupalı aydınlanma çağı elbette tüm olaylara eleştirel gözle bakmaktaydı ve o eleştirel bakış Kıbrıslırumları da bundan muaf tutmamaktaydı. Onun duruşu sadece bilisel olarak  her iki toplum liderliğine de eleştirel bakmaktı. Nitekim daha sonraları Kıbrıslırum liderliğiyle de arasında, bu felsefesinden  dolayı büyük farklılıklar oluşacaktı. Makarios bile onu anlayamayacaktı. Tehlikeleri , gelmekte olanı o, Makarios’tan da önce görecekti. Dr İhsan Ali Kıbrıslıtürk liderliğinin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılmasını uygun görmüyordu, bu hukuki zemin  terkedilirse Kıbrıslıtürklerin çok zarar göreceklerini biliyordu, görüyordu. Çok ilginçtir 1959-60 dönemlerinden itibaren İnönü-Ecevit de olayı öyle yorumlamakta, hatta o dönemlerde Kıbrıslıtürk liderliği ile aralarındaki çatışmaların da bundan kaynaklandığı görülmekteydi. 1963-64 saldırılarıyla İnönü’nün Kıbrıslıtürk liderliğine “Geri Cumhuriyet’e dönün” çağrısı aslında Dr İhsan Ali’nin görüşlerinin İnönü ve Ecevit tarafından da paylaşıldığını göstermektedir. Dr Küçük ile daha sonra askeri çevrelerin, Türkiye derin devletinin ve de aynen Türkiye’de de Derin Devlet-Ecevit arasındaki farklılık ve çelişkilerin de ortaya çıkmasındaki nedenler arasında bu bakış farklılıkları olduğunu, Türkiye Devleti içinde NATO’nun da başka bir güç oluşturarak, daha sonra 1963 olayları içinde Dr İhsan Ali ve çevresinin pasifize edilmesi, Kıbrıs Cumhuriyeti içinde Zeka Bey, Dr. Ali Atun gibi kalanların da, yavaş yavaş Türk liderliği içine gelmelerine sebep olan olaylar bunlarla ilgiliydi. Farklılıklar aslında başından da kaynaklanan İsviçre modeli ve aydınlanma çağı felsefesi ve görüşü ve de mevcut çelişkilerden kaynaklanmaktaydı. Bugün içine düştüğümüz çözümsüzlük batağında da gerek Kıbrıslırum-Yunanistan ve gerekse Kıbrıslıtürk-Türkiye vizyonlarında, hatta Türkiye’ye bakıldığında, Avrupa ile yaşanan çatışma ve çelişkilerdeki sorunlar, aslında aydınlanma çağı düşüncesinin Orta Doğu Bölgesi’nde eksik olmasına bağlanmaktadır. 1789 Devrimiyle insanların hangi ırktan ve dinden hatta kültürden olurlarsa olsunlar eşitliği ve de “Yeryüzü memleketin, milletim insanlık” belgisiyle yorumlanan, insanlık sevgisine dayanan Avrupa aydınlanmacılığı, maalesef, Orta Doğu ve Balkanlarda da yerini bulmayarak, yerini milliyetçiliklere ve ırkçılıklara bırakmış, bugün ülkemizde gördüğümüz anlaşmazlıkların en büyük sebebi olarak ulusçuluk rekabetinde kendini bulmuştur. Oysa Fransız devrimi tek bir dünya ve tek bir insanlıktan bahsetmekteydi…   Bu Aydınlanma düşüncesinin eksik olmasından ötürü, görüşmelerde çatırdamalar, ulusalcılığa dönüşler ve de yollarda mayınlamalar ve kırılmaların olması da olacaktı ve olmuştur da… Ve unutulmasın, bu geri kalmış düşünce modeli, herhangi bir tavizin kendi ulusalcı anlayışlarına göre bir kayıp taviz olacağı hissini de vermektedir, kendini Avrupa aydınlanmacılığında hissetmeyenlere. Oysa çözümsüzlük, her iki topluma da bunca kayıp ve yitiriş vermişken, bencilliğe kaçmak, maddi ve manevi kayıplarla her gün için her şeyi kaybetmek, iflaslar yaşamak pek de kolay olmasa gerek.

Dr İhsan Ali’nin bu gerçekliklerden ötürü bir gün çevresine şöyle bir serzenişte bulunduğu söylenmektedir:

“Ben aslında Kıbrıs için çözüm modeli olarak çok ileri bir insanlık projesi olan İsviçre  modelini öngörmüştüm. Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürklerin aslında şarkta ve şark felsefelerinin etkisi altında yaşadıklarını unutmuşum. Avrupa aydınlanmacılığı meğerse daha şarka gelmemiş”.

Prof. Dr Özdemir Özgür ve büyük lider Dr İhsan Ali’nin anıları önünde saygıyla eğiliyorum…

(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 19.3.2017)

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1984 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar