1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. ATALAY'A RAPOR SUNULDU
ATALAYA RAPOR SUNULDU

ATALAY'A RAPOR SUNULDU

Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO), KKTC’de ekonomi ve ticaretin ana sorunlarıyla ilgili saptamalar ve öneriler içeren geniş bir rapor hazırlayarak, Türkiye’nin Kıbrıs İşlerinden de Sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a sundu. Ticare

A+A-

Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO), KKTC’de ekonomi ve ticaretin ana sorunlarıyla ilgili saptamalar ve öneriler içeren geniş bir rapor hazırlayarak, Türkiye’nin Kıbrıs İşlerinden de Sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a sundu.

 

Ticaret Odası, Atalay’la geçen cuma yaptığı görüşmede 4 konuda rapor sunduğunu bildirdi.

 

Oda’nın “Türkiye’yle ticari ilişkilerin geliştirilmesi”, “KKTC konut sektörünü yeniden canlandırmak ve özellikle Türkiye piyasasına açmak için alınabilecek önlemler”, “Rekabet edebilirliğin artırılması” ve “Finansmana erişimin kolaylaştırılması” konularındaki görüş ve önerilerini içeren raporlar, basına da açıklandı.

 

“SAĞLIK BELGELERİNİN KABUL EDİLMEMESİ MALİYETLERİ ARTIRIYOR”

 

Ticaret Odası’nın Türkiye’yle ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye’ye mal ihracatıyla ilgili raporunda, “KKTC’nin hem Türkiye’ye hem de Türkiye üzerinden üçüncü ülkelere ihraç ettiği başlıca ürünler arasında yer alan tarım ve gıda sanayi ürünlerinde KKTC sağlık belgelerinin Türkiye limanlarına girişte kabul edilmemesi ve tekrardan incelemeye alınmasının ihracatçının maliyetlerini artırdığı gibi bazı durumlarda teslimatların da öngörülen zamanlarda gerçekleşmesini engellediği ve ihracatçıları zor durumda bıraktığı” belirtildi.

 

NELER YAPILMALI?

 

Gerek Türkiye’ye gerekse Türkiye üzerinden üçüncü ülkelere yapılan ihracatlarda analiz ücretlerinin küçük partilere bölünmesinin de maliyetleri yükselttiği ifade edilen raporda, alınması istenen önlemler şöyle sıralandı:

 

“KKTC Devlet Laboratuarı’nın akreditasyonu için başlatılan çalışmaların en kısa sürede tamamlanması;

 

KKTC ile TC arasında 2 Temmuz 2005 tarihinde imzalanan Gıda ve Tarım Ürünleri Dış Ticaretinde Gıda Kontrol ve Laboratuarlar İşbirliği Protokolü’ne göre patates ve narenciye ürünlerinin Türkiye’ye ihracatında KKTC Devlet Laboratuarı’nın yapacağı pestisit (protokol kapsamında yer alan pestisitler için) analiz raporlarının Türk Gıda Mevzuatı’na uygun olması ve sağlık sertifikası ekinde yer alması durumunda, Türkiye’de yeniden analiz yapılmayacağı belirtilmektedir. Bu protokolün etkin olarak çalıştırılması;

 

Nematot gibi bitki hastalıkları için analizler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılamamaktadır. Bu konuda gerekli teknik ve fiziki altyapının geliştirilmesi için gerekli katkının yapılması; ürün analiz maliyetlerin düşürülmesi ve sürelerin kısaltılması için gerekli düzenlemelerin yapılması; tarım ürünleri ihracatında standart uyumunun sağlanması ve KKTC’de zirai karantina vb. denetimlerin yapılmasına ilişkin yasal prosedürün oluşturulması çalışmalarının tamamlanması; ürün standartlarına uygunluğun, uyumun ve bu ürünlerin ihracatının denetimine ilişkin yasal prosedürlerin düzenlenmesine yönelik çalışmalarının tamamlanması;

 

KKTC yetkililerinin (ilgili kamu ve sivil toplum) Türkiye’deki prosedür ve mevzuatlar hakkında düzenli olarak bilgilendirilmesi; ihracatçılara yönelik ihraç edilecek ürüne göre alınması gerekli belgeler, yapılması gerekli işlemler, gümrük işlemleri aşamaları vb. konuları kapsayacak bilgilendirici dokümanlar hazırlanması, bunların elektronik ortamda da sunulması ve düzenli olarak güncellenmesi.”

 

POTANSİYEL ÜRÜNLER DE EKLENSİN

 

Ticaret Odası’nın raporunda, Kıyı Ticareti Antlaşması kapsamında yer almamasına rağmen Türkiye pazarına ihraç edilebilme potansiyeli olan ürünler bulunduğu ifade edilerek, işlenmiş et ürünleri ve meyve suyu gibi ürünlerin de eklenmesiyle anlaşmanın kapsamının ihracat potansiyeli olan ürünleri kapsayacak şekilde genişletilmesi istendi.

 

RAKI

 

KKTC’den Türkiye’ye rakı ihracatı yapılmasına ilişkin mevzuatta değişiklik yapılması gerektiği de belirtilen raporda, “Bu doğrultuda Türk Gıda Kodeksi’nin 2005/11 sayılı Tebliği Madde6 (2). fıkrasında yer alan üretim yeri tanımlamasında tadilat yapılarak “Türkiye” yanında “KKTC”nin de ilave edilmesi ile TC’ye rakı satışı için fırsat sağlanmış olacaktır” denildi.

 

KARGO TAŞIMACILIĞI

 

Türkiye’den KKTC’ye ticari veya gayrı ticari nitelikteki eşyaların kargoyla gelebildiği halde evrak, dosya, kitap gibi küçük paket ve poşetler dışındaki gönderilerin KKTC’den Türkiye’ye gönderilemediği ifade edilen yazıda, şu talepler yer aldı:

 

“Özellikle ticari nitelikte olup Türkiye’den ithal edilen ancak evsafına uygun olmayan ve geri gönderilmek istenen emtiaların (mini bilgisayar ve elektronik cihaz gibi) Türkiye’ye ihracat öncesi gönderilmek istenen numunelerin ve küçük yedek parçaların kargo taşımacılığı ile Türkiye’ye gönderilememesi, KKTC firmalarının hizmet kalitesi ve etkinliğini olumsuz yönde etkilerken, maliyetlerini de artırmaktadır.

 

Önerimiz, Türkiye ve KKTC arasındaki kargo taşımacılığının mütekabiliyet esası temelinde karşılıklı olarak gerçekleşmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır.”

 

Üçüncü ülkelerden ve AB ülkelerinden Ercan ve Gazimağusa’ya gönderilen malların Türkiye gümrüklerinde işleme tabi tutulduğu ve gümrükleme muamelesi gördüğü belirtilen raporda, bunun maliyetleri artırıp gecikmelere yol açtığı anlatıldı ve bu malların gümrük muamele işlemlerine tabi olmadan varış adresine ulaşması için gerekli düzenlemelerin yapılması istendi.

 

ÇİFTE KDV UYGULAMASI

 

Türkiye’den yapılan ithalatlarda Türkiye’deki bazı firmalar ihracatçı olmadığı için KDV’siz fatura kesemediği belirtilen raporda, 3065 sayılı yasa ile yurtdışına KDV’siz kesilen fatura çıkış limanları listesine Taşucu ve Mersin limanlarının da eklenerek ve sadece üretim yapan firmaların değil, ticaret yapan firmaların da kabul görmesinin sağlanması talep edildi.

 

Türkiye’den gelen ve sağlık, standart ve kalite kontrolüyle ilgili uygunluk belgeleri olan ürünler için KKTC’de birçok evrak istendiği bildirilen raporda, uygunluk belgeleri tamam olan ürünlerin yeniden işleme tabi tutulmaması için gerekli düzenlemelerin yapılması önerildi.

 

KONUT SEKTÖRÜNÜN YENİDEN CANLANDIRILMASI VE TC PİYASASINA AÇMAK İÇİN

 

Ticaret Odası’nın Türkiye’nin Kıbrıs İşlerinden de Sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a sunduğu “KKTC’de Konut Sektörünü Yeniden Canlandırmak ve Özellikle Türkiye Piyasasına Açmak İçin Alınabilecek Önlemlere İlişkin Öneriler” raporunda ise, Annan Planı sürecinde konut sektöründe yaşanan yükselme ve Orams davasıyla yaşanan durgunluk süreçleri hakkında bilgi verildi.

 

“İngiltere’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yatırımları bulunan Garry Rob isimli yurttaşını Güney Kıbrıs’a iade etmesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki yatırımları nedeniyle Kıbrıs Rum mahkemelerinde yargılanmasına olanak sağlaması, bu olumsuzlukların bir süre daha devam edeceğini göstermektedir” denilen raporda, ülkede yabancılara satılmak üzere inşa edilen veya inşaatına başlanan 12-14 bin konut bulunduğunun hesap edildiği bildirildi.

 

Bu konut stokunun özellikle Türkiye pazarında değerlendirilmesinin, atıl durumdaki ciddi bir kaynağın KKTC ekonomisine yeniden kazandırılması ve aynı zamanda kamu maliyesine çok ciddi kaynak sağlanması sonucunu doğuracağı; bu arada KKTC ekonomisinin yeni bir ivme kazanacağı ifade edilen raporda, alınabilecek önlemler konusunda da şu görüşler ifade edildi:

 

“KAT İRTİFAKI YASASI’NIN TÜZÜKLERİ HAZIRLANSIN”

 

“Kat İrtifakı Yasası’nın tam anlamı ile yürürlüğe girmesi: Bu konuda yasa geçirilmiş olmasına karşın, ilgili tüzükler hazırlanmamış ve yasa tam anlamı ile uygulamaya sokulmamıştır. Bu uygulamanın başlatılması ile alıcılara ‘kat koçanı’ verilebilecek veya satış sözleşmelerinin Tapu Dairesi’ne kaydettirilmesi ile alıcılara belli bir güvence sunulması mümkün olacaktır.

 

Taksitli satışlardaki ipotek sorunlarının önlenmesi: İpotekli arazilerde uygulanan projelerin banka ile birlikte yürütülmesi sağlanmalıdır. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler en kısa zamanda yapılmalı ve müteahhitler ile bankalar bu konuda yükümlülük altına konulmalıdır. Bu gibi durumlarda satış sözleşmesinin müteahhit ve banka tarafından müşterek imzalanması üzerinde durulmalıdır.

 

Güvenlik soruşturmalarının süresinin kısaltılması: Üçüncü uyrukluların ‘güvenlik soruşturmaları’ süratle yapılırken, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının güvenlik soruşturmaları Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği kapsamına alınarak Türkiye bürokrasisinde sağlanan iyileştirmeden yararlanılabilir ve Türk vatandaşlarına Türkiye’de alışkın oldukları gibi çok kısa süre içinde tapu verilebilir.

 

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları da dahil olmak üzere bütün yabancı uyrukluların KKTC’de tek bir konut alma hakkı bulunmaktadır. Bu kısıtlama ilk etapta Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bakımından kaldırılabilir ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının adada yatırım amaçlı olarak ikinci bir konut almalarının önü açılabilir.

 

Tapu Dairesi’nin ihtiyaçlarının karşılanması: Tapu Dairesi’nin elektronik ortama geçilmesi için çalışıldığı bilinmekle birlikte bu çalışmanın nasıl yürütüldüğü, sağlıklı olup olmadığı, ne zaman sonuçlanmasının planlandığı ve sonuçlarının ne olacağı konusunda açıklık yoktur. Bu konu yakın takibe alınarak, görevler zaman çizelgesine bağlı olarak gerçekleştirilmelidir.

 

Tapu harç ve vergileri yatırıldığı zaman tapu işlemlerinin ayni gün içinde tamamlanması için gerekli idari önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunun sağlanamaması durumunda, harç ve vergiler tapu hazır olduğu zaman tahsil edilmeli ve böylece tapu kaydının yapılmasını çabuklaştırmak için yeni bir zorlayıcı önlem hayata geçirilmelidir.

 

İpoteğe dayalı konut kredilerinin yaygınlaştırılması: Projelendirme aşamasında yaşanan sorunlar aşıldıkça ve Kat İrtifakı Yasası uygulandıkça bankaların bu konuda daha rahat olabilecekleri düşünülmektedir. Bu tür kredileri yaygınlaştırabilmek için bankalar tarafından talep edilen yasal düzenlemeler de süratle yapılmalıdır.

 

Türkiye ile imzalanmış Yatırımların Garanti Edilmesi Anlaşması Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının bilgisine getirilerek, KKTC’de farklı orijinlere sahip mülkleri almalarının sakınca oluşturmayacağı anlatılmalıdır. Benzer şekilde, bu anlaşma Türkiye Cumhuriyeti kökenli bankalar ile de paylaşılarak, bu alanda kredi verirken KKTC koçanlarını ayrım yapmadan ipotek olarak kabul etmeleri sağlanabilir.

 

Yurtdışı fuarlara katılmanın teşvik ve subvansiye edilmesi. Türkiye’de kamusal yayın yapan iletişim araçlarında programlar yapılmasının teşvik edilmesi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve İstanbul Ticaret Odası gibi büyük Ticaret Odaları öncülüğünde ve onların kaynakları bir tanıtım atağının yapılması.”

 

REKABET EDEBİLİRLİĞİN ARTIRILMASI

 

Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın rekabet edebilirliğin artırılmasına ilişkin görüş ve önerilerinin de yer aldığı yazıda, ithal ürünlerden alınan fon, stopaj ve KDV gibi maliyet artırıcı unsurların ekonominin rekabet gücünü olumsuz etkileyen başlıca unsurlar olduğu vurgulandı.

 

Mal ithalatı esnasından tahsil edilen vergilerin piyasaya pahalılık olarak yansıdığı ve tüketicinin alım gücünü ve refah seviyesini gerilettiği belirtilen raporda, “Güney Kıbrıs’a geçiş kapılarında denetim ve uygulamaların sistematik olmayışının da etkisiyle meydana gelen kayıt dışılıktaki artış ve tüketimin Güney Kıbrıs’a kayması da hem orta ve uzun vadede devlet gelirlerinde düşüşlere, hem de haksız rekabete neden olmaktadır” denildi.

 

Raporda, özel şirketlerin kar dağıtımı sırasındaki vergilendirmesinin TC ve Güney Kıbrıs’a göre yüksek olmasının rekabet güçlerini olumsuz etkilediği kaydedilerek, navlun ücretlerinin de rekabet edebilirlikte ortaya çıkan en önemli dezavantajlardan biri olduğu ifade edildi.

 

Hava ve deniz ulaşımında doğrudan seferlerin olmayışı nedeniyle yüklerin KKTC limanlarına Mersin aktarmalı taşınabildiğine işaret edilen raporda, ilave yükleme-boşaltma maliyetlerinin de navlun maliyetlerini artırdığı; KKTC uluslararası taşımacılık ağlarına bağlı olmadığından boş giden konteynerlerin de ek maliyet olarak ücretlere yansıdığı bildirildi.

 

REKABET GÜCÜNÜ YÜKSELTMEK İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

 

KKTC’de enerji fiyatlarının Türkiye ve Güney Kıbrıs’a göre yüksek olmasının da mal ve hizmet üretim maliyetlerini artırdığı ve tüm sektörlerin rekabet edebilirliğini olumsuz etkilediği kaydedilen yazıda, KKTC’yi rekabet gücü yüksek mukayeseli avantaja sahip ülke konumuna getirmek için alınması gerekli önlemler şöyle ifade edildi:

 

“2011 yılı sonuna kadar bir geçiş dönemi uygulamasına gidilerek, bu dönemde stopaj vergisi üst limitinin yüzde 2 olarak belirlenmesi ve bu dönem sonrasında da stopaj vergisinin tamamen kaldırılmasıdır. Bu oranlarla ilgili de değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kurulu’na ait olup, sorunun alınacak bir kararla çözümlenmesi imkanı bulunmaktadır. Ayrıca devletten KDV alacağı olan firmaların, iade edileceği kesinleşmiş stopajlarına mahsup edilme imkanının Maliye Bakanlığı’nca yapılacak bir düzenleme ile uygulamaya sokulması da son derece yerinde olacaktır.

 

Türkiye ve Güney Kıbrıs gibi rekabet ettiğimiz ülkelere göre yüksek KDV oranları ciddi bir rekabet dezavantajı ile karşılaşılmasına neden olmaktadır. Örneğin Türkiye’de 2006 yılında yüzde10 oranında yapılan KDV indirimi ile konfeksiyon, ayakkabı ve bazı gıda ürünlerinde KDV oranı yüzde 8’e çekilmiştir. KKTC’de ise konfeksiyon, ayakkabı ve bazı gıda ürünlerinde (örneğin çikolata, patates çipsi, donmuş patates, meşrubatlarda ve meyve sularında) yüzde10 KDV oranı uygulanmaktadır. Güney Kıbrıs ile kıyaslandığında ise kozmetik ürünlerinde, alkollü içkilerde ve tütün ürünlerinde yüzde15 KDV oranı uygulanırken, KKTC’de bu ürün grupları için KDV oranı yüzde20 olarak uygulanmaktadır. KDV oranlarının rekabet gücümüze katkı yapacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

 

Güney Kıbrıs’a Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilen malın KDV’si ithalatın gerçekleşmesi ardından 3 ay sonra yatırılırken, KKTC’ye Türkiye ve Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilen malların KDV’si gümrük hattından geçildiği anda (gümrük girişinde) peşin olarak ödenmektedir. KDV Yasası’nın 38. Maddesi’nde yapılacak değişiklikle ithal edilen malların KDV’sinin satışın gerçekleşmesini izleyen 90 gün içinde ödenmesine imkan sağlaması ithalat maliyetlerini düşüreceği gibi nakit finansman maliyetlerini de olumlu yönde etkileyecektir.

 

Fonların kaldırılması için yoğun bir çaba sarf eden Odamız, hükümetin yakın bir zamanda bazı gıda ürünlerindeki fon oranlarını düşürmesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmekle birlikte, yeterli bulmamaktadır. Fon uygulamaları ile ilgili alınan bu olumlu karar diğer ürünler için de genişletilerek sürdürülmelidir. Çağdaş ekonomi anlayışında yerli üretimin desteklenmesi ithalata fon koyup, ithal ürünleri pahalılaştırarak değil, üreticileri üretim, pazarlama ve dış satım süreçlerinde sınırlı bir süre doğrudan destekleyip, yerli ürünleri ithal ürünlerle rekabet edebilir seviyelere getirmekle mümkün olabilir.

 

Şirketlerin net kazançları üzerinden hesaplanan yüzde 10 oranındaki kurumlar vergisi yükseltilmeden (aynı oranda bırakılarak), kurumlar vergisi kesildikten sonra kalan net kâr üzerinden kesilen yüzde 15 oranındaki stopaj kaldırılmalıdır. Temettü dağıtmayıp net kârını sermayeye aktaran şirket bu durumda stopaja tabi olmayacaktır. Temettü dağıtımı için de tek bir oranda ve kesin vergi sayılacak bir stopaj da uygulanabilecektir. Kârın temettü olarak dağıtılması durumunda, 3/2003 Sayılı Gelir Vergisi (Değişiklik No:2) Yasası ile Gelir Vergisi Esas Yasa’sının, 32’nci maddesinin (7)’nci fıkrası ile halka açık şirketlere yapılan uygulamanın özel şirketlere de aynen uygulanması gerekmektedir. Eğer yeni bir düzenleme yapılacaksa temettü geliri alan gerçek kişinin aldığı temettü üzerinden bağımsız olarak daha makul bir şekilde vergilendirilmesi gerekmektedir.

 

Türkiye’den yapılan ithalatlarda Mersin aktarma bedellerinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanması perakende piyasalarda Güney Kıbrıs’la rekabet edebilirliğin artırılmasına önemli katkı yapacaktır.

 

Enerji verimliliği sağlanarak fiyatları aşağı çekebilecek ve sektörde serbest rekabeti sağlayacak ancak bağımsız denetleme kurullarınca kontrol altında tutulabilecek bir enerji piyasasının oluşması gerekmektedir. Bu düzenlemeler ile eş zamanlı olarak yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesi de büyük önem arz etmektedir.

 

Askeri kantinlerin sadece askeri kışlalar içinde hizmet vermesi için gerekli düzenlemelerin yapılması hem bütçenin vergi kayıplarına hem de haksız rekabetin önlenmesine önemli katkı yapacaktır.

 

Yukarıda saydığımız önlemler KKTC ekonomisinin özellikle turizm, eğitim ve inşaat alanında ve bu üç sektörü destekleyen başta ticaret olmak üzere tarım ve imalat sanayi olmak üzere diğer sektörlerde de gelişimi beraberinde getirecek olup kısa süreli gelir kayıpları tüketimin büyümesi ve rekabet gücünün artırılması ile fazlasıyla karşılanacaktır.”

 

FİNANSMANA ERİŞİMİN KOLAYLAŞTIRILMASI

 

Ticaret Odası’nın TC Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a sunduğu raporda “finansmana erişimin kolaylaştırılması” konusunda ise ülkedeki yapısal sorunların başında, yatırımlar ve işletmeler için ihtiyaç duyulan sermayenin erişilemez ve pahalı olmasının geldiği belirtilerek, şöyle denildi:

 

“Hiç kuşkusuz Kıbrıs sorununun devamı, ekonominin dışa açık olmaması, işletmelerin uluslararası finans piyasalarına erişimini engellemektedir. Yine Kıbrıs sorunundan kaynaklanan başta mülkiyet ve Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik riski gibi etkenlerden dolayı kredi maliyetleri yüksektir.

 

Ayrıca, finans piyasalarındaki enstrüman eksikliği, bankalar dışında işletmelerin kaynak yaratmasına yardımcı olacak sermaye piyasası gibi aracı kurumların olmayışı da iş çevrelerinin faaliyetlerini finanse etmekte zorlanmalarına neden olmaktadır.”

 

Raporda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin teminat yetersizliği nedeniyle kaynak erişimi sorunu yaşadığı belirtilerek, 1974 öncesi Kıbrıslı Rumların mülkiyetindeki gayrimenkullerin finans sağlayıcılar tarafından ipotek olarak itibar görmediği hatırlatıldı.

 

Teminat yetersizliği nedeniyle yaşanan kaynak erişimi sorununu aşmak için yapılan 42/2009 sayılı yasal düzenlemeyle kurulan Kredi Garanti Fonu’nun, bankaların vereceği kredi tutarlarının maksimum yüzde 60’ına kadar garanti vererek bu riski bankayla paylaştığı; ancak bankaların ipotek haklarındaki dezavantajlı konumlarından dolayı söz konusu fonun etkin çalıştırılamadığı anlatılan raporda, bu konuda yaşayan sıkıntılar ve yargı süreciyle ilgili bilgiler verildi.

 

Ticaret Odası, işletmelerin faaliyetlerini daha kolay ve düşük maliyetlerle finanse etmeleri için şu önlemleri talep etti:

 

“Başlatılmış olan Türkiye Cumhuriyeti yardımlarının ‘faiz sübvansiyonlarında’ kullanılması uygulamasının fazla sayıda banka aracılığı ile geliştirilerek sürdürülmesi, mikro işletmeler yanında küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin de ihtiyaç duyduğu yatırım ve işletme kredilerini daha fazla kapsayacak ve çok sayıda sektörün (perakendeciler, tedarikçiler gibi) kullanılacağı şekilde genişletilmesi gerekmektedir.

 

Borçların geleceğe dönük yeniden yapılandırılması (düşük faizli ve uzun vadeli) sağlanmalıdır.

 

Teminat yetersizliği nedeniyle yaşanan kaynak erişimi sorununu aşmaya yönelik kurulan Kredi Garanti Fonu’nun bankalar tarafından aktif olarak kullanılmasına yönelik etkinleştirilmesi sağlanmalıdır. Bu sistemsel pürüzün düzeltilerek bankaların bu fona ilgi duymalarını sağlamak, özel işletmelerin önündeki finansmana erişim problemlerini aşmaya yönelik önemli bir adım olacaktır.

 

İhtisaslaşmış mahkemelerin hayata geçirilmesi, yargı ve icra sisteminde düzenlemelere gidilerek alacakların tahsilinin hızlandırılması gibi adımlar, toplamda piyasa riskini düşüreceği gibi, kredi faizlerinin de gerilemesini sağlayacaktır.

 

İşletmelerin bankacılık sistemi tarafından da kabul görecek mali tablolar ( kâr-zarar ve iş planı) hazırlama kapasitesinin geliştirilmesi işletmelerin banka kredisi kullanmalarını kolaylaştırmaya önemli katkı sağlayacaktır.

 

Türkiye Cumhuriyeti şube bankalarının ekonomiye daha fazla kredi vermelerini sağlayacak düzenlemelerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda son zamanlardaki KKTC’deki fon kullanım oranları düşük bankalara daha yüksek disponibilite yükümlülüğü yüklemek doğru yolda atılmış bir adım olmuştur. Bu şekilde disponibilite, zorunlu karşılıklar veya diğer maliyetlerle oynamak suretiyle, bankaların topladıkları mevduatların daha büyük bir kısmının yine KKTC sınırları içerisinde kredi olarak kullandırılması teşvik edilmelidir.

 

Karşılık ve disponibilite oranlarının Merkez Bankası tarafından yeniden değerlendirilerek, bankaların ekonomiye daha düşük maliyetlerle kredi vermesini sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Halen disponibilite tanımı bankaların sadece KKTC’deki likit varlıkları kapsamaktadır. Bu kapsamın Türkiye Cumhuriyeti ve diğer ülkelerdeki nakit fonlar ile likit bono ve tahvil gibi menkul kıymetleri de içine alacak şekilde genişletilmesi, bankaların kaynak maliyetlerini azaltacaktır..

 

Bankaların mevduat maliyetlerini artıran en önemli unsurlardan biri de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon pirimi uygulamasıdır. Mevduat faizlerinin yüzde 70 seviyesinde olduğu zamanda üç ayda bir yüzde 0.25 oranında yatırılan ve yıllık maliyeti yüzde1 oranına tekabül eden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fon pirimi, faizlerin yüzde 8 seviyesine geldiği 2011 yılında neredeyse yine aynı orandadır. Şu anki uygulamayla 5 ayrı kriter ışığında, başlangıç oranı olan yüzde1 oranından indirim alınması mümkün olup, tüm indirimlerden faydalanılsa dahi yıllık maliyet en az yüzde 0.8 seviyesine gelmektedir. Kaldı ki bu indirimlerin hepsinden faydalanmak neredeyse imkansız olup bankaların uygulamadaki Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu prim maliyeti yıllık yüzde 0.9’un üzerindedir. Bu maliyet artışı, mevduat ile kredi faizleri arasında oluşan yüksek marjın en önemli unsurlarındandır.

 

KKTC’de kurulu yerel bankaların uluslararası finansal piyasalara erişiminin olmaması yerel piyasadaki faiz maliyetlerini yukarıda tutmaktadır. Ayrıca SWIFT gibi uluslararası kuruluşlara üye olamamaları yerel bankaların fon transfer ve dış ticaret işlemlerine aracılığını güçleştirmekte ve müşterilere yansıyan fiyatları yukarıya çekmektedir. KKTC’nin tanınmamasından dolayı, yerel bankalar için SWIFT kodu veya IBAN kodu gibi uluslararası standartlara dahil olabilmenin yolu Türkiye Cumhuriyeti üzerinden mümkün olabilecektir. Bu maksatla KKTC yerel bankalarının Türkiye Cumhuriyeti’nde şube açmalarının kolaylaştırılması için bu bankalara ayrıcalıklı bir uygulama yapılması gerekmektedir. KKTC sermayesinin ölçekleri göz önüne alınarak KKTC bankalarının Türkiye Cumhuriyeti içerinde daha düşük seviyede sermaye yatırımı ile şube açmalarına imkan kılınması önemli bir adım olacaktır. İlk etapta mevduat kabulü mümkün kılınmasa dahi, KKTC kökenli bankaların Türkiye Cumhuriyeti’nde birer finansal şirket kimliği altında var olmaları sağlanarak uluslararası standartlara dahil edilmelerine imkan sağlanması önemlidir. Bu şekilde Kuzey Kıbrıs ekonomisi, kendi imkanlarıyla, Türkiye Cumhuriyeti bütçesine herhangi bir yük getirmeksizin uluslararası piyasalara erişimini artırabilecektir.”

 

 

 

 

Bu haber toplam 1081 defa okunmuştur