1. YAZARLAR

  2. Onur Olguner

  3. Atatürk, Bauhaus ve mimarlık
Onur Olguner

Onur Olguner

Atatürk, Bauhaus ve mimarlık

A+A-

Avrupa, Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmıştır.

Şehirler darmadağınıktır. Bütün kıtada büyük bir konut ihtiyacı vardır.

O güne kadar mimarlık hep yığma yapılarla ilerliyordu. Bloklar ile yapılan bu yapılar, uzun sürede, yüksek maliyetlerle ve zahmetli bir şekilde inşa ediliyordu.

Betonarme olarak bildiğimiz, günümüzde yaygın olarak kullanılan sistem, o zamanlar sadece köprülerde ve bahçe elemanlarında kullanılıyordu.

Acil konut ihtiyacı dünyayı betonarme sisteme yönlendirdi.

Betonarme ile birlikte, modern mimari öne çıktı.

Modern mimariyi en başarılı kullanan okullardan biri de Dresden’de bulunan Bauhaus Okulu idi.

Tasarıma bütünlüklü yaklaşan bu okul, mimarinin hayatımızın tüm alanlarını tasarlamasını teşvik eden bir sanat okuluydu.

Hatta bugün kullandığımız birçok sandalyenin temelini, bu okulda bisikletinden esinlenen bir ‘mucid’ tasarladı.

Ancak okul, Adolf Hitler’in merceğindeydi.

Hitler sanatsal olarak Neo-Klasikçi’ydi.

Yani, antik çağdaki klasik mimarinin tekrar kopyalanarak uyarlanmasını savunuyordu.

Dresden’deki bu okul, doğal olarak onu rahatsız ediyordu. Bu yüzden Hitler, Bauhaus Okulu’nu kapattı.

Okul kapandığında Bauhaus Okulu’nun hocaları dünyanın dört bir yanına dağıldı.

İroniktir ki Hitler, bu akımı yok etmek isterken yanlışlıkla dünyanın dört bir yanına dağılarak güçlenmesine sebep oldu.

İşte tam da bu noktada Atatürk’ün liyakate ve bilime verdiği değer öne çıkıyor.

O zaman internet yoktu. Dünyadaki trendleri bir arama motorunda arayıp öğrenemiyordunuz.

Sosyal medyada ve e-posta listelerinde trendlerden anında haberdar olamıyordunuz.

Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış bir ülkeye mimari yayınların gelmesi doğal olarak uzun sürüyordu.

Mimar olmayan bir lider olan Mustafa Kemal Atatürk, bu akımın önemini görerek Türkiye’nin de bu akımdan faydalanması gerektiğini savunuyor.

Kurtuluş Savaşı'ndan yeni çıkmış ülkesini yeniden yapılandırırken, Bauhaus Okulu’ndan kaçmak zorunda kalan hocaları Türkiye’ye çağırıyor.

Bruno Taut, bu mimarlardan biri. Taut, o günlerden vefat edene kadar Türkiye’de yaşadı.

İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde yöneticilik yaparak katkı sağladı. Aynı zamanda Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığı Mimarlık Bölümü Başkanlığı görevine getirildi.

Mimar Sinan’a hayranlık beslediği söylenen Taut’un bu sürede birçok kitap ve tez ortaya koyduğu bilinir.

Yeniden ayakları üzerine kalkan Türkiye Cumhuriyeti'nde birçok binanın tasarımını da üstlenir.

Bunlar arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Trabzon Fen Lisesi, Ankara Teknik Yüksekokulu, Kimya Enstitüsü, Ankara’da Hükümet semti, Ankara’da bir tiyatro binası, Ankara’da bir yemekhane, Ankara’da parlamento binası, Trabzon’da Yüksek erkek yatılı okulu, Ankara’da Atatürk Lisesi, Ankara’da Kurtuluş Ortaokulu, İzmir’de Kültür Bakanlığı Sergi Salonu, Cebeci Ortaokulu ve İzmir’de Kız Enstitüsü vardır.

1938’de Atatürk vefat ettiğinde, paşayı taşıyacak olan katafalkın (cenazeyi taşıyan anıt mezarın) çizimini hasta olmasına rağmen 36 saatte bitirmiştir.

Katafalkın tasarımı için ödenmek istenen ücreti reddetmiş ve bir teşekkür mektubu ile uygun görülürse Türkiye’ye gömülmek istediğini bildirmiştir.

Atatürk’e olan sevgisi büyüktür. Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre sonra kendi de gözlerini dünyaya kapatmıştır.

Türkiye Devleti ise Bruno Taut’u Edirnekapı Şehitliği’ne gömülen ilk gayrimüslim olarak yüceltmiştir.

 

Bugün Mimarlar Odası olarak devlet kurularına çağırıldığımızda, hep aklımın arkasında bu önemli tarih yankılanır.

Atatürk, Bruno Taut ve Mimarlığın tarihi.

Çünkü mutlaka bu toplantılarda ‘Mimarlığı gereksiz bir harcama olarak gören bir bürokrat ile karşılaşmamız olur’.

‘Mimariden tasarruf edilmesi’ gerektiği görüşü ile karşı karşıya kalmak bizler için üzücüdür.

Halbuki aynı arkadaşlarımız 10 Kasım’da Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gittiklerini gururla paylaşırlar.

Unutmamalıyız ki Atatürk’ün izi ilim izidir, bilim izidir, en önemlisi de liyakat izidir.

Atatürk Türkiye’ye sadece Fransız Devrimi’nin dengi olan Türk Devrimi’ni değil, aynı zamanda Erken Cumhuriyet Yılları’nda Türk Rönesansı’nı getirmiştir.

Bu miras sadece Türkiye’yi değil, Kıbrıs’ta olan bizleri de etkilemiş ve ileri götürmüştür. Bu miras korunmalıdır.

Bugün bu yazı ile hem büyük lider Atatürk’ü hem de Atatürk’ün Mimarı Bruno Taut’u saygıyla anıyorum.

Ve yazımı Atatürk’ün önemli bir söylemi ile sonlandırıyorum:

 “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.”

Bu yazı toplam 1909 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar