Atatürkçü müsün, ümmetçi mi?
Atatürk’ü ya da Atatürk ilke veya devrimlerini tartışmaya çalışmak ne zor!
Ta okula başladığımız günden itibaren öylesine ilmek ilmek örülmüş ki Atatürk içimize bir yerlere, en ufacık bir sorgulama girişimi dahi koca koca duvarlara çarpıp duruyor.
Hele de AKP iktidarıyla birlikte, zaten tabu olan bu mesele, daha da beter bir tabu haline dönüştü, dönüştürüldü.
Ya Atatürkçüsün ya da ümmetçi!
Çok sevgili bir dostum dünkü yazım üzerine; ‘Atatürkçülük, şu anda yobazlara karşı savunmamız gereken bir kaledir’ şeklinde bir yorum yaptı.
Bu görüşe neden katılmadığımı anlatmaya çalışayım.
Ben, yobazlara karşı savunmamız gerekenin Atatürk değil, O’nun ‘muasır medeniyet’ dediği çağdaş uygarlıkların yönetim ve yaşam biçimleri olduğuna inanırım.
Bizim savunmamız gereken değerler; demokrasidir, insan hak ve özgürlükleridir, laisizmdir...
Bu değerler Atatürk’ün şahsına ait ilkeler değil, o ‘muasır’ dediğimiz seviyeye ulaşabilmenin evrensel gerekliliğidir.
Cumhuriyet; sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin mi yönetim biçimidir?
Fransa, Almanya, İtalya birer cumhuriyet değil midir?
Laiklik; sadece Türkiye Cumhuriyeti mi laik bir devlettir?
İngiltere, Amerika, İsveç, Norveç; bu ülkeler laik değil midir?
Ya da örneğin devrimler!
Tek kadınla evlenmek...
Kadına seçme ve seçilme hakkı...
Miladi takvim kullanmak...
Şapka takmak, etek/pantolon giymek...
Tüm bunlar sadece Atatürk Türkiye’sinin özellikleri midir?
Evet tüm bunlar Atatürk döneminin getirdikleridir ama böyle bir yaşam tarzını benimsemek, illâ ki kendini ‘Atatürkçü’ olarak tanımlamakla aynı şey değildir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur, Osmanlı sonrası Türkiye’sinde çok önemli adımlar atmış, önemli devrimleri hayata geçirerek çağdaşlaşma yolunda Türkiye insanına çok çok büyük kazanımlar getirmiştir.
Atatürk Türkiye’si ile Osmanlı arasındaki bana göre en önemli iki farktan biri yönetim biçimi olarak Cumhuriyet’in gelmesi, diğeri ise hilafetin kaldırılarak din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır.
Amma velakin yine aynı Atatürk Türkiye’si, çağdaşlığın en temel gerekleri olan demokrasi ve insan hakları konusunda hâlâ sınıfı geçebilmiş değildir.
Ve bunun temelinde, Atatürk ve İnönü dönemimde atılan harç vardır.
Bazı kesimler, ‘o dönemin şartları bunu gerektirirdi’ diyebilir, velev ki öyledir (ki bana göre o da ayrıca bir tartışma konusudur), ama eğer cumhuriyetin 90’ıncı yaşında bugün hâlâ bir gazeteci, Ermeni olduğu için katledilebiliyorsa ve bu cinayetin altında muhtemelen derin devlet güçleri varsa), milyonlarca Kürt çocuk, asimilasyon politikaları nedeniyle hâlâ bugün kendi ana dilinde eğitim alamıyorsa, binlerce insan etnik kimliği nedeniyle aşağılanmamak ve dışlanmamak için adını değiştirip Türk adı kullanmak durumundaysa, burada bir sorun yok mudur?
Biz ki kendimizi ‘Kıbrıslı’, ‘Kıbrıs Türkü’, ‘Kıbrıslı Türk’ ya da ‘Türkçe konuşan Kıbrıslı’ olarak tanımlara ayırıp, bunun üzerinden bir kimlik inşasına giderken, Ermenilerin, Rumların, Kürtlerin, Lazların, Çerkezlerin ve daha birçoklarının kimliklerinde ‘TÜRK’ yazıyor olmasını nasıl savunabiliriz?
‘Savunmuyoruz’ diyorsanız, o zaman Atatürk ilkelerini topyekûn sahiplenmeyin. Çünkü bunun adı ‘ezber’dir.
Çocukluğumuzda bize ezberletilenin altını okumak, dünya görüşümüzle harmanlayıp gerektiğinde eleştirel gözle bakabilmek lazımdır.
Ve bir kez daha kara kalemle altını çizmek ihtiyacındayım; Atatürkçülük ile ümmetçilik, birbirini ikame eden iki kutup olamaz, olmamalıdır.
Bu bana göre bu, şu anda Türkiye’de yaşanan kamplaşmayı beslemek adına kurgulanan kasıtlı bir senaryodan başka bir şey değildir.
Kendini Atatürkçü olarak tanımlamayan ümmetçi midir?
Ben kendimi Atatürkçü olarak tanımlayamam mesela, çünkü kendimi ‘Atatürkçü’ olarak konumlandırdığım anda, milliyetçiliği de alıp kabul etmiş olurum ki ben asla bir Atatürk milliyetçisi değilim, olamam!
O halde ben ümmetçi miyim?
Ne münasebet!
Ben laisizme sonuna kadar inanırım.
Ama ben, ırkı, dili, dini, etnik kökeni, ten rengi ya da cinsel yönelimi her ne olursa olsun, bütün insanların eşitliğine ve eşit haklara sahip olmasının gerekliliğine de sonuna kadar inanırım.
Ve tam da bu yüzden ben bir Atatürk milliyetçisi değilim, olamam.
Siz kendinizi bu senaryonun neresinde konumlarsınız, o da sizin kendi değer yargılarınızın bir sonucudur, sonuna kadar saygı duyarım.