Atatürk’e küfreden tarikatçının arkasında kurdele kesmek ya da fotoğrafta görünmek için ezilen zevat!
Plan yapmak!
Planlı olmak!
Planlı yaşamak!
-*-*-
Nedir bunlar?
Neden plan yapar insan?
Veya bir hükümet, devlet neden her şeyini kısa dönem, orta vadeli ya da uzun vadeli planlarla yönetir?
-*-*-
İşte size çok canlı bir örnek; KKTC!
-*-*-
1974’ten sonra yeni bir coğrafyaya toplanan Kıbrıslı Türkler, hiçbir şeyi planlamadı!
Tek bir sağlıklı plan yapılmadı!
Yapıldıysa bile yaşama geçirilmedi!
-*-*-
Mesela nüfusu planlamadık!
Ne kadar nüfusa, nasıl bir ekonomik kalkınmaya ihtiyacımız olduğunun planını asla yapmadık!
-*-*-
Dedik ki kendi kendimize; “… Nüfusumuz çok az, haydi Türkiye’den nüfus getirelim!”…
Kimse bunun için plan yapmadı!
Kimse oturup da bu insanların getirilmesinin ileride hukuki sorun yaratacağını planlamadı, hesaplamadı!
Bu insanların ne iş yapacakları, hangi okullarda okuyacakları, hangi hastanelerde tedavi görecekleri ilk başlarda sıkıntı olmadı ama ilerleyen yıllarda bu gelişler ya da getirilişler hiç durmadı ve şu anda hastaneler yetmez hale geldi!
(Hala şansımız var, külliyeyi hastaneye çevirebiliriz… Mesela!)
-*-*-
Yatırım!
Ucuz işçi!
Evet, yatırımlar da plansız yapıldı!
Altyapısızdı…
Hatta en önemlisi Pazar planlaması denen olay yoktu!
Narenciyeyi, patatesi “şansla satıyoruz” uzun yıllardır!
-*-*-
Ne kadar narenciye üretmeliyiz?
Ne kadar çilek?
Peki banana üretelim mi?
Kolokasa, koça, tekeye, koyuna, kuzuya, ineğe, ne kadar ihtiyacımız olacak; ne kadar getirmeliyiz; ne kadar dışa satmalıyız?
-*-*-
Ne kadar yola ihtiyacımız olacak?
Kaç otomobilimiz, kamyonumuz veya motosikletimiz olmalı?
Günün hangi saatlerinde, Boğaz’dan Ciklos üzerinden Girne’ye ağır vasıtalar gidebilmeli?
Yoksa gitmemeli mi?
Yasak mı?
Her gün torpilli şirketlerin çimento yüklü kamyonları iniyor o yokuştan aşağıya!
-*-*-
Ne kadar su?
Ne kadar elektrik?
Hiç bilmedik!
-*-*-
En kötüsü, en insanlık dışı olanını ise üniversite sektörümüzde yaşadık!
Kurularla yaşlar bir birine girdi, neredeyse 35 üniversitemiz oldu!
Alın bunların beşini; hadi torpil yapayım, onunu bir kenara, geriye kalan 20 – 25 tanesi sadece ticaret yaptı!
Hem de insan ticareti karıştı bu “ticaret”e!
-*-*-
Afrika’dan önce onlarca, sonra yüzlerce, şimdi binlerce öğrenci getirmeye başladık!
İlk başlarda gelenlerin belki de tamamı gerçekten öğrenciydi; şu anda belki de gelenlerin tamamı öğrenci değil!
-*-*-
Beş TL’si olmayan insanları ülkeye öğrenci olarak soktuk!
Üstelik kandırarak!
Üstelik dolandırarak, ceplerindeki parayı alıp, ucuz işçi olarak sömürmeye veya Güneye kaçışlarından para elde etmeye başladık!
-*-*-
Aynı şeyi, sadece öğrencilere uygulamadık!
Türkiye’den Ada’ya gelen herkesi, “turist” saydık; sonra bu turistleri “vatandaş” yaptık!
-*-*-
Ve bunun kısa sürede karşımıza “artan suçlar” olarak çıkacağını asla planlamadık! Bilmedik!
-*-*-
Suyu bitirdik!
Elektrik yetmez hale geldi!
Dediğim gibi, suç oranları hayal bile edemeyeceğimiz seviyeye yükseldi!
Polis yetmiyor!
Hapishane yetmiyor!
Mahkemeler yetmiyor!
-*-*-
İnsanları adil yargılayamıyoruz da; çünkü tercüman bile yok!
Afrikalı sanıklar kendi dillerinde tercüman talep etse; ilk duruşma 15 yıl sonra belki görülecek!
-*-*-
Irkçılığı, “ülkeyi çok sevmek”le de karıştırıyoruz…
Afrikalı insanları renkleri ile isimlendirmeye ve tabii ki dışlamaya bayılıyoruz!
Eskiden “Türkiyeli” insanlar için de yapıyorduk benzer dışlamayı; şimdi Türkiyelilerle birlikte, Afrikalı insanlara karşı yapmaya başladık!
Utanılacak bir durum ama hiç utanmıyoruz!
-*-*-
Ülke, baştan aşağıya koktu!
O kadar çok “ısgartalık” var ki; yazmaya kalksak, gazeteler hatta sanal harmanlıklar yetmez!
-*-*-
Bir bakan, durduk oturduk yerde 300 bin sterline ev satın alıyor!
Bir başka bakanın kolunda Rolex saat parlıyor!
Bir başka bakanın, uyuşturucudan ülkeye girişi mümkün olmayan Londra’daki bir kişiyle ortak iş yeri olduğu kaydediliyor!
Büyük otellere gaz satan bakan var ya hu!
Satmasın mı?
Satsın, ama bakan olmasın lütfen be kardeşim!
Hemen istifa etsin!
-*-*-
Çökmeyen sektör mü?
Vallahi ne yalan söyleyeyim; gayet sistemli çalışan iki sektörümüz var; kumarhaneler ve kerhaneler!
Geriye kalanlar bitti!
Medya mı?
Hadi canım!
-*-*-
Ya hu, düşünün, Girne’de, Mağusa’da, İskele’de, hatta Lefke’de bazı çok yüksek binalar yapılıyor ya; Allah korusun yangın çıksa, yüksek katlara su püskürtecek hortumumuz, aracımız, uzun merdivenli yangıncı otomobilimiz yok!
Veya varsa bile bir tane!
-*-*-
Ne söylediğini kendisi de anlamayan; her an siyaset değiştirme potansiyeli bulunan, cumhurbaşkanı değil, sanki bilgisayar programı gibi “yüklenen bilgileri” paylaşan bir adama, “toplum lideri” diyoruz!
-*-*-
Hazır, toplum lideri demişken aklıma geldi; her şey bir yana; geçenlerde 12’nci ölüm yıldönümünde andığımız Rauf Denktaş’ın anıt mezarını yapamadık, yapamıyoruz!
Neden mi; siyasi irade yok, ihale sistemi çöktü, döviz hızla yükseliyor ve kimse ihaleye girip zarar etmek istemiyor!
-*-*-
Nüfusu planlamadık!
Şehirleri veya kasabaları planlamadık!
Ulaştırma, bayındırlık el Fatiha!
Eski eserlerimize sahip çıkamıyoruz!
Pasaportumuz ev içi odadan odaya belki kullanılır!
Bir arkadaş aradı, “İstanbul’da havaalanında parfüm alacaktım, KKTC kimliği ile alış veriş yapamayacağım söylendi” dedi!
Neden?
Çünkü gümrükte bir şey alacaksanız, uçuş kartınızla birlikte geçerli bir pasaport göstermeniz gerekiyor!
-*-*-
Eğitim mi?
Sormayalım bence!
Konteyner eğitimi!
Veya zenginsen özel okul; değilsen okuma!
-*-*-
Okul sporlarımız yok oldu!
Basketbolumuz, voleybolumuz diz çöktü!
Futbolumuz, ittirerek kaktırarak gidermiş gibi yapıyor!
-*-*-
Daha neler yazılır neler?
Mesela üniversitelerimizi denetleyen kurum kurduk; başındaki arkadaşın diplomasını veya diplomalarını mahkemede tartışıyoruz!
Geçerli mi geçersiz mi?
-*-*-
Türkiye, örneğin kendi cumhurbaşkanını veya yönetimini eleştirenlerimizi ülkesine sokmuyor!
Terör tehdidi görüyor!
Bizim siyasi zevat bu konuda ses çıkarmıyor!
Hatta Türkiye’ye sokulmayanlara, “anavatanımıza şunu söylemeseydiniz” diye uyarıda bulunuyor!
Ama aynı zevat veya çok özür dilerim ama zerzevat; cami açılış töreni sırasında; Atatürk’e ana avrat küfreden bir yobaz tarikatçının arkasında kurdele kesmek ya da fotoğrafta görünmek için çırpınıyor!
-*-*-
KKTC sonsuza dek yaşasın değil mi?
Yaşasın be canım!
-*-*-
Tuz da koktu, evet, herkes farkında tuz da kokmuş ama yine de devletimiz çok yaşasın!
Aha Kırgızistan bizi tanıyacak!
Erhan Arıklı ve Fikri Ataoğlu arasındaki T izni kavgası bir bitsin; ikisi uçağa binecekler ve KKTC’yi tanıtacaklar!
Kesin bilgidir paylaşın!
-*-*-
Son bir not: Sahillerimize haliyle b.k akıyor ama hava soğuk olduğu ve denize girmediğimiz için bir şey yazmıyorum. Yaz gelsin yazarız… Veya, hala 20 derece sıcaklık var, bazı Rus ve Ukraynalı yeni kardeşlerimiz denize giriyormuş; onlar düşünsün!