“Ateşkes anlaşmasından 30 yıl sonra Bosna’nın Mostar kenti hala bölünmüş...”
Azem Kurtiç – BİRN
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan gazeteci Azem Kurtiç’in 18 Mart 2024’te yayımlanan Bosna’nın Mostar kentine dair yazısını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. BİRN’de yayımlanan Azem Kurtiç’in yazısı özetle şöyle:
*** Sabahın erken saatlerinde Mostar’ın taşlarla inşa edilmiş eski kentteki Feyiçeva Sokağı’nda pek az insan görebilirsiniz. Sokaktaki taşlar milyonlarca ayakiziyle cilalanmış, son üç gecedir kesintisiz biçimde yağan şiddetli yağmurlarla ıslanmış ve yayalar için ciddi bir tehlike oluşturuyor...
*** İspanyol Meydanı olarak bilinen meydaya on dakikalık bir yürüyüş sonrası vardığınızda, resim tümüyle farklı oluyor. Sabahın erken saatine rağmen sokaklar yerli insanlarla dolu, kimisi iş yapmaya koşuyor, kimisi çalıştığı yere gidiyor, öğrenciler okula gidiyor ve insanlar alel acele yürüyorlar çünkü geç kalmışlar...
*** Feyiçeva Sokağı’nın resmi adı Brace Feyiç Sokağı’dır ve Neretva Nehri’nin doğu yakasında bulunuyor – bu nehir, Bosna’nın güneyindeki bu yeri ikiye bölüyor. İspanyol Meydanı, Mostar’ın daha büyük batı yakasında bulunuyor – kentten aslında de fakto olarak bölünmüş bir kent olarak söz ediliyor.
*** Bu tarif, otuz sene önce, 18 Mart 1994’te kemikleşmişti – Boşnak Hırvatlar ile Boşnaklar şiddete son vererek Washington Anlaşması’nı imzalamaya karar verdikleri zaman yani... Bu anlaşma o yılın 1 Nisanı’nda ateşekese gidilmesini öngörmekteydi ancak aynı zamanda kentin etnik çizgilerde etkili biçimde bölünmesine de yol açacaktı ki bu bölünmüşlük günümüze dek devam ediyor.
*** 1994 anlaşması ve savaşın ardından Boşnaklar Neretva nehrinin doğu yakasına yerleşirken, kentteki Hırvatlar’ın çoğunluğu da batı yakasına taşınacaktı... Bu konuyu bilmeyenler için doğu ve batı yakaları arasında görsel bir fark yoktur. Ancak Mostar’da yaşayanlara göre savaş döneminin bölünmüşlüğü, “hala bazı insanların kafasında canlıdır...”
*** Mehmedaliya Mekiç, Mostar’da “Guma” lakabıyla tanınıyor ve BİRN’e Eski Kent’te bir kahvehanede otururken verdiği röportajda, “İzzetbegoviç, Koviç ve Dodik olduğu sürece, herşey aynı kalacaktır” diyor. Mekiç’in sözünü ettiği İzzetbegoviç, Dragan Koviç ve Milorad Dodik adlı politikacılar, en büyük Boşnak partisi olan Demokratik Eylem Partisi SDA’nın, en büyük Hırvat partisi olan Hırvat Demokratik Birliği HDZ’nin ve en büyük Boşnak Sırp partisi olan Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı SNSD’nin liderleridir.
*** Mekiç savaş esnasında askeri poliste görev yapmaktaydı, Mostar’ı komuta eden ikinci komutandı, şimdilerde 72 yaşındadır. Bosna-Hersek’in Boşnak ordusunun parçası idi... 1992-95 yıllarında Bosna-Hersek’te yaşanan savaşın başlarındayken Mostar’da farklı cephelerde üç farklı güç savaşmaktaydı – Bosna-Hersek Ordusu, Hırvatlar’ın öncülüğündeki Horvatistan Savunma Konseyi HVO ve Sırplar’ın öncülüğündeki Sırp Cumhuriyet Ordusu... Bu çatışmalarda 2 bin kişi ölürken 90 bin kişi de kenti terketmişti... Mostar’a 100 bin havan topu isabet etmişti ve Neretva nehri üstündeki tarihi Eski Köprü dahil, pek çok bina yokedilmişti...
*** 1994’te imzalanan Washington Anlaşması HVO ile Boşnak Ordusu arasındaki çatışmayı sona erdirmiş ve onları ertesi sene savaş sona erinceye kadar Boşnak Sırplar’a karşı savaşmakta birleştirmişti. Washington Anaşması ayrıca Hırvat ve Boşnak kuvvetlerin tuttuğu toprağı da on otonom kantona bölmüş ve bugün de devam etmekte olan Bosna-Hersek Federasyonu’nu kurmuştu... Kanton sistemi, herhangi etnik bir grubun, başka bir etnik grup üzerinde egemenlik kurmasını engellemek maksadıyla seçilmişti ancak bu sistem aynı zamanda Mostar gibi yerlerde devam etmekte olan bölünmüşlükleri de pekiştirecekti...
*** Mekiç, doğası gereği yüksek sesle konuşan, neşeli bir insan ve BİRN’e konuşurken sokaktan geçen birilerine sesleniyor ve içtenlikle onu kahve içmeye davet ediyor... Kahvehaneye giren İsmail Klariç, Mostar kentinin savaş döneminde başkanlığını yapmış bir insan. Savaş döneminin belediye başkanı da denebilir ona. Günümüzde Klariç 85 yaşında ancak dimdik askeri duruşunu hala koruyor.
*** “Savaş başlaınca yaptığımız ilk şeylerden biri de gün içerisinde sokağa çıkma yasağı uygulamak olmuştu çünkü insanlar o günlerde sokaklarda güpegündüz öldürülüyordu” diye anlatıyor, sohbete katılırken... “1993 yılında durum çok ciddileşmişti” diye anlatıyor... “Boşnak Ordusu’nun denetimi altındaki toprakların geriye kalanından tümüyle koparılıp bloke edilmiştik ve sürekli gıda ve malzeme eksikliği çekmekteydik...”
*** Hem Klariç, hem de Mekiç, ilaç taşına bir Birleşmiş Milletler konvoyunun Mostar’a girişinin iki ay boyunca Boşnak Hırvat kuvvetlerce nasıl engellendiğine tanık olmuşlar – nihayetinde ancak 21 Ağustos 1993’te ulaşabilmiş BM konvoyu Mostar’a... Ancak konvoyun kentin Müslüman bölgesine ulaşabilmesi için de aradan beş gün geçmesi gerekmiş...
*** Konvoy Mostar’a ulaştıktan sonra yerli Boşnaklar başlangıçta BM personelinin Mostar’dan ayrılmasını engellemişler, HVO’nun sürekli kendilerine ateş açmasını önlemek maksadıyla yapmışlar bunu... Mekiç, “İnsanların bunu yapması gerekiyordu” diye ısrar ediyor. Klariç ise, “Yiyeceği bölüştürüyor ve özellikle cepheye yakın olanlara veriyorduk çünkü herkese yetecek kadar yiyecek yoktu” diye hatırlıyor...
*** Klariç, “Konvoy gelmeden önce üç gün boyunca hiç yemek yememiş olduğumu hatırlarım ancak cepheye yakın olanlara ki burası nerhin batı yakasından 200 metre kadar uzaktaydı, çifte porsiyon yemek veriliyordu, sırf bulundukları yerden ayrılmasınlar diye” diyor. Mekiç, Klariç’e dönerek “Hatırlar mısın bilmem, üç ay boyunca yalnızca pirinç ve protein tozu yiyorduk...” diyor.
*** 28 Ağustos’ta BM araçlarının ayrılmasına izin verilmiş ancak BM’den İspanyol askerlerinin Mostar’ın Müslümanlar tarafından denetlenen bölgesinde kalmayı kabul etmeleri koşuluyla yapılmış bu – böylece Boşnak Hırvatlar’ın Mostar’ın Müslüman bölgesine saldırmasını caydırmak istiyorlarmış... “Washington Anlaşması imzalandığında, kent nihayet ihtiyacı olan nefesi alabilmişti” diyor Klariç... Bu anlaşmanın bir diğer anlamı da insanların kenti terketme fırsatı bulmalarıymış ki pek çoğu da Mostar’dan ayrılmış...
*** Kentin batı yakası daha çok Hırvatlar’ın yaşadığı bir yer ve pek çoğu da savaş hakkında ya da günümüzün bölünmüşlükleri hakkında kamuoyu önünde konuşmaya istekli değiller. Çoğu, farklı etnik gruplardan insanların buluştuğunu, birlikte takıldığını, ortak etkinliklerde yer aldıklarını ama bunun her zaman böyle olmadığını anlatıyor. Eski Köprü ve diğer binaların Hırvat kuvvetlerin bombarımanıyla yok edilmesi, HDZ’den bir de-fakto belediye başkan vekilinin yıllarca kenti yönetmesi sonucunda yıllarca Mostar’ı siyasi bakımdan felce uğratan etnik temelli siyasi uzlaşmazlıkların varlığı, HDZ’nin bu belediye başkan vekili yönetiminin kamu hizmetleri sorunlarını çözemeyişi ve bunların sürekli tırmanması gibi zorlu konular, insanların bölünmüş kalmasına neden oluyor. Ülkenin ana Boşnak ve Hırvat partileri yönetim konusunda bir uzlaşmaya varıncaya kadar Mostar’da 2008 ile 2020 yılları arasında seçime gidilmemiş...
*** Batı yakasında yaşlı bir çift olan 74 yaşındaki Huso ile 70 yaşındaki Nermana Katoviç, BİRN’e konuşmaya razı oluyor – bu çift Boşnak bir çift, kentin Hırvat bölgesindeki dairelerine yeniden yerleşmeye karar vermişler... “Washington Anlaşması imzalanır imzalanmaz, göçmenler olarak kenti tekrettik ve Türkiye’ye gittik” diyor Huso Katoviç... “Ateşkesin gerçekten de sürdürülebilir olup olmayacağından emin değildik, herşeyi riske atmak istemiyorduk” diyor.
*** 2014 yılında Katoviç çifti Mostar’a geri gelmişler, artık emeklilik yaşları gelince... Geri dönmeden önce de dairelerini elden geçirip tamir etmişler... “Bundan kamuoyu önünde söz etmemiz bile, birilerinin gelip camlarımızı kırmasına yol açabilir” diyor Huso Katoviç, birinci kattaki apartman dairelerini işaret ederek...
*** Mostar’daki çatışmaları sona erdiren Washington Anlaşması’nın üstünden otuz sene geçmiş ancak günümüzde dahi bazı insanlar için kentteki huzursuzluk duygusu devam ediyor... “Gerçekten umarım ki genç insanlar bu kente ve ülkeye değişim getirir çünkü biz yaşlılar, hala geçmişin korkusuyla yaşamaktayız” diyor Katoviç...
(BIRN’de 18.3.2024’te Azem Kurtiç imzasıyla yayımlanan yazıyı özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).