1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Ateşkes’e beş kala Çatoz’dan, Ateşkes’i beş geçe Maraş’a uzanan yol”(1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Ateşkes’e beş kala Çatoz’dan, Ateşkes’i beş geçe Maraş’a uzanan yol”(1)

A+A-

MESARYA'DAN HATIRALAR

DR. DERVİŞ ÖZER

Ateşkese beş kala
Son mermiler atılıyor, 5 dakika sonra ateşkes olacak. Ellerindeki son mermiler atılıyor hem de üç günde attıklarının beş katı mermi düşüyor. Kurşunlar duvarlara çarpıyor, etraf toz duman içinde, bombalar patlıyor ve biz, o geçecek beş dakikayı bekliyoruz.  Ne geçmek bilmeyen dakikalarmış, bitmiyor. Sanki bir ömür geçmiş gibi. Geçen bombaların ıslık çalması patlayan mermilerin sesi ninni gibi geliyor. Uyumuşum ve bir sağır edici patlama. Herkes çığlık çığlığa, koşanlar, birbirinin üzerine basanlar ve ağlayanlar. Her taraf barut ve kan kokusu. Yerlerde kan var. Yüzümdeki kanı siliyorum, yaralı olanların annem ve kardeşlerim olduğunu görüyorum. Annemi götürüyorlar, arkasından bakıyorum, ne olduğunu bilmeden… Kalanlardan birileri kardeşlerimin yaralarına sigaralar patlatıp tütün basıyorlar.

Ateşkese beş kala
Kurşun yağmuru dedikleri bu olsa gerek ama ne yağmur. Yaz sağanağı gibi etrafta göz gözü görmüyor. Annemin arkasından bakıyorum, yarasını tutarak, duvarların dibinden gizlenerek götürüyorlar, peşinden gitmek için koşuyorum birisi tutup yere yatırıyor. Ve sonra hiç kimse kalmıyor orada sadece toz ve duman.

Ateşkese beş kala
Küçücük bir odanın içindeyiz, ben ve bir kişi daha. Yağmur yağıyor ve kulaklarımız sesten sağır, konuşamıyoruz, konuştuğumuz duyulmuyor. Birbirimize sarılıp bekliyoruz ama yağmur dinmiyor birbirimize bakıyoruz sadece ve bekliyoruz.

Ateşkese beş kala
Ateşkese kaç var artık onu da bilmiyorum, ateşin devam edip etmediğini de. Etrafa düşen bombalar da etkilemiyor artık beni. Dağlara kaçan insanların arkasına düşüp, dağlara doğru gidiyoruz, kimisi ağlıyor, kimisi saklanıyor, kimisi kaçmaya çalışıyor.  Gideceğimiz dağlar yanıyor. Ovaya dönüyoruz ova yanıyor. Ve insanlar kalkıyor bir yöne doğru gidiyor sonra oturuyor, koşuyor, derelerin içinden bir yığın halinde gidiyor. Arkamızda top tüfek seslerini duyuyoruz. Ve karşıdan tozu dumana katarak bir cip geliyor içinde askeri elbiseli adamlar, kalabalık onları görünce geri dönüp kaçmaya çalışıyor. Cip bize yetişiyor  Türkçe korkmamamızı söylüyor. Cipin üzerinde, ayakta belinde tabancası olan, orta yaşlı bir adam, babacan tavırlarıyla korkmayın biz Türküz diye kalabalığı durduruyor. Sonra bizi geçip terk ettiğimiz köye doğru tozu dumana katarak gidiyor. Ve annemle karşılaşıyoruz ellerinden kızgın toprağa kan damlıyor.

Ateşkese beş kala
Ateşkes olmuyor ama artık yanımıza bombalar ve mermiler düşmüyor. Bomba sesleri kulaklarımızı sağır etmiyor ama çığlıklar ve ağlamalar bizi hiç terk etmiyor. Kalabalığın içinde akıp gidiyoruz ve güneş batarken başka bir köye giriyoruz. Bizi köyün üst tarafında bir eve yönlendiriyorlar. Kocaman bahçeli bir ev. Bahçesinde bir veya iki tane limon ağacı var ve çalışan bir traktörden elektrik üretilip televizyon çalıştırılıyor. Limon ağaçlarının arasında iki sandalyeye birden oturmuş bir adam bizi görünce terliklerini giyip içeri giriyor. Ve o evin karargâh, o adamın da komutan olduğunu sonradan, bahçeden eve girince öğreniyoruz. Hemen solda bir oda var. Annemi o odaya sokuyorlar, bende giriyorum, içerisi kan kokuyor. Mermerlerin üzerinden kan akıyor. Yaklaşık 5-6 tane yaralı yerde inleyerek yatıyor ve saçları kısa kesilmiş bir kız, elinde çinko bir çanak, içindeki kanlı suya pamuk batırıp, yaraları siliyor ve çıplak elle, yerde yatan bir mücahidin kabasındaki yaraya, işaret parmağını sokarak mermi arıyordu. Yerde yatan mücahit acıdan kıvranıyordu. Diğerler yaralılar da acıdan kıvranıyorlar ve biraz olsun yardım umuyorlardı. Annemi yaralarını dikmeye gönderdiler. Ama gönderilen kadın çinkonun içinde kaynattığı yorgan iğnesine, yorgan ipliğini geçirmek için epey uğraştıktan ve yarayı gördükten sonra dikmekten vazgeçti. Yaradan kan dökülerek sabah oldu. Bizi ertesi gün karargâhın avlusundan alıp köy meydanında, samanlıktan bozma bir eve getirdiler. Burası revir yapılmıştı ve doktor, çocukları ile birlikte kaçmış olduğu derelerin içinden bulunup getirilip revire konulmuştu.

Bu yazı toplam 5297 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar