Atina’da “Sahne Işıkları” yandı ve hepimiz bu gururu yaşadık
İzel Seylani, Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’nda Charlie Chaplin’in unutulmaz eserinde Charlie’ye hayat veriyor.
Murat OBENLER
Artık İzel Seylani için rahatlıkla yeteneği ve kariyeri yurt dışına taşmış, ülkemizi uluslararası alanda başarıyla temsil eden ülkemizin yeni kuşak tiyatro ve sinema oyuncusu diye bahsedebiliriz.
Daha önce adamızın hem kuzeyi hem de güneyinde (hem de Ara Bölgede) birçok tiyatro topluluğu ile birçok oyunda yer almış, Beyarmudu’nda kurduğu tiyatro ile şehirler dışına da tiyatroyu sevdirmiş ve oralara yeni tiyatro fidanları ekmiş, düzenlediği tiyatro şöleni ile Kıbrıs'tan ve dünyadan tiyatroları Mesarya’ya taşımış, kurduğu Hayalhane ile Karagöz Gölge Oyununu çocuklar ve yeni kuşaklara yeniden sevdirmiş, güneyde yer aldığı iki toplumlu oyunları teknolojinin de yardımıyla iki dilli bir formata sokmuş, oynadığı kısa filmlerle Kıbrısta ve uluslararasındaki festivallerde birçok ödül kazanmış ve ülkemizin sinemada en çok rol kesen oyuncusu olmuş İzel Seylani şimdi de Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’nda bu sezon Amalia Bennet’in yönettiği Charlie Chaplin’in unutulmaz eseri Şehir Işıkları’nda Charlie’ye hayat veriyor. Ülkemiz tiyatrosu adına çok önemli bir mihenk taşı da olan bu rol ve öncesi ile ilgili İzel Seylani ile online bir röportaj gerçekleştirdik.
Kostas,İstanbul,Yunanistan turnesi,seçmeler ve davet…
Sohbetin başında bu gurur verici rol için seni tebrik ederek başlamak istiyorum. Bu önemli projeye dahil olma süreci ile başlamak isterim.
İzel Seylani: Kıbrıslı Yönetmen Kostas Silvestros’un yönettiği, İstanbul’da bana “En İyi Oyuncu” Kosta’ya “En İyi Yönetmen” ödülü getiren Samuel Beckett’in “Godot’u Beklerken” oyunu ile geçen yıl Eylül ayında Kıbrıs Cumhuriyeti’nden misafir olarak Yunanistan’da bir turne gerçekleştirdik. Atina’da oyunumuzu izlemeye gelen Şehir Işıkları oyununun ödüllü bestecisi Thodoris Ekonomou’nun önerisi üzerine Yunanistan Ulusal Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Yiannis Moschos’un daveti ile Charlie Chaplin için oyuncu seçmelerine çağırıldım. Ve seçmeler sonucu bu büyük prodüksiyonda ana karakter Charlie’ye soluk vermek için Atina’ya davet edildim.
“Bu süreci benim için unutulmaz ve tarihi kılan en önemli olay bu sürecin Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkler için ortak bir başarı sembolü haline gelmiş olması oldu”
Senin için birçok ilklerin olduğu bir proje olduğunu tahmin ediyorum. Teknik olarak,dil olarak,psikolojik olarak, yeni bir ekibe adaptasyon olarak nasıl hazırlandın?
Bu hazırlık sürecinde şüphesiz ailemin, yakın dostlarım heyecanımı benimle birlikte paylaşması hem çok destekleyici hem de 26 günlük yoğun ve zor prova döneminde umut vericiydi. Bunun yanında bu süreci benim için unutulmaz ve tarihi kılan en önemli olay ise bu sürecin Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkler için ortak bir başarı sembolü haline gelmiş olması oldu. Kıbrıslı Türkler için “Bravo İzel, işte sınırların sanat yoluyla aşılması”, Kıbrıslı Rumlar için ise “Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’nda baş rolde bir Kıbrıslı, o bizim İzel’imiz” şeklinde yankılandı… şahsen tanımadığım birçok insanın kalplerinde benim özelimde bir toplumsal yakınlaşma, toplumsal sahiplenme duygusunu yaşadım. Gurur, heyecan, umut ve mücadele yeniden taşıdığımız meşaleye soluk oldu… teşekkür ederim.
“Şehir Işıkları benim için gurur,sorumluluk,heyecan,sanatsal bir direniş demek”
Gelelim oyunun prömiyerine. Senin için tarif edilemez duygular içinde olduğun bir zamanın içinden geçtiğini düşünüyorum. Senden dinlemek isterim.
Oyunculuk kariyerimin şüphesiz en önemli rolü ve prodüksiyonu için bu sezon Amalia Bennet’in Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’nda yönettiği Charlie Chaplin’in unutulmaz eseri Şehir Işıkları’nda Charlie’ye soluk veriyorum. Dünyanın en bilinen, ünlü karakteri Charlie Chaplin’i sahne üzerinde canlandırmak benim için hem çok büyük bir gurur, hem de çok büyük bir sorumluluk. Yaşadığım bu inanılmaz deneyim sürecinde Yunanistan’ın en önemli tiyatrosunda baş rol oynama heyecanı şüphesiz benim için unutulmaz bir gerçek. Bunun yanında Chaplin’in kendi dönemi içinde sergilediği politik duruşu; faşizme; kapitalizme, emek sömürüsüne karşı kendine özgü sanatıyla verdiği mücadele, sonrasında ise günümüze dek emekçi halkların sembolü olarak temsil ettiği değerler; benim için rolün politik derinliği ve projenin bu dönemde -Orta Doğu’daki vahşi soykırım tüm hızıyla devam ederken- gerçekleşmesi, tüm süreci sanatsal bir direniş adımı olarak içselleştirmemi sağladı.
“Ezilen halkların mücadelesini Charlie sayesinde temsil etmek; elimiz kolumuz bağlı olduğu bu dönemde benim için bir umut oldu”
Gazze’de büyük bir ateş yanıyor ve dünyanın büyük güçleri sessizliğini koruyor. Sanatçı teknik olarak sahnede rolünü oynar ama dünyaya karşı da bir sorumluluğu ve duruşu olması gerekir değil mi? Tiyatro bir iş-maaş meselesi değildir…
Gazze’de ışıksız sokaklarda çocuk çığlıkları, iniltiler, haykırışlar yankılanırken, masum halkların katledilişine göz yuman Avrupa’nın bir başkentinde “Şehir Işıkları” altında sahnede olmak; ezilen halkların mücadelesini Charlie sayesinde temsil etmek; elimiz kolumuz bağlı olduğu bu dönemde benim için bir umut oldu. Sanatın gücü, varoluş sebebi ve gerekliliği bir kez daha hissettirdi.
“Son birkaç yıllık dönemde gerek adamızda gerekse şimdi Atina’da tiyatroyu bir felsefik ve estetik mücadele alanı, ontolojik ve epistemolojik olarak bir yüzleşme ve aydınlanma süreci olarak yeniden keşfediyorum”
Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’nda şimdilik sezonluk olarak sahnede başrol oynayan İzel Seylani’nin hayatı nasıl gidiyor? Sanatsal yolculuğunda bu safhanın önemi nedir?
Oyunu bin kişilik Ellinikos Kosmos Salonu’nda prömiyerden beri kapalı gişe oynuyoruz. İnanılmaz bir duygu. Sanatın gördüğü değer, ilgi, saygı, takdir ve destek açısından pek alışık olmadığımız bir duygu, ama kolayca alışıp heyecanla tadını çıkarmayı öğreniyor insan… Son yıllarda zihnimi kurcalayan sanatçının evrenselliği konusunda; “evrenselliğin” genellikle dil temelli tiyatro alanında nasıl vücut bulabileceği sorusuna pratik arayışlar içinde olduğum son bir kaç yıllık dönemde gerek adamızın kuzeyi ve güneyinde gerekse şimdi Atina’da tiyatroyu bir felsefik ve estetik mücadele alanı, ontolojik ve epistemolojik olarak bir yüzleşme ve aydınlanma süreci olarak yeniden keşfediyorum. Sınırları zorlamanın, hem coğrafyanın bizlere biçtiği ve dayattığı; hem sanatsal estetik değerler armonisinde özgün sanatsal üretim süreçlerinin ortaya çıkması açısından önemini bir kez daha anlıyorum. Nitelikli sanat eserleriyle estetik obje-suje ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda temel dinamik sanatın evrenselliği üzerinden tanımlanınca sonuçlar da sınırsız, sonsuz bir okyanusa açılan yelkenler gibi fora oluyor…