Atla deve değil…
2014 yılına girerken hazırlanan kamu bütçesinde 358 milyon lira açık öngörülmüştü. Muhalefet, sene başında yaşanan döviz kriziyle birlikte bu açığın ikiye katlanacağını iddia ediyordu.
Bürokrasiden gelen ve doğruya doğru yanlışa yanlışa diyen Maliye Bakanı Zeren Mungan olası olumsuz bir gidişatın önündeki en büyük engel oldu.
Bütçe, eksi 60 milyon TL’den artı 40 milyon TL’ye ulaştı.
Geçtiğimiz hafta Zeren Bey’in Yenidüzen’de çıkan röportajını okurken duygulandım.
Taleplerinin ardı arkası kesilmeyen çocuklarına karşı bir ebeveyninin sergileyeceği tavizsiz ama bir o kadar da kibar ve sevecen duruşuyla Zeren Bey kamu maliyesini mükemmel bir şekilde yönetiyor.
Zaman zaman beni de çileden çıkaran tavırları oldu Zeren Bey’in.
“Bula bula bu kalemden mi tasarruf yapıyorsun?” dediğim durumlarda dahi kibarlığından taviz vermeden o konularda tasarruf yapmadığını sadece bütçede öngörülen miktarları aşmama konusunda kararlılık sergilediğini açıkladı.
Aslında Zeren Bey’in yaptığı, kaba deyimle, “atla deve değil”. Yani abartılacak bir şey değil. Çok zor da değil.
Mungan’ın yaptığı şey, 2014 bütçesi için belirlenen ve halkın temsilcileri tarafından Meclis’te onaylanan yol haritasını programlı bir şekilde uygulamaktan ibaret.
Zeren Mungan bütçe görüşmeleri başlarken Meclis’te bir tespitte bulunmuştu:
Küresel Ekonomik Kriz’in 2008 yılında başlayan etkisini yitirdiğini, 2012 yılının ikinci yarısından itibaren ılımlı toparlanma sürecine geçildiği vurgulamış, “gelişmiş ülkeler kademeli olarak toparlanırken gelişmekte olan ülkelerde ise büyümede bir miktar yavaşlama görülmektedir” demişti.
Dolaylı olarak gelişmiş ülkelerin kaynaklarını ekonomik büyüme için doğru kullandığını bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin ise kaynaklarını günübirlik harcamalar için kullandığını söylüyordu aslında.
Aradan geçen 7 ayda ne demek istediğini yaşanan tecrübelerle daha iyi anladım.
Hükümetin belli kalemlerdeki miktarları artırması için “büyük mücadele” verenler oldu bu 7 ay boyunca.
Bu kesimler Zeren Bey’i adeta hedef tahtası ilan etti.
Talepleri haksız mıydı?
Kendi durdukları yerden bakıldığında, talepleri yüzde yüz haklıydı! Ancak daha geniş pencereden bakıldığında kamu maliyesine ilişkin bütçe disiplininin tavizsiz uygulanmasının Kıbrıs Türk halkının genel çıkarlarına daha fazla hizmet edeceği de ortadaydı.
Belli bir amaç için kaynak ihtiyacı hâsıl olduğunda doğrudan muhatap Maliye Bakanı’dır her durumda. Hâlbuki esasen ekonomiyi büyütmekle mükellef bakanlıkların mercek altına alınmasını gerektiren bir safhadayız gelişmekte olan bir ülke olarak.
Ekmeği büyütme sorumluluğunu üstlenenler günübirlik siyaset dışında neredeyse hiçbir işle meşgul olmadığından Maliye Bakanı da kendi sorumlulukları çerçevesinde hem onların taleplerini karşılama, hem kamunun gelirlerini artırma hem de bütçe disiplininden taviz vermeme gibi çok zor bir görevi yürütmek durumunda kalmakta.
“Kendi durdukları yerden bakıldığında talepleri yüzde yüz haklı olanların” da “belden aşağıya vurma” yöntemine başvurmadan toplumsal ilerlememize katkı sağlamaları gerekir bana göre.
Belden aşağıya vurmak, birilerinin can alıcı noktasını bulup onun üzerine söylemlerde bulunmaktır. Kırıcı ve aşırı yaralayıcıdır. Hâlbuki özellikle kendi evimizin efendisi olmamızın öneminin ayırtında olanların eksen kaymasına sebebiyet vermeden kendilerini ifade edebilmeleri büyük önem taşımaktadır.
Hedefi şaşırır ve ilkeli, planlı ve programlı bir şekilde toplumumuzun geleceğe taşınması için canla başla çalışan Zeren Bey gibi insanları yaralarsak günün sonunda meydan günübirlik siyasetten medet umanlara kalmayacak mı?
İsmet İnönü’nün meşhur sözüdür:
“Bir memlekette namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memlekette kurtuluş yoktur”.
En az bunun kadar önemli bir başka hadise ise namusluların birliği, bütünlüğü ve örgütlü mücadelesidir.
Bu tespiti yapmak da “atla deve değil” kanımca.
Birlikte başarabiliriz…