1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. ‘Atlılar’ olayı, barış ve 'Faşist' kim?
Mert Özdağ

Mert Özdağ

‘Atlılar’ olayı, barış ve 'Faşist' kim?

A+A-

Kimisinin başlığı “öfke ve gözyaşı”…
Kimisinde “faşist saldırı”…
Bir diğerinde başka bir başlık…
Dünkü günlük gazetelere bakıyorum, kim nasıl verdi Atlılar'daki olayı…
Üzücü…
Kimi gazetelerin tavrı da üzücü, olayın yaşanmış olması da…
Provokatör yayınlar yine pusuda, her yeni günde “malzeme” bekliyorlar.
En başından beri yazıyorum, şimdi yürütülen müzakere süreci bir “barış süreci” değil… Ne yazık ki!
Bundan öncekiler de öyleydi, şimdiki süreç de öyle...
Masa başında, toplumlardan uzak kağıt üzerinde “yeni bir devlet” kurmaya çalışıyor siyasiler.
Peki sahada durum nedir diye hiç düşündük mü?
‘Yeni devlet’ kurma sürecinin zeminine  'barış projesi' kurmayı denedik mi?
Var mı böyle bir siyasetimiz?
Daha açık söylemek gerekirse, süreç barış süreci, toplumların yakınlaşma süreci olarak tasarlandı mı?
Anlatamadım mı kendimi?
Peki, şöyle söyleyeyim, toplumlar şuan barışa hazır mı mesela?
Ya da iki toplumun kucaklaşması için barış güçleri olarak ne yaptık?
Üzgünüm ama bu soruların cevapları adada yaşayan her iki toplumun da henüz barışa hazır olmadığını gösteriyor bizlere…

---

Evet, barikatlar açık…
Evet, herkes istediği yere özgürce gidebiliyor.
Peki kaçımızın Kıbrıslı Rum dostu var?
Ya da her daim görüştüğümüz kaç Kıbrıslı Rum arkadaş edindik?
Veya şöyle sorayım, kaçımız yaşadığı evi eski sahibine vermeye hazır?
Kaçımız endişe taşımıyor?
Kaçımız tedirgin değil?
Evet, masa başında yürütülen müzakere sürecini önemsiyorum.
Samimiyetle çözüm bulmak için gecesini gündüzüne katan müzakerecilerin emeğini de selamlıyorum.
Ama sürecin masa başından, sokağa, sahaya yansıması gerektiğini düşünüyorum.
Zira görüyorum ki toplumlar henüz barışa hazır değil...
'Uzun Yol'da vitrinlere bakınarak gezinmekten öte bir şeydir barış!
Girne'nin kumarhanelerindeki rulet masasından da büyüktür.
Leymosun'da yenen balığın tadı gibi lezzetli olsa da, içinde kılçıkları vardır bu barışın… Dikkatli yemek lazım, boğazımıza kaçmasın!.. Evet, başa dönecek olursak masa başında, kağıt üzerinde kurulmaya çalışılan bir devlet var, henüz anne karnında…
Velev ki doğdu sayalım.
Ve velev ki imzalar atıldı.
Her şey hallolmuş mu olacak?
Barışmış mı olacak toplumlar?
Hayır!..  Silkelenip kendimize gelmeliyiz. Eğer zemine barış projesini döşemezsek bu inşaat çökebilir a dostlar, çökebilir!

Bunu Mustafa Kemal'in emperyalizme karşı verdiği mücadele sonrasında kurduğu devlette görmedik mi?
“Ulus devlet” tezi üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti hala sorunlu değil mi?
Hatalı kurulan devletin düzeltilemeyen yanlışları bugün hala kan akmasına neden olmuyor mu?
Bu açıdan bakıldığında önceki gün Atlılar'da yaşanan olay bizlere şunu gösterdi:

- Toplumda henüz barışa hazır olmayan endişeli bireyler vardır ve acılar hala tazedir, saygı duymak lazım.

- Toplumları barışa hazırlamak için sokakta-sahada barış projesi yürütmek elzemdir. Liderlerin sağda-solda birlikte poz vermesi yeterli değildir.

- İnsanların acıları üzerinden siyaset yapmak yanlıştır.
Onları dinlemeden, fikirlerini sormadan yaşadıkları duyguları hissetmeden barışı inşa edemeyeceğiz, bu belli...
Çok iyi niyetle de olsa damdan düşer gibi etkinlikler düzenlemek 'kaş yapmaya çalışırken göz çıkmasına' neden olabilir. En acısı da ne biliyor musunuz?
Atlılar'daki olayı “faşist saldırı” diye duyuran sözüm ona gazeteciler…
En başından beri söylediğim gibi, şimdi ihtiyacımız olan tek şey toplumları barışa hazırlarken ‘yüzleşme’ sürecidir.
İki toplumu barıştırırken Kıbrıs Türk toplumu içinde kamplaşmalar yaratmak ise kimsemize fayda getirmez, bunu geçmişte yaşadık.
Olası bir referandumda hepimiz oy vereceğiz.
“Faşist” diye ötekileştirerek olaydan sıyrılmaya çalıştığımız insanlar da bu ülkenin parçası...
Referandumu geçtim, olası anlaşma sonrasında bu ülkenin yurttaşı olacak onlar da… Bu nedenle birbirimizi anlamalı, hassasiyetlerimizi kaşımadan iki toplumdaki her kesimi barışa hazırlamalıyız.
Ötekileştirmeden, dinleyerek ikna ederek…
Yaşanmışlıkları, acıları yok saymadan!
Yüzleşerek, konuşarak, acılara saygı duyarak...  ‘Barış’, emek gerektiren bir süreç olacak. Ve henüz o yönde bir hareketlilik yok. Henüz müzakere sürecini 'barış sürecine' dönüştürecek bir adım yok.
Üstelik sürecin ‘insani’ tarafı eksik...
Zemin provakasyona açık...
Durum bundan ibaret...

----------

BİR HABER: “Akıncı ve Anastasiadis, ara bölgedeki Ledra Palace Otel’de Kıbrıs’taki dini liderlerle bir araya geldi”...  Tamamen içi boş bir iş!
“Dini lider” kavramının tartışmaya açılması gerekiyor artık, özellikle kuzeyde! Kim ki “dini lider” ? Bizde var mı öyle bir kavram? İnsanlar üzerindeki etkisi ne? Temsiliyet derecesi ne?

Bu yazı toplam 2835 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar