Av sürdürülebilir değildir!
Doğadaki yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Ama avcıların olanakları iyileşmektedir. Avcılar artık güçlü arazi araçlarıyla daha gün doğmadan kekliklerin yattığı yamaçlara-tepelere ulaşabiliyor.
Mert ÖZDAĞ
Ülkemizde çevre ve doğa bilinci ile bilinen, bu dalda birçok araştırma ve yazı kaleme alan Gazeteci Mustafa Gürsel ile avcılığı ve doğayı konuştuk…
Bir süredir konunun hukuki boyutu ile ilgili araştırma yapan Mustafa Gürsel ülkemizdeki avcılığın Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ile Avrupa Birliği Parlamentosu ve Konsey Kuş Koruma Direktifi kurallarına aykırılıklarını madde madde detaylandırdı.
İşte Mustafa Gürsel ile yaptığımız sohbetten öne çıkanlar ve ülkemizdeki avcılığın, Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi ile Avrupa Birliği Parlamentosu ve Konsey Kuş Koruma Direktifi kurallarına aykırılıkları, av konusunda görüş ve öneriler…
***
Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi açısından aykırılıklar
1. Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtilen hayvan hakları
hoyratça, bencilce, geleceği düşünmeden ve açgözlü şekilde ihlal etmektedir. Şöyle ki:
- Tüm hayvanlar var olma hakkına sahiptir. (Madde 1)
Avcılık yüzünden doğamızdaki av hayvanlarının sayısı dramatik şekilde azalmıştır. Türler arası denge ve biyolojik çeşitlilik ortadan kalkmıştır. Bu durumda çevre sorunlarının da etkisi tabii ki vardır. Ama yapılaşma ve tarımın olmadığı ıssız dağlarda-tepelerde-derelerde de durum aynıdır… Av hayvanlarının var olma hakkına saygı gösterilmiyor…
- Bir hayvan türü olan insan, diğer hayvanları yok edemez, onları
sömüremez. Bütün hayvanların korunma ve saygı görme hakkı
vardır. (Madde 2)
Ülkemizde yapılan avcılık, son kalan av hayvanlarını da yok etme uğraşına dönüşmüş durumdadır. Av hayvanlarının çok azalmasına rağmen her yıl 30 gün civarında av yapılmaktadır. Birçok bölgede av hayvanları tamamen tükenmiştir.
Doğadaki yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir. Ama avcıların olanakları iyileşmektedir. Avcılar artık güçlü arazi araçlarıyla daha gün doğmadan kekliklerin yattığı yamaçlara-tepelere ulaşabiliyor. Artık avcıların daha iyi tüfekleri, daha iyi fişekleri, daha iyi botları, kamuflaj giysileri, daha iyi köpekleri vardır.
Adaletin terazisi, av konusunda dengede değildir... Bu şartlarda yapılan avcılık, doğayı sömürmek ve av hayvanlarının neslini kurutmaktır. Doğamızda sülün tükeneli 40 yıl oluyor ama, hala daha günde 30 sülün vurmak için izin veriliyor... Yürürlükteki yasaya göre, ülkemize gelen tüm Ciklaları bir günde vurmak, yasal açıdan mümkündür. Hukuk açısından mümkün değildir ama… Bu durum, nasıl bir zihniyetle avcılık yapıldığını göstermeye yeterlidir. Av hayvanlarına değil “korunma ve saygı görme,” yaşama hakkı bile tanınmıyor…
- Hiçbir hayvana acımasızca, zalimce bir eylem yapılamaz. (Madde 3)
Yaz avında, susuzluktan yanıp kavrulan fassalar ve üveyikler, gölet çevrelerinde ve her türlü su kaynağının başında katledilmektedir. Bu yöntem, hayvan hakları açısından olduğu kadar, avcılık etiği ve insanlık onuru açısından da kabul edilmezdir… Yaşamak, yavrularını yaşatmak için su içmeye gelen bir kuşu öldürmek, acımasızlıktır ve zalimcedir… Eşi vurulan veya susuzluğa dayanamayan fassalar, önceden kendilerine atış yapılmış olmasına rağmen ölümü göze alarak yine suya gelmektedir… Su içmeye gelen tüm kuşlar katledilmekte, yavruları da yuvalarda acı çekerek açlıktan-susuzluktan telef olmaktadır…
Mevcut yasa göletlerin 500 metre çevresini ava kapatıyor ama esas katliamın yapıldığı pınarlar ve diğer su kaynaklarında “av” yapılmasını engellemiyor…
- Yabani hayvanların kendi doğal yaşam alanlarında yaşama ve üreme hakkı vardır. (Madde 4)
Ülkemizdeki avcılık ve av yasası, av hayvanlarına yaşama ve üreme hakkı ve fırsatı vermiyor. Örneğin; fassalar tüm sezonlarda ve tüm av günlerinde, yılda 30 gün civarında avlanıyor...
Mart ayının ortalarına kadar av yapılıyor ki; ülkemizde keklikler, turaçlar, fassalar aralık ayının sonunda eş tutmaya başlar. Birinci İnce Av, Ocak ayından Mart ayı ortasına kadar, yani üreme döneminde yapılır…
Ülkemize, Kıbrıs’ın bin katı büyüklüğündeki Sahra Çölü’nü aşarak gelen üveyiklerin sayısı çok azalmıştır. Ancak hala daha, bir günde 40 üveyik vurmak, yasaldır… Üveyikler ülkemize Nisan ayında gelir. Ülkemizde ürerler ve Ağustos sonunda geri Afrika’ya dönerler… Yaz avında su başlarında vurulan üveyiklerin ve fassaların çoğu, henüz yavrudur. Yaz avı da üreme döneminde yapılır…
- Hayvanlara fiziki ya da psikolojik acı çektirmek, hayvan haklarına
aykırıdır. (Madde 8)
Yaz avında, su başlarına kurulan kalleş pusularda, yuvası, yavrusu-yumurtası olan anaç fassalar katledilmektedir. Yuvalardaki yavrular da açlıktan ve susuzluktan, acı içinde telef olmaktadır… Eşi vurulan anaç fassalar tek kalmaktadır…
- Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış, bir soykırımdır, bir suçtur. (Madde 12)
Ülkemiz av kültüründe, sportmence av yapmak değil, çok vurmak önemlidir. İyi avcı çok vuran avcıdır… Ama sürdürülebilir avcılık kültüründe iyi avcı, sportmence avlanan ve yasal av limiti hakkından kendi isteğiyle vazgeçen avcıdır… Çok vurmak ve limitleri aşmak, ülkemiz avcılık kültüründe övünç kaynağıdır. Bunu yapanlar, sosyal medyada “marifetlerini” sergilemekten hiç mi hiç çekinmemektedir… Vurulabilecek av hayvanı limitleri hem çok yüksektir, hem de bu limitlere genel anlamda uyulmamaktadır.. Cikla avı ve yaz avı yöntem olarak çok sayıda kuşun öldürülmesine neden olmaktadır...
- Hayvan ölümüne (ölüsüne) saygı gösterilmelidir. Bu konuda
görüntü yayınlanamaz. (Madde 13)
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi böyle bir haktan, saygıdan bahsediyor ama, ülkemiz avcılık kültüründe böyle bir bilinç, denizde bir damla kadar bile değildir. Hiç yoktur. Televizyonlardaki av programlarında hayvan ölümleri ve ölü hayvanlar, izleyenler keyif alsın diye gösterilmektedir. Gazeteler için de durum pek farklı değildir… Avcıların vurdukları hayvanları, avlanırken bile bellerine asarak sergilemeleri, oldukça yaygındır. Gelip geçenler görsün diye ölü hayvanları araçlarının üzerine dizip de “hasetten çatlıyorlar mı” diye yan gözle bakıp gururlanan avcılar pek çoktur…
Ölü kuşlarla adını yazanlar, onları kolye gibi dizip boynuna asanlar, limitlerin kat kat üstünde kuş vurup da “gurur fotoğraflarını” paylaşım yapanlar vardır…
- Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil edilmelidir. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır. (Madde 14)
Ülkemizde hayvanların korunması ve haklarının savunulmasının hükümet düzeyinde temsil edilmesi diye bir olay yoktur. “Hayvanların da hakları varmış” diye bir bilinç, henüz daha yeşermemiştir… Sadece 3 yıl önce kabul edilen Hayvan Refahı Yasası vardır ki, bu yasa da uygulama ve içerik bakımında son derece yetersizdir…
-devam edecek-