1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Sorununa Bakışını Yeniden Düşünmek!
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Sorununa Bakışını Yeniden Düşünmek!

A+A-

Avrupa Birliği’nin kuruluş süreci İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başladı. Avrupa kıtasında savaşlara son vermek için öncelikle Fransa ve Almanya arasında süregiden savaşlara son vermek gerekiyordu.

9 Mayıs 1950 tarihinde Robert Schuman tarihi bir açıklamayla barış için düğmeye bastı. Schuman, Fransa ve Almanya’nın Çelik ve Kömür üretiminin bir Yüksek Otorite tarafından kontrol altına alınmasını önerdi. Böylece, iki ülkenin savaş sanayi tarafsız bir merci tarafından denetim altına alınacaktı. Bu anlaşmaya isteyen diğer ülkeler de katılacaktı...

Schuman, “dünya barışı, onu tehdit eden tehlikeler oranında yaratıcı çabalarla sağlanabilir...” diyordu ve çok önemli bir noktanın altını çiziyordu: Avrupa’nın birliği bir defada bir planla başarılmayacak, filli dayanışma oluşturan somut başarılarla ilerleyecek. Öncelikle ortak ekonominin temelleri atılacak ve bu, Federal Avrupa yönünde atılacak ilk adım olacak.

Schuman’a göre, ortak ekonominin temelinde çıkarların kaynaştırılması yer alacak.

Gerçekten de AB’nin oluşum süreci ortak ekonomik çıkar ve karşılıklı bağımlılık ilişkisi temelinde gelişti ve bugünlere kadar geldi.

Kanımca, biz Kıbrıslıların AB’nin oluşum sürecinden çok şeyler öğrenmeye ihtiyacı vardır. Öncelikle, AB’nin Kıbrıs Sorununun çözümündeki rolünü yeniden düşünmeliyiz.

Kıbrıs AB’ye üye olurken, AB’nin Kıbrıs Sorununun çözümünde “katalizatör” rolü oynayacağı sık sık dile getiriliyordu. Bu, bir noktaya kadar doğruydu. Nitekim, 1999 Helsinki Zirvesi’nde Kıbrıs’ın üye olduğu 2004 yılına kadar çözüm koşulları oluşturuldu ama Kıbrıs Rum toplumu BM’nin çözüm planını reddetti.

Bu tarihten sonra Kıbrıs Rum siyasi elitleri, Kıbrıs’ın AB üyeliğini Türkiye’nin üzerinde baskı oluşturma yönünde işlevselleştirmeyi denedi. Aradan geçen yirmi yılda bunun sonuç alıcı bir yöntem olmadığı belli oldu. Zaten, bu süre içinde Türk-AB ilişkileri bambaşka bir mecraya sürüklendi. Artık kimse Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinden söz etmiyor.

Bu durumda, Tassos Papadopoullos’un 2004’te ortaya attığı ve diğer liderlerin de benimsediği “AB yolunda ilerleyen Türkiye’ye baskı uygulamak” yönündeki doktrin artık geçersizdir.

Kanımca, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Sorununda nasıl bir rol oynayacağın dair alternatif fikirler üretmek zorundayız.

İşte bu noktada, AB’nin kuruluş aşamasında ortaya atılan fikirlerden ve iyi pratiklerden yararlanmalıyız diye düşünüyorum.

Schuman’ın Avrupa için söylediği Kıbrıs için de geçerlidir. Bir plan temelinde bir defada Kıbrıs’ı birleştirmek artık pek mümkün görünmüyor. Kıbrıs’ın birleşmesi, “onu tehdit eden tehlikelere yanıt oluşturacak çapta yaratıcı çabalarla” sağlanabilir.

Schuman’nın AB için dediği gibi, Kıbrıs’ın birliği de bir planla bir defada sağlanamayacağına göre, ileride kurulacak federal devlete zemin hazırlayacak çıkar-kaynaşmasına yönelmeli ve işbirliği alanları açılmalıdır. “Fiili başarılarla” adım adım ilerlemeli ve giderek daha büyük oranda dayanışma ve ortaklaşma sağlanmalıdır.

“Aşağıdan federalizm” olarak da adlandırabileceğimiz bu süreçte ortak çıkarlar temelinde kurumsallaşmaya özellikle önem verilmelidir. Ortak hastane, ortak üniversite ve Almanya ve Fransa’nın yaptığı gibi ortak televizyon gibi kurumlar hayata geçirilmeli, daha çok ticaret yapılmasına imkan tanınmalıdır. Tıpkı Avrupa’da yapıldığı gibi, kültür, eğitim ve spor alanlarında yakınlaşma projeleri hazırlanmalıdır.

Avrupalılar Birliğe doğru yola çıktığında bir Yüksek Otoriteye yetki vermeyi kabul etmişlerdi.

Kıbrısta iki toplumun ilişkilerini yeni bir yola koyabilecek yüksek bir otorite zaten mevcuttur ve bu da AB’nin kendisidir.

AB’nin otoritesi altında ve finansal desteğiyle iki toplum ortak bir ekonomik ve kültürel alan geliştirebilir. Hayatın bütün alanlarında işbirliği yapabilir ve adım adım Federal Kıbrıs’a doğru ilerleyebilir.

AB’den böyle bir rol oynamasını istersek, eminim AB kurumları buna olumlu cevap verecekledir.

AB’nin Türkiye’ye baskı yaparak Kıbrıs Sorununun çözülmesini ummak, boş bir hayaldir. Geçen yirmi yıl bunu net biçimde göstermiştir. Kıbrıs Rum siyasi elitlerinin atacağı en gerçekçi adım, bir yandan AB’yi toplumların kaynaşması yönünde teşvik etmek, diğer yandan da doğal gaz ve enerji alanlarında Türkiye ile işbirliği yapmaya yönelmektir...

Bu yazı toplam 2233 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar