Avrupa Parlamentosu’ndaki temsiliyetimiz
1974 sonrasında oluşturduğumuz yapı ne demokratik ne de ekonomik yönden AB standartlarındadır. Bölgemizdeki küreselleşmeyle mülhem ilerlemelerden kopmamak için Kopenhag ve Maastricht kriterleri ışığında köklü reformlara imza atmamız gerekmektedir. Bu saikle içte reformları popülizme yenilmeden anlatmak ama belki daha önemlisi AB ile bütünleşmemizi mümkün kılacak girişimler yapmak esas olmalıdır.
16 Ocak 1923’te gerçekleştirdiği basın toplantısında Atatürk şöyle demişti: “İdare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkân yoktur. Memleket mamur, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur”.
Eğer içte bu anlayışı gözetmez ve AB ile ilişkilerimizdeki tıkanıklıklar nedeniyle idare-i maslahatçılığı siyasetin odağına yerleştirirsek, Kopenhag ve Maastricht kriterlerini tutturmanın önemi hususundaki farkındalığımız giderek zayıflayabilir ve eksen kayması yaşayabiliriz. Nitekim 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları böylesi bir eksen kayması yaşadığımızı işaret etmektedir.
Bu tehlikeli gelişmenin başlıca sebebi ise 2004 sonrası süreçte Kıbrıslı Türklere reva görülen dışlamadır. AB, idare-i maslahatçılığa karşı inkılâpçılığı hâkim kılmamıza yardımcı olacak tarzda bir ilişki biçimini bizimle kuramamıştır. İki önemli konuda hiçbir ilerleme sağlanamamıştır: Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün geçirilmesi ve Avrupa Parlamentosu’ndaki iki sandalyemiz! Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile ekonomik, AP’deki temsiliyetle de demokratik yönden yapısal reformlarımızı besleyecek iki kanalı açmakta muvaffak olamadığımız ortadadır.
Kıbrıslı Türklerin AP’deki temsiliyetine ilişkin ehveni şer önerisi gözlemci statüsü olmuştur. Bu yönde gelişmelerin yaşanabilmesi için ciddi girişimlerde bulunulmuştur.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin AB İlerleme Raporu’na ele alınırken bu konu gündeme gelmiş, Kıbrıslı Türklerin AP’de gözlemci olarak yer alması için raporda değişiklik önerileri yapılmıştı. Yapılan iki öneriden bir tanesi Sosyalist Grup’a aitti. Ancak Kıbrıslı Rumların müdahaleleri etkili oldu ve öneriler geri çekilerek Kıbrıslı Rumların önereceği ve onaylayacağı bir düzenlemeyle Kıbrıslı Türklerin AP’de temsil edilebileceği koşullara geri dönüldü. Nitekim oylama başlarken Sosyalist Grup Başkanı Swoboda öneriyi geri çekti ve AP’nin dışında kalmamamız gerektiğine vurgu yaparak, AP Başkanlık Divanı’nın Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı ile görüşüp konuya açıklık getirmesini istedi. Böylelikle bizim açımızdan ehveni şer olan düzenlemenin de çok gerisine gidileceği belli oldu.
2004’ten beridir gözlemci statüsü isteğimizi yasal bulmayan Kıbrıslı Rumlar AP’deki 6 sandalyenin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tahsis edildiğini ve Kıbrıslı Türklerin de aday olmak isterlerse bu çatı altında seçimlerde aday olabileceğini iddia ediyor. Ne 1960 anayasası ile ne de öngörülen federal çözümün parametreleri ile uyumlu olan bu maksimalist yaklaşıma rağmen 2004’teki AP seçiminde aday olan bir Kıbrıslı Türkün 2010’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Derviş Eroğlu lehine açık kampanya yürütmüş olması düşündürücü değil midir? Bu ilişkinin sebeplerini iç kamuoyunda yeterince tartışamadık.
Gelinen aşamada Swoboda’nın yaptığı vurgu ve AP Başkanlık Divanı’na yüklediği vazife çerçevesinde yürütülen istişarelerde yapıcı görünmek adına Güney’de Bakanlar Kurulu bir karar üretti. Bu kararı Milliyet Gazetesi bile kamuoyuna “Kıbrıslı Türklere AP’de temsiliyet yolu açıldı” şeklinde duyurdu. Hâlbuki karar bize reva görülen hak gaspını hasıraltı etmekle kalmıyor aynı zamanda iç kamuoyumuzda çözüm istencimizin çözülme tehlikesine dönüşmesine sebebiyet verebilecek tuzakları da devreye sokuyor.
Statükonun devamında uzlaşan ve işbirliği halinde oldukları sahte imza olayı ile belgelenen çevrelerin tutumu zayıf halka olarak değerlendirilse de Meclis’te temsil edilen tüm partilerin konuya ilişkin benzer duyarlılıklar taşıması bizi çözülmeye sürükleyemeyeceklerinin bir göstergesidir.
İçte idare-i maslahatçılığa direnirken Kıbrıs sorununun çözümü ve AB ile ilişkilerimizdeki tıkanıklıkların aşılması için de var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.