Avrupa’da gün, gece: ‘Yetmiyor.’
Strazburg
Çocukları çadırda bıraktık; henüz yağmur ve eğitim başlamamıştı.
Utançla yıkanmamıştı ada yarısı!
Toprakta bıraktık çocukları, gözlerinden gülüşleri kaybolmamıştı.
Avrupa Parlamentosu’nun davetlisi olarak Strazburg’a uçarken, adeta ışıkları kapalı bir odadan çıkmış, ışığa yönelmiştik.
Avrupalı parlamenterler sordular, “sizde ne var, ne yok”
Hüzün var, dedik, yas var.
Gerisi yok!
Kıbrıslı parlamenterler yaşadığımız acıyı çok iyi biliyordu, “Yurdumuzun acısı bu…”
Ortaktı acımız ve bu duygu içtendi, samimiydi, sahiciydi...
Yine de “resmi yas” ayrı ayrı ilan edilmişti.
Yıllar önce on dört yaşındaki kızını toprağa vermişti, Kıbrıslı parlamenterlerden biri.... “Çok iyi biliyorum bu acıyı” dedi. O sohbette öğrendik ve başlarımız öne düştü. Hani insanın göz göze gelmekten dahi ürktüğü anlar vardır ya… Çok fazla yaşadık bu duyguyu son dönemde…
***
Strazburg’da yağmur yağıyor ve kirlenmiyorsunuz.
Avrupa’daki temizliği seviyorum, düzeni, medeniyeti, odağında insan olan şehirleri... Bir otobüs durağında bekliyorsunuz ve elektronik panoda 6 dakika sonra beklediğiniz otobüsün geleceğini görüyorsunuz.
Geliyor!
Bisikletli gençler geçiyor altyapısı harika yollardan...
Yaşlılar yürüyor çünkü güvenli, engelsiz, modern...
Yan yana sergilenen fotoğraflardan anlıyorsunuz, kentin silueti bir asır önce neyse şimdi de aynı...
***
Fransa’nın bir başka yüzü daha var, şu günlerde!
Grev var ve çoğunlukla işçiler sokakta!
Üstelik de çok yabancısı olmadığımız bir tartışma: “Bütçe açığının bedeli yoksullardan isteniyor.”
Son 50 yılın en büyük eylemleri yaşanıyor; toplu ulaşımda görevli çalışanların tümü eylemde... Özellikle rafineri çalışanları hayatı kilitliyor... Liman işçileri iş durduruyor... Memurlar ve ‘beyaz yakalılar’ dedikleri kesimler de grevlere destek veriyor.
7 haftadır grev var.
Her gün farklı bir iş sektörü grev yapıyor.
Sendikalı ya da örgütlü olmayan işçiler de grevlere destek veriyor ve sokağa iniyor.
Hayat tümüyle duruyor kimi gönlerde...
“Genel Eylem Günü...”
Yarın böyle...
Grevdeki işçiler için toplumdan bağış toplanıyor, emekçiler ödeniyor.
***
Grevlerin sebebi “emeklilik reformu...”
Kapitalist sistem insanların hayat alanını daraltırken dünyanın her yerinde buna “reform” ismini veriyor.
Emekli yaşının 62’den 64’e yükseltilmesi isteniyor.
Ana asıl sorun bu değil!
Özellikle de zor sektörlerde çalışan işçilerin “erken emeklilik” gibi kazanılmış hakları ellerinden alınmak isteniyor, emekli maaşları tırpanlanıyor.
Ortalama ömür uzuyor uzamasına da yalnızca “konforlu yaşayanlar” için!
Oysa önce ağır işlerde çalışanların emekli yaşı yükseliyor.
***
Fransa’da asgari ücret bin üç yüz Euro...
Ev kirası bin Euro dolayında...
Emekli maaşı ortalama 900 euro...
Yoksullar bağırıyor: Yetmiyor!
***
Senatoda sağ partiler ‘emekli reformu’nu destekliyor.
112’ye karşı 195 oyla geçti tasarı!
Avrupa Birliği, ülkelerin ‘ulusal bütçelerine’ müdahale etmiyor.
O nedenle zaten Avrupa’da ortak vergi politikaları yok...
Grev de olsa Fransa’da sokaklar ışıl ışıl, tertemiz, şehir planlı, mimari estetik ve yağmur usul usul... “Külliye” yok, opera binaları var görkemli, kültür merkezleri, tiyatro salonları, kütüphaneler, müzeler, konser merkezleri...
Avrupa Parlamentosu’nda bayraklar dalgalanıyor ve Kıbrıs’ın gümüş haritası bunlardan biri...
“Ne var, ne yok” diyorlar...
Kıbrıslı Türkler hem var o bayrağın içinde, hem yok...
Evlatlarımız toprakta...
Eğitim çadırda...
Bir de ekmek kavgası...
Yokluk var, yoksulluk var, alın terinin içinde...
Dünyanın her yerinde yoksullar ödüyor bedeli...
“Yetmiyor.”