1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Avrupa’da yeni bir özne doğuyor Yunanistan’daki gelişmeler üzerine
Avrupa’da yeni bir özne doğuyor Yunanistan’daki gelişmeler üzerine

Avrupa’da yeni bir özne doğuyor Yunanistan’daki gelişmeler üzerine

Avrupa’da yeni bir özne doğuyor Yunanistan’daki gelişmeler üzerine

A+A-

 


Mustafa Öngün
[email protected]


Demokrasiye şantaj yapılamayacağını kanıtladık
Alexis Tsipras

Bütün karmaşıklığına rağmen, Yunanistan’da son 5 ayda olup biten aslında basittir: Avrupa’da yeni bir öznenin ortaya çıkma çabası ve bunun sancılı süreci. Üstelik bu süreç İspanya gibi krizden etkilenen diğer ülkelerde de kendini şekillendirmekte ve dolayısıyla sadece Yunanistan’la sınırlı kalmamaktadır.  Yunanistan’da yaşananları sözünü ettiğim bu basit biçimiyle de okumak, hem Yunanistan’da hem de Avrupa’da olup biteni anlamak için önemli.

Buradan baktığımızda, çıkarları artık birbiriyle örtüşmeyen iki hasımla karşı karşıya olduğumuzu göreceğiz. Bu hasımların bir tanesi ekonomik krizden en fazla etkilenen geniş kesimlerinin çıkarını temsil ettiğini iddia eden Syriza, diğeri ise AB’nin ve global ekonominin genel çıkarlarını savunduğunu öne süren bilindik yüzler. Bu hasımların hangisinin gerçekten iddia ettikleri şeyi temsil ettiğini sabaha kadar tartışabiliriz, ancak tartışma kaldırmayacak olan şey Yunanistan’la sınırlı kalmayan ve 1980’lerden bu yana kurulan neoliberal özneye karşı yeni bir siyasi öznenin ortaya çıkıyor oluşudur. Peki neden yeni bir özne oluşuyor? Bu yeni öznenin amacı nedir? Başarılı olabilecek mi? İlk bakışta çok karmaşık gibi gözükse bile, bu soruların özünde basit bir cevabı olduğuna inanıyorum. Cevapları zorlaştıran, cevapların iktisadi içerikli “neoliberalizm”, “ekonomik büyüme”, “cari açık”, “sağ”, “sol” “sosyal devlet” “sosyal adalet” vs. gibi kavramlara başvurularak verilmeleri. Bense, daha önce de yaptığım gibi Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ına başvurarak bu sorulara cevap vereceğim. Daha iyi bir cevap niteliği taşıdığından değil, daha basit ve anlaşılır (ve bir o kadar da doğru) olduğunu düşündüğümden.

Dostoyevski’nin yeraltı kahramanı “insanların en önemli işi, sanırım bir cıvata ya da piyano tuşu değil de insan olduğunu kendisine ispat etmektir” der. Piyano tuşu olmak, insanın başka bir iradeye bağlı olarak ses çıkaran bir alete dönüşmesi, yani, özgür olmaması anlamına gelir. Dostoyevski ısrarla yeraltı adamına insanın amacının piyano tuşu olmaktan kendini kurtarması ve özgürleşmesi olduğunu söyletir. Amaca ulaşmaktaki yöntem ise kimi zaman delilik, kimi zaman eleştirel bakış olsa da, özünde her zaman isyandır. Dostoyevski’ye göre bizi piyano tuşuna çeviren şey ister Tanrı, ister devlet, isterse de bilim olsun fark etmeksizin, karşı isyan kaçınılmazdır.  

Peki içerisinde yaşadığımız düzenle veya Yunanistan’la bunun ne tür bir ilişkisi var? Şöyle: Yunanistan’ı da içinde barındıran küresel sistem bir yandan “demokrasi”yle bize özgürlük vaat ederken, diğer bir yandan da banka, şirket, bilim, teknoloji ve medya gibi kurumlarla bizi birer piyano tuşuna çevirmektedir. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, sözü geçen kurumlar aracılığı ile belirlemekte ve böylece seçimlerimiz olsa bile bu seçimleri - şöyle veya böyle - sistemin doğrularıyla özdeşleşmektedir. Uzun bir süredir ne seçersek seçelim, geldiğimiz yer hep ayni olmuştur: “borçlanma”, “güçlüye ayak uydurma”, “yabancılaşma” ve “ekonomik aklın” doğruları. Bunun sonucunda sistemden fayda sağlayamayan çoğunluğa unutturulamayacak tek şey kalmıştır: İnsanın piyano tuşu olmadığının kendine ispatı. İşte Yunanistan’da son 5 aydır yaşananlar açıkça bununla ilintilidir. Referandumun sonucuyla birlikte, genelde neoliberalizm adı verilen ve 1980’lerden bu yana Avrupa’ya ve dünyanın birçok bölgesine hakim olan ekonomik, sosyal ve kültürel düzen karşısında, birer piyano tuşu olmadığımızı ispatlama imkanı doğmuştur.

Elbette Syriza Yunanistan’a sosyalizmi getirmeyecektir. Dahası belki de neoliberal düzeni de yıkamayacaktır. Ancak her şeye rağmen şunu iyi görmemiz gerekmektedir: Syriza neoliberal özneye ait bir siyasi örgütlenme değildir. Syriza, global kapitalizmin krizi sonucunda mağdur olan kesimlerin dayanışma ağları aracılığıyla örgütlendiği bir siyasi yapılanmadır. Tam da bu yüzden, geçen haftaki referandumun ilerleyen dönemde ne getireceği fark etmeksizin, uzun bir aradan sonra Avrupa’da neoliberal siyasi özne dışında da bir öznenin olabileceğini göstermiştir. Yani Syriza, söyle veya böyle, egemen sistemin karşısında piyano tuşu olmayacağımızın önemli bir ispatını yapmıştır. Tsipras’ın referandumun ardından “demokrasiye şantaj yapılamayacağını kanıtladık” demesi özünde Dostoyevski’nin yeraltı adamının, yerüstüne çıkması ve örgütlü bir şekilde “piyano tuşu olmadığımızı kanıtladık” demesiyle eşdeğerdir.

Buradan hareketle kendimize sormamız gereken sorular açık ve nettir. Biz ne zaman piyano tuşu olmadığımızı ispatlayacağız?  Türlü ekonomik paketlere maruz kalmış, tanınmamış bir devletin içerisinde yaşayarak kendimizi piyano tuşu olmadığımıza ne kadar daha ikna edebileceğiz? Biz ne zaman demokrasiye şantaj yapılmayacağını kanıtlayacağız?

Bu haber toplam 1602 defa okunmuştur
Gaile 326. Sayısı

Gaile 326. Sayısı