1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ay. Philon taş ocağına bir yolculuk
Ay. Philon taş ocağına bir yolculuk

Ay. Philon taş ocağına bir yolculuk

Ay. Philon taş ocağına bir yolculuk

A+A-

 

Tuncer Bağışkan

Gerçek bir doğasever olarak tanıdığım dostum Mustafa Gürsel’in Dipkarpaz Ay. Philon Kilisesi’nin yaklaşık 1 kilometre doğusundaki deniz kenarında saptadığı düzgün kesilmiş taşlar ile çevresindeki küçük oyukların ne olduğunu öğrenmek istemesi üzerine, geçtiğimiz hafta orasını birlikte ziyaret etmiştik.

Sadece fotoğrafını gördüğüm düzgün kesilmiş yaklaşık 60 adet taşın oradaki kayalıktan kesildikleri, kayalığın zemininde görülen taş kesim izlerinden belli oluyordu. Bu nedenle orasının antik bir taş ocağı olduğunu anlamakta gecikmedim. Zaten 19.1.1995 - 7.6.1995 tarihleri arasında bu alanın batısındaki Ay. Philon kilisesinin de içinde bulunduğu antik Karpasia Kenti’ni Eski Eserler ve Müzeler Dairesi adına bir ekiple incelediğimden, bu bölgedeki taş ocaklarına aşinaydım. Ancak Mustafa Gürsel’in sorularını yanıtlayabilmem için öncelikle bu taşların antik Karpasia arkeolojik sit alanı dahilinde olup olmadıklarını, orada antik bir mezarlık alanının bulunup bulunmadığını, orasının hangi dönemlerde taş ocağı olarak kullanıldığını ve bu taşların kesildikten sonra niye orada bırakıldıklarını incelemem gerekiyordu. Çünkü bugüne kadar gördüğüm antik taş ocaklarından kesilen taşlara ocaklarda rastlamamıştım. Hepsinin de ana kayalardan kesildikten sonra inşaat malzemesi olarak kullanılmak üzere bir yerlere nakledildikleri anlaşılıyordu.

KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Taş ocaklarının genellikle deniz kenarlarında olmalarının neden ve niçinleri bugüne kadar kesin olarak belirlenebilmiş değildir. Ben ise, deniz kenarındaki kayalıklardan kesilen çoğu taşların diğer taşlardan daha sağlam, daha sert, deniz tuzuna karşı daha dayanıklı ve deniz kenarlarının deniz taşımacılığına daha uygun oluğu görüşündeydim. Bazı sözlü ve yazılı kaynaklar, ana kayalardan inşaat amacıyla düzgün olarak kesilen taşların uzak mesafelere değişik şekillerde nakledildikleri hakkında bilgiler vermektedir. Bazı kaynaklar deniz kenarından kesilen inşaat taşlarının elden ele verilmek suretiyle dağların tepelerine çıkarıldıklarından, bazı kaynaklar bunların çok uzak mesafelere gemilerle taşındıklarından ve bazı kaynaklar ise inşaat alanlarının çevrelerinin taş ocağı olarak kullanıldığından söz etmişlerdir.

St. Hilarion ile Kantara kalelerinin kuruluş rivayetleri, denizden tepeye kadar yan yana dizilen esirlerin sahilden sağladıkları su, kum ve özelikle de taşları elden ele vermek suretiyle tepeye taşıdıkları, böylelikle de iki kalenin bu şekilde inşa edildikleri doğrultusundadır. 1533 yılında Kumyalı’nın doğusundaki deniz kenarında bulunan Ozalos mağaralarından kesilen taşların gemilerle Mağusa’ya taşınıp Venedik surlarının inşaatında yapı malzemesi olarak kullanıldığı varsayımında bulunulmuştur.

Bu bilgilere ek olan diğer bir görüş ise, inşa edilecek kentler ile inşaat alanlarının yakın çevrelerindeki ana kayaların taş ocağı olarak kullanıldığı doğrultusundadır. Girne’nin inşa edilmesi sırasında kentin doğu (Crysokava) ile batısındaki taş ocaklarının bu amaçla kullanıldıkları ana kayalardaki taş kesim izlerinden anlaşılmaktadır. Ayni şekilde deniz kenarındaki antik Lambusa harabeleri ile kentin üzerine kurulu olduğu ana kayalığın, Lapta ile Karava köylerindeki evlerin inşa edilmesinde taş ocağı olarak kullanıldığı belirlemesinde bulunulmuştur.

DİPKARPAZ’A YOLCULUK

Fotoğrafını görmüş olduğum Ay. Philon’un doğusundaki taş ocağını yorumlayabilmem için bölgedeki diğer antik taş ocaklarını da inceleyip karşılaştırma yapmam gerekmekteydi. Bu nedenle Yenierenköy’deki Ay. Thyrsos kilisesine varmadan önce, deniz kenarındaki iki tepenin taş ocağı olarak kullanıldığını bildiğimden orada duruyoruz. Tepedeki taş kesim izlerinin üç kenarı kanal şeklinde kazılmış durumdaydı. İnşaat amacıyla kayalıktan kesilecek taşların üç kenarına ilkin birer derin kanal açılırdı. Daha sonra bu taşın en altına konan konik bir demire (veya demir bir at nalına) bir matsayla (balyozla) vurulmak suretiyle bu taşın ana kayadan kopması sağlanmaktaydı. Yakın geçmişimizde bile inşaat taşlarının ana kayalardan bu şekilde kesildikleri anlatılmaktadır.

AY. PHİLON TSAMBRES MEZARLIK ALANI İNCELEMELERİ

Ay. Philon kilisesi çevresindeki antik Karpasia kentinin ‘arkeolojik sit alanı’ olarak ilan edilmesi için 1995 yılının ilk yarısında bu alanda bir ekiple incelemelerde bulunmuştum. Bu arada İngiliz Sömürge döneminde yayınlanan kazı raporlarını da incelemem sonucu, Ay. Philon kilisesinin batı ile güneybatısındaki Vrysi, Tsiorka ve Tsambres mevkilerinde gerçekleştirilen kazılarla antik mezarların açığa çıkartıldığı belirlemesinde bulunmuştum. Ayrıca Tsambres ile Tsiorka mezarlık alanlarında saptanan taş kesim izleri, bu alanların daha sonraları taş ocağı olarak da kullanıldıklarına işaret ediyordu. Nitekim 1938 yılının mart ayında Oxford Ashmolean Müzesi ile Kıbrıs Müzesi adına bu alanlarda Miss du Plat Taylor başkanlığında gerçekleştirilen kazılarda antik mezarlar saptanırken, bu alanların daha sonraları taş ocağı olarak kullanıldıkları belirlemesinde de bulunulmuştur. Vrysi mevkiinde kayaya oyulmuş 6 adet oda mezar, Tsambres mevkiinde 5 adet oda mezar ve Tsiorka mevkiinde 13 adet oda mezar bulunup kazılmış ve mezarlarda saptanan kalıntılara dayanılarak, Klasik (M.Ö IV. yüzyıl) ve Helenistik (M.Ö III’üncü  yüzyıl) dönemlere tarihlendirilmişlerdir. Ancak bu mezarların bazılarının duvarları ile tavanlarındaki Hıristiyanlık sembollerine dayanılarak Erken Hıristiyanlık döneminde (M.S 330 – 647/49) kullanıldıkları da anlaşılmıştır. Tipolojik olarak yedi ayrı gruba ayrılan bu mezarların giriş yollarında (dromos) kayalara oyularak yapılan basamaklar, giriş kapıları (stomion) ve mezar odalarının üç kenarında ölülerin üzerlerine yatırıldıkları kemerli (Arkosoliumlu) veya kemersiz sedirler bulunmaktadır.

Tsiorka mevkiindeki mezarlık alanının deniz kenarındaki kısımları antik dönemlerde taş ocağı olarak kullanıldığından burada taş kesiminden dolayı oluşan bazı çukurlar bir havuzu andırırken, bazı antik mezarlara ait izlerin de kayalıkta görüldüğünü 1995 yılında belirlemiştim. Bu nedenle oraya gidip kalıntıları incelemek yerine, Ay. Philon kilisesinin güneybatısındaki tepede bulunan Tsambres mezarlık alanını incelemeyi tercih ediyorum. Buradaki kayalıkta hem taş kesim izleri, hem de taş kesimi sırasında tahrip edilen mezarların bazı kısımları birlikte görülebilmekteydi. Ana kayalardan büyük ebatlarda dikdörtgen veya yaklaşık kare şeklinde kesilen taşların kenarlarında kalın bir kanal izi bulunmaktaydı.  Burada görülen taş kesim izleri gerek Erenköy dışındaki tepelerde, gerekse Tsiorka’da gördüklerimin bir benzeriydi.

MUSTAFA GÜRSEL’İN TESPİT ETMİŞ OLDUĞU TAŞ OCAĞI

Tsiorka ile Tsambres mevkilerinde gerekli tespitlerde bulunduktan sonra Mustafa Gürsel dostumuzun saptamış olduğu taş ocağı alanına gitmeye sıra geliyor. Böylece Ay. Philon kilisesinin yaklaşık 1 km doğusunda bulunan bu kayalığa ulaştığımda, burasını, 1995-1996 yıllarında inceleyip  “Antik Karpasia Arkeolojik Sit Alanı” kapsamına “Ay. Philon kentinin küçük limanı” şeklinde kayıt altına aldığımızı anımsıyorum. Bu alanın listelenip derecelendirilmesi ise Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 12.1.1996 tarihlindeki 227’inci toplantısında aldığı 96/1 sayılı kararla gerçekleşmişti.

Bu alanın başlangıç noktasında bulunan pınar “to nero tis Kremmasti(s)” (Kremmastis suyu) adıyla biliniyordu. Bu pınarın Dipkarpaz köyünden geçen “Potamos toy Christou” (Chirstou deresi) deresinden kaynaklandığını ve sindirim sorunu olan kişiler tarafından sıkça ziyaret edildiğini Bizantolog dostum Dr. Andreas Foulias’tan öğreniyorum. Ayrıca ender de olsa, Aziz Philon’un yüzlerce kişiyi bu pınarda vaftiz ettiğine inanıldığı da bilgime getiriliyor. Ancak asırlarca yaz kış akan bu pınarın, Dipkarpaz Belediye’nin 2004 yılında burada gerçekleştirdiği inşaat sonrasında kuruduğunu da bu vesileyle tespit etmiş oluyoruz.

Kremmasti(s) pınarından başlayarak deniz kenarındaki kesilmiş kayalara doğru ilerlerken, arazide bol miktarda seramik kırıkları ile taş kesim izleri dikkatimi çekiyor. Bu gibi durumlarda ilk olarak burasının bir mezarlık alanı olduğu aklıma geliyor. Nihayet haritada belirtilen ve Latsia Deresi’nin bir devamı olan Kitersi Dere yatağını geçtikten sonra karşı kayalığın sırtlarında, antik mezarlara ait olabileceği izlenimi veren niş, kemer veya arkosolium izleri dikkatimi çekiyor. Dere yatağını geçtikten sonra, deniz ile dere yatağı arasında kalan ve denizin yükseldiği zamanlarda küçük bir adaya dönüşen kayalığı incelemeye başlıyorum. 1995-1996 yıllarında bu kayalığı incelememiştim. Nedeniyse deniz seviyesi çok yüksek olduğundan orasını karadan ayrı bir ada olarak algılamıştım. Böylece bu kayalıktaki kesilmiş taşları ve taş kesim izlerini izlerken, kayaların zemininde bir mezara ait olduğu anlaşılan merdiven ayakları, kapı geçidi ve gerisindeki mezar odasının üç yanında ölülerin üzerine yatırıldıkları taş sedirler dikkatimi çekiyor. Bu mezarın üst başındaki basamaklara çıktığımızda ise, orada, taş ocağından etkilenmemiş olan kayaya oyulmuş başka bir mezar karşımıza çıkıyor. Böylece bu taş ocağının da, bu antik Karpasia kentindeki diğer mezarlar gibi, Klasik ve Helenistik devirlere ait bir mezarlık alanında bulunduğu hükmüne varıyorum. En çok dikkatimi çeken ise ana kayadan düzgün bir şekilde kesilmiş olan yaklaşık 60 civarındaki taşın kesildiği şekilde orada bulunuyor olmasıydı. Bugüne kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde incelediğim taş ocaklarında, kesilen taşların izlerine kayalarda rastlamış olmama karşın, kesilen taşlara oralarda rastlamamıştım. Antik Karpasia kentindeki mezarlık alanları ne zaman taş ocağı olarak kullanılmaya başlanmıştı? Faaliyet halinde olan buradaki taş ocağı niye yarım bırakılıp terk edilmişti? Belki de korsan saldırılarından dolayı kentin tamamen terk edilip şimdiki Dipkarpaz köyünün kurulduğu tarihe denk geliyordu.

AY. PHİLON KİLİSESİ, MANASTIRI VE LİMANININ İNŞA EDİLMESİ

Kentteki mezarlık alanlarının ne zaman taş ocağı olarak işletilmeye başlandığının saptanabilmesi için bugüne kadar bölgenin mimarisine ışık tutan arkeolojik kalıntıların incelenmesi gereği oraya çıkmaktadır.

1935-1936 yıllarında Oxford Ashmolean Müzesi ile Antikalar Dairesi adına Miss. J. du. Plat Taylor tarafından Ay. Philon kilisesi ile çevresinde gerçekleştirilen kazılarda, M.S XII – XIV. Yüzyıla tarihlenen mevcut Ayios Philon Kilisesinin,  M.S V. Yüzyılın sonu veya M.S VI. yüzyılın başlarında yapılmış olan bir kilisenin kalıntıları üzerine inşa edildiği belirlemesinde bulunulmuştur. Ayrıca kazı alanının en alt katlarında M.Ö IV’üncü yüzyıl Klasik ve Helenistik devirlerden başlayarak Roma devrine (M.Ö 30 – M.S 330) kadar tarihlenebilen yapılara rastlanmıştır.

Konuyu özetleyecek olursak, Ay. Philon kilisesi ile çevresindeki dini binaların yapımına ilkin M.S V’inci yüzyılda (Erken Hıristiyanlık döneminde) başlanırken, anıtsal nitelikli şimdiki kilise ise ilkin M.S XII’inci yüzyılda yapılmış, M.S XIV’üncü yüzyılda ise son şeklini almıştır. Bu nedenle, eskiden bir mezarlık alanı olan Tsambres, Tsiorka, Vrysi ve Kremmastis mevkilerindeki ana kayalarından yararlanma yoluna gidildiği, dolayısıyla da buradaki eski mezarlık alanlarının M.S V. Yüzyılda veya büyük bir olasılıkla Lüzinyan dönemine denk gelen M.S XII-XIV’üncü yüzyıllar arasında taş ocağı olarak kullanıldıkları izlenimi edinilmiştir. Ay. Philon kilisesinin yanındaki Vaftizhanenin yapımı ile limanın yapımında kullanılan taşların ebatlarının farklı olması da Kremmastis taş ocağında gördüğüm taşlarla bir uygum göstermektedir.  Ayrıca Ay. Philon çevresindeki mezarlık alanlarının taş ocağı olarak kullanılması nedeniyle ana kayaya oyulmuş olan oda mezarların birçoğu günümüze gelmediği gibi, Kremmastis suyu mevkiindeki mezarlık alanlarındaki mezarların da bu nedenle günümüze gelmediklerini artık biliyoruz.

Kremmastis suyu yanındaki mezarlık alanından kesilen inşaat taşları değişik ebatlarda olduğundan, bu taşların bir kısmının buradan kesilip inşaat alanına götürüldükten sonra istenilen ebatlarda şekillendirildiği, bir kısmının ise şekillendirilmeden kesildikleri şekilleriyle inşaat malzemesi olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Nitekim Ay. Philon vaftizhanesi ile büyük limanın inşaat taşlarının değişik ebatlarda oldukları tespitinde bulunulmuştur.

Ve bugünkü yazımı da, antik Karpasia arkeolojik sit alanı içinde yer alan Kremmasti(s)  mevkiindeki arkeolojik kalıntıları tesadüfen saptadıktan sonra bilgime getiren Mustafa Gürsel’e teşekkür ederek sonlandırmış olayım.

Bu haber toplam 4048 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 151. Sayısı

Adres Kıbrıs 151. Sayısı