Aya ile Meluşa arasında bir yer…
Okurlarımız arıyor, okurlarımız yazıyor, okurlarımız olası gömü yerleri gösteriyor. Adamızın yaralarını iyileştirme yolunda okurlarımız yolumuzu aydınlatıyor. Hem Kıbrıslıtürk, hem Kıbrıslırum okurlarımız bizlere bilmediklerimizi anlatıyor…
Bu okurlarımdan biri Ayakebir-Meluşa-Tremeşe yöresinden – 1974’ten bana bazı olası gömü yerlerinin öyküsünü anlatıyor. Onunla tesadüfen ara bölgede karşılaşıyoruz, bir solukta anlatıyor bildiklerini…
Birincil bir kaynak değil kendisi ancak okurlarımızdan gelen tüm bilgiler çok önemli çünkü bunlar bu bölgelerde olup bitmiş olanlarla ilgili çok değerli ipuçları sunuyor bize, araştırmamız için. Okurum da bu iki olası gömü yeriyle ilgili bildiklerini köylülerinden ve yakın akrabalarından duymuş… Şöyle anlatıyor:
“20 Temmuz 1974 ile 14 Ağustos 1974 tarihleri arasında Kiracıköy’den (Atienu) bazı Kıbrıslırum askerler siper kazarak Aya ile Meluşa arasına kadar gelmişler. Ayakebir ile Meluşa (Kırıkkale) bildiğin gibi tümüyle Kıbrıslıtürk köyleri idi, karma köyler değildi. Geceleyin köylüler bazı traktör sesleri duymuşlar ya da şiro sesleri ve neler olup bittiğini merak etmişler.
Ertesi günü Ayakebir’den (Dilekkaya) iki Kıbrıslıtürk’ü gidip neler olup bittiğine bakmaları için bir arabayla oraya göndermişler. Bu iki Kıbrıslıtürk oraya gittikleri zaman, Aya ile Meluşa arasına Kiracıköylü Kıbrıslırum askerlerin bir mevzi yapmış olduklarını görmüşler. Ancak Kıbrıslırum askerler bunlara ateş açınca onlar da ateş etmişler, sonra da aracı tarlalara sürüp kaçmışlar, aracı tarlada bırakıp Aya’ya dönmüşler.
Sonra hiçbirşey olmamış. İkinci Harekat’ta Türk ordusu ilerleyip de bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra, bazı Kıbrıslıtürkler’e, bu bölgede savaş sırasında öldürülmüş olanları toplayarak gömmeleri emredilmiş. Bazı Kıbrıslıtürkler de sana sözünü ettiğim, Kiracıköylü Kıbrıslırumlar’ın kazdığı Aya ile Meluşa arasındaki mevziye topladıkları savaşta öldürülmüş Kıbrıslırumlar’ı gömmüşler.
Bazı Meluşalılar bu gömü yerini bildiği için zaman içinde buraya gelir ve altın yüzük ya da saat ararlarmış çünkü zaten buraya çok derin bir gömü yapmadıkları için kimilerinin eli, ayağı dışarıda kalmış.
Gömü yapılan bu mevzinin tam noktasını bilmem – bazı arkeologlara bu alanı geçenlerde gösterdim. İstersen sana da gösterebilirim. Böylece sen de araştırma yaparak bu mevzinin tam yerini bulabilirsin…”
Okuruma, “Meluşa adını çocukluğumdan beri duyarım, neden acaba?” diyorum. “Hiçbir zaman Meluşa’ya gitmedim, oysa Meluşa çok meşhur… Nesi meşhurdur Meluşa’nın?” diye soruyorum.
Okurum şöyle diyor:
“Meluşa üzümleri ve incirleriyle çok meşhurdu. Eskiden insanlar eşek arabalarını üzümle ve incirle yüklerler ve taa Gönyeli’ye kadar giderek üzümlerini ve incirlerini satarlardı. Meluşa aynı zamanda üzüm sirkesiyle de çok meşhurdu, köyde Meluşa sirkesi yapılırdı… Bazı çok önemli Kıbrıslıtürk işadamları, Meluşa çıkışlıdır. 1950’li yılların sonlarında Meluşa bazı “vur timleri”yle de meşhurdu. Tremeşe’den bir şahısla birlikte, bölgede 1958 ile 1964 arasında çok aktif idiler. Bunlardan birisi Avdellero’daki küçük kiliseye yapılan saldırıyı gerçekleştirmişti, sen de bunun hikayesini yazmıştın, ben bunu gazetede, senin sayfanda okumuştum. O yıllar “intikam” yılları olarak adlandırılabilir. Eğer bazı Kıbrıslırumlar, bazı Kıbrıslıtürkler’i kaçırmışsa ya da öldürmüşse, o zaman böylesi “vur timleri” de buna karşılık benzer eylemlere girişiyorlardı. Ancak bu bölgedeki “vur timleri”, 1964-74 yılları arasında aktif değildi, bölgede de fazla önemli bir şey olmamıştı. Bölgede meydana gelen tek önemli şey, bazı Kıbrıslırumlar’ın Arçozlu Yusuf Alçıcı Yusufoğlu’nu öldürmesi olmuştu. Bu olayın “intikamı” olarak emir üzerine bazı Kıbrıslıtürkler de bu bölgede bazı Kıbrıslırumlar’a saldırmışlar, bir Kıbrıslırum’u öldürmüşler, iki Kıbrıslırum’u da yaralamışlardı.
Meluşa’nın ünlü “tetikçileri”nden birisi yıllardır Londra’da yaşıyor ve çok hasta olduğu için Kıbrıs’a gelemiyor çünkü doktorlar onun uçağa binmesini yasakladılar. Bu ünlü “tetikçi”, 1950’li yıllarda bazı Kıbrıslıtürkler’in öldürülmesine de karıştıydı. Lefkoşa’da bir Kıbrıslıtürk polis, bir kıza aşık olduydu fakat kızın ailesi bu ilişkiye karşıydı. Çok fazla ayrıntı hatırlamam şimdi ama bildiğim, kızın ailesine kardeşi vasıtasıyla akrabaydı ya da dünürdü ve para karşılığı bu Kıbrıslıtürk polisi öldürmeyi kabul etmişti. Daha sonra Aya’dan Meluşa’ya gelip yerleşen bir kadının oğlunu da öldürmüştü aynı şahıs. Bu çocuğun adı Mustafa idi. Gene aynı bölgeden Mehmet adlı zengin bir Kıbrıslıtürk’ü de aynı şahıs öldürmüştü. Aslında onu kışkırtan, teşvik eden, onu ileri süren ve şımartan, Tremeşe’deki ahbabı idi…”
Okurumun anlattıkları tüylerimi diken diken ediyor… Ama şimdilerde bu “tetikçi” artık ölmek için bile Kıbrıs’a dönemiyor, çok hasta olduğu halde… Her kim ki masum insanları öldürmüştür, bunlar tuhaf biçimlerde bir şekilde en sonunda bedelini ödüyorlar – doğa onları cezalandırmanın bir yolunu buluyor her ne hikmetse…
Babası Meluşalı olan bir arkadaşım da bana Meluşa’yı “Kırıkkale” olarak adlandırmalarının nedenini açıklıyor: Kırıkkale, Türkiye’de silah üretimiyle ünlü bir yermiş – Meluşa’da da 1950’li yıllarda borulardan silah yapıldığı için oraya “Kırıkkale” denmiş.
İki gömü yeri hakkında bana bilgi veren okurumun daha anlatacakları var... Şöyle diyor:
“Halen Avustralya’da yaşayan yakın bir akrabam vardır… İkinci Harekat’tan sonra ailesini de alarak Larnaka’dan kuzeye geçti. Bir tek o değildi, başka Kıbrıslıtürkler de vardı, küçük bir konvoy şeklinde seyahat ediyorlardı. Lisi’ye (Akdoğan) geldikleri zaman, bazı Türk askerleri tarafından durdurulmuşlar ve bir süre bekletilmişler… Epeyi bir bekledikten sonra, geçişlerine izin verilmiş. Lisi’den geçerken, orada herhalde ya Vadili ya da Sindeli bir Kıbrıslıtürk’e neden durdurulup o kadar saat bekletildiklerini sormuşlar. Vadilili ya da Sindeli olduğunu tahmin ettiğim bu Kıbrıslıtürk sivil de kendilerine askerlerin bazı Kıbrıslırumlar’ı gömmekte olduğunu, bunun için durdurulduklarını söylemiş. Bu olası gömü yeri, Lisi’deki askeri kampın hemen dışındadır, askeri kantinin bitişiğindedir. Burası “askeri bölge” değildir çünkü askeri kampın içinde değildir, kampın dışındadır. Bu yeri geçen hafta gösterdim. Geldiğin zaman sana da göstereceğim. Bu yeri bilen akrabam sana söylediğim gibi halen Avustralya’dadır. Eğer tatil için buraya gelirse, ona da sorabiliriz. Sen de bu yeri araştırabilirsin…”
Bu okuruma yürekten teşekkür ediyorum çünkü bize çok değerli bilgiler verdi. Hemen bu ipuçlarını araştırmaya başlıyorum, bakalım bu iki olası gömü yeri hakkında neler öğreneceğiz. Derhal Lisili bir Kıbrıslırum arkadaşımı arıyorum, Kiracıköy’den (Atienu) ahbapları var – ondan Aya-Meluşa arasındaki okurumun sözünü ettiği mevzinin yerinin tam olarak nerede olduğunu öğrenmesini istiyorum. Hemen Kiracıköy’e gidiyor ve mevziyi kazan şahsı bularak harita üstünde çalışıyorlar, bana bu mevzinin koordinatlarını gönderiyor, ben de bu koordinatları Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkilileriyle paylaşıyorum. Bu mevzinin kimin tarlasının içerisinde, kimin tarlasının yanında bulunduğu hakkında Kıbrıslırum okurumun edindiği bilgileri de Kayıplar Komitesi yetkililerine aktarıyorum.
2 Ağustos 2013 Cuma günü de Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk üye yardımcısı Murat Soysal, Kıbrıslırum üye yardımcısı Ksenofon Kallis ve Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’la birlikte bölgeye gidiyoruz. Bu iki olası gömü yerini aktaran okurumu, bölgeden bir başka okurumla birlikte alıp bu iki yere gidiyoruz. Okurlarımla birlikte bu iki olası gömü yeri hakkında bilgi toplamak için araştırmalarımızı sürdüreceğiz ve öğrendiklerimizi gönüllü olarak Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşacağız.