AYAĞA KALKMA ZAMANI
Liderler New York’a gitti.
Aplıç ve Derinya meselesi ‘yılan hikayesi’ne döneli çok oldu.
Kermiya’da (Metehan) icat edilen ‘üçüncü şerit’ açıldı, lakin personel yetersizliğinden ‘part time’ çalışıyor.
Kentin iki belediye başkanı hazır, lakin başkent Lefkoşa’da yeni bir ‘araçlı geçiş noktası’ açılmasına dönük siyasi bir irade yok henüz.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ‘TL’nin dayanılmaz hafifliği’nden ötürü hayat zorlaştıkça zorlaşıyor.
İşletmeler patır patır kapanıyor.
Sınırlara yakın benzinciler güneyden gelen araçlara akaryakıt yetiştiremiyor ama esnafın çoğu siftahsız günler yaşıyor.
Kimsede para yok. Her şey pahalı.
Hükümetin elinde ‘sihirli değnek’ yok. Ufak tefek tedbirler ‘pansuman’dan öteye gidemiyor. Oysa ‘hasta’ sürekli kan kaybediyor.
Ankara’dan henüz ‘ekonomik paket’le ilgili bir sinyal gelmedi. Para akışı yok. Olup olmayacağını, olacaksa ‘musluk’ların ne zaman akacağını bilmiyoruz.
Adanın kuzeyi ‘suç cenneti’ konulu filmlere set olacak hale geldi. Tam bir ‘sorma gir hanı’… Kriminal olayların nicelik ve niteliği arttıkça artıyor. Toplum huzursuz. Polis yetişemiyor. Yargıdaki dosyalar raflara, tutuklu ve suçlular hapishaneye sığamıyor.
Suriye’de ‘filler’ tepişirken ‘çimenler’ ezim ezim olmaya devam ediyor ve Karpaz’a kuş uçuşu iki adım mesafede olup bitenlerin Kıbrıs adasına sirayet etmeyeceğinin garantisini kimse veremiyor.
Akdeniz’de büyük petrol tröstleri önümüzdeki 50, 100, hatta 200 yıllık karlarına kar katacak sondaj, kazı ve benzeri faaliyetler yürütüyor ve denizin dibindeki doğal zenginlikten ‘hep beraber’ yararlanmak yerine bitmek bilmeyen bir ‘it dalaşı’ başımızda sürekli tehlike çanı çalmaya devam ediyor.
BM Genel Sekreteri Guterres dünyaya ‘alarm’ mesajı veriyor, ‘dünyadaki gidişatın gidişat olmadığını’, örgütün reforme edilmesi gerektiğini söylüyor.
Dünyanın zengin birkaç bölgesi hariç, halklar, toplumlar ya da gruplar birbirini katletmeye devam ediyor.
İnsanoğlu 21’inci yüzyılda ‘uzlaşarak refah’ ya da ‘çatışarak fakirlik’ ikilemi arasında gidip gidip geliyor.
Birinci seçeneği tercih etmeyi başaranların yaşam kalitesi, huzuru yükseliyor.
İkinciyi seçenler ise çocukluk nedir bilemeden, gençliğini yaşayamadan, vücut ve aile bütünlüğünden mahrum, doğduğu topraklarda ölememe kaygısıyla yaşıyor ya da çok erken ölüyor, öldürüyor.
Bu lokal ve üniversal ahval ve şerait içerisinde Kıbrıs adasında yaşayanların artık ve mutlaka bir karar vermesi gerekiyor.
Uzlaşarak yaşam kalitesini artırmak mı, yoksa çatışarak felaket mi?
‘Garantörlerin toplantısında ne oldu acaba’ diye merak mı ettiniz?
Ben etmedim.
Tek bildiğim şu: Kıbrıslılar için zaman büyük bir hızla sona ermek üzere…
Şimdi ayağa kalkma zamanı. Federal çözüm için elden ne gelirse yapma zamanı. Liderlere ‘lider olun, anavatanların kuyruğundan kurtulun’ deme zamanı.
‘Umut’ yeşerecekse sokakta yeşerecek.