Ayıptır be!
Türkiye kamuoyu oldum olası Kıbrıs’ta olup bitenleri gerçekten umursamamıştır ya, hele şu son dönemde terördü, depremdi derken iyice koptuk gittik Kıbrıs’tan. Oysa iki gün sonra New York’ta kritik bir zirve gerçekleşecek. KKTC Cumhurbaşk
Türkiye kamuoyu oldum olası Kıbrıs’ta olup bitenleri gerçekten umursamamıştır ya, hele şu son dönemde terördü, depremdi derken iyice koptuk gittik Kıbrıs’tan. Oysa iki gün sonra New York’ta kritik bir zirve gerçekleşecek. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ile bir araya gelecekler. Türkiyeli haberciler ve okuyucular için hayli sıkıcı olan bu bilginin haber değeri olmadığını ben biliyorum da onların göz ardı ettiği şey, bu zirvenin gerek ada halkları, gerek Türkiye, gerek bölge açısından önemi ve değeri…
Ne yazık ki Eroğlu ve Hristofyas, toplumlarının acil çözüm talepleri karşısında tuhaf biçimde zamana oynamayı, top çevirmeyi tercih ettiler bugüne kadar. Oysa gözleri körleşmemiş herkes biliyor ki adadaki tüm sorunların kaynağında 40 yıldan fazladır devam eden çözümsüzlük siyaseti yatıyor. Kaybedilen her fırsatta biraz daha kalıcılaşan bölünme, toplamda bir buçuk milyonu bulmayan nüfusuyla Kıbrıs için ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların temelini oluşturuyor. Birleşik Federal Kıbrıs’ın gerek kendi içinde, gerek bölgede yaratacağı sinerji aslında herkesin çıkarına olmasına rağmen statükocu anlayış Nuh diyor peygamber demiyor!
İnsanların hayatları, gelecekleri ve umutları üzerine yapılan şakaları herhalde hiç kimse sevmez. Ama her şey şaka gibi aslında!
2003’ten 2009’a kadar geçen süreçte Kıbrıslı Türklerin sözde kazanımlarının tehdit altında olduğu yönündeki Türkiye’de de karşılığını bulan sahtekâr propaganda kelimenin tam anlamıyla “tuttu”.
UBP başta olmak üzere Kıbrıs sağı, Türkiye’deki işbirlikçilerinin desteğini de alarak Kıbrıslı Türklerin egemenliğinin tehdit altında olduğu argümanını ustalıkla işlediler.
Onların tezine göre KKTC’nin varlığı tehdit altındaydı ve her ne olursa olsun KKTC’nin uluslar arası tanınmışlığını sağlamak öncelikli siyasi hedefti. Nitekim 2. Cumhurbaşkanı Talat’a karşı malum çevrelerce yürütülen saldırıların özünü “egemenlik ve KKTC’nin tanıtılması” oluşturuyordu.
Kıbrıs sağının ve Türkiye’deki hempalarının zekâmızı küçümseme gibi kötü bir alışkanlıkları var. Onlar “çabuk unutma” vasfımızdan yararlanmayı pek seviyorlar. Ve akıllara zarar bir pişkinlikle, kendilerini hayatın gerçeklerine adapte edebilme becerisini gösteriveriyorlar.
21.12.2005 tarihinde “Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası” çıkarıldığında Kıbrıs Türk sağı ve onların her dediğine gözü kapalı inanmakla malul Türkiyeli iş birlikçileri kıyameti kopartmışlardı.
Arşivler ortalık yerde duruyor, isteyen açar bakar. AİHM önünde biriken ve Türkiye’nin milyonlarca Euro tazminat ödemesine yol açacak sayısız dava karşısında KKTC’de bir mal tazmin komisyonunun oluşturulması fikri bile Kıbrıs sağını ve Türkiye’deki hempalarını çıldırtmaya yetmişti.
Aslında KKTC “devletinin” ve hukukunun uluslar arası planda meşrulaşmasını da getirecek, aynı zamanda milyonlarca Euro’luk tazminat yükünü hafifletebilecek bu uygulamaya en sert tepki UBP’den gelmişti.
Çok iyi hatırlıyorum, malum güruh “kanla aldığımız!” her şeyi mal tazmin komisyonu aracılığıyla geri vereceğimizi, bunun siyaseten tasfiye olduğunu ve iktidara gelir gelmez ilk iş olarak bu yasayı iptal edeceklerini söylüyorlardı…
UBP işi daha da ileri götürerek, 2006 yılında yasanın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine kadar taşımıştı. Gerçi yüzlerinin kızaracağını hiç zannetmiyorum ama Talat ve CTP’yi linç kampanyasının parçası olan bu “show”a Türkiye’den katılan merkez medyanın “büyük” gazeteleri iştahla destek vermişler; Talat ve CTP’ye hiç de nazik olmayan ifadelerle saldırmışlardı.
Taahhüt son derece açık ve netti: UBP iş başına gelir gelmez bu yasayı iptal edecekti.
Şimdi UBP Hükümeti, karşısında onu baskılayan hiçbir güç olmamasına rağmen “Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasasının” geçerlilik süresini iki yıl daha uzatmak üzere harekete geçti. Şaka gibi değil mi?
Herhalde UBP Hükümeti’nin Talat ve CTP’den değilse bile Kıbrıs Türk ve Türkiye kamuoyundan özür dilemek gibi bir yükümlülükleri olmalı. Açıkça çıkıp “Biz sizi aldattık, aslında CTP ve Talat döneminde çıkarılan bu yasaya hiçbir zaman karşı olmadık. İşte şu anda da bizi zorlayan hiçbir muhalif unsur olmamasına rağmen bu yasanın geçerlilik süresini iki yıl daha uzatıyoruz. Özür dileriz” demeliler.
Bununla da bitmiyor. Daha üç hafta önce “Gençlerimiz Rum pasaportuyla (!) kandırılıyor” diye Ankara’da Türkiye kamuoyuyla kafa bulan ve burnuna kendisinin taşıdığı Rum pasaportu (!) dayandığında sus pus olan “sözde” KKTC’nin Dışişleri Bakanı Özgürgün bu hafta yeni bir bombayı patlatıveriyor.
“Sözde” ifadesi kimseyi kızdırmasın! Zira bu ifadeyi kullanma nedenim, bizzat Sn. Dışişleri Bakanı’nın ifşaatına dayanıyor. “Sözde” KKTC’nin Dışişleri Bakanı habercilerin önüne çıkıp, “New York zirvesinde sonuç ne olursa olsun, çözümden kim kaçarsa kaçsın sonuçta kimsenin KKTC’yi tanıtacağı falan yok” diyor. KKTC’nin egemenliği ve tanınması taahhüdüyle işbaşına gelen bir hükümetin pek sayın bakanı eğer “Kimse KKTC’yi tanıtacak falan değil” diyorsa, otomatikman kuzeydeki oluşumun uluslararası geçersizliğini ikrar etmiş, devleti “sözde” konumuna sokmuş olmuyor mu?
Şaka gibi değil mi? Talat’ın karşısına dikilip arsızca “KKTC’yi tanıtın” diye yakasına yapışmakta sakınca görmeyen zihniyetin bir mensubu şimdi çıkıp gözümüzün içine baka baka “Kimse KKTC’nin tanınmasını isteyemez” demeye getiriyor… Hayır, hayır! Demeye getirmiyor! Basbayağı bunu söylüyor!
2005’te mal tazmin yasasına ilişkin sahtekârca iddialara bol bol yer veren Türkiye “merkez medyası” inanılmaz bir pişkinlikle şimdi UBP’nin bu yasayı iki yıl daha uzatma girişimi karşısında tek kelime etmiyor! KKTC Dışişleri Bakanı’nın açıklaması ise yok hükmünde sayılıyor!
Ayıptır! Vallahi ayıptır!
* * *
31 Ekim Pazartesi günü Kıbrıs’ın kuzeyinde hayat duracak. Sendikalar, Sivil Toplum Kuruluşları ve Siyasi Partilerin katılımıyla Kıbrıslı Türkler bir kez daha “imha planına” karşı seslerini yükseltecekler. Türkiye medyasının acar temsilcilerinin gözü yine “falsolu pankart” arayışında olacak elbette. Keşke “falsolu pankartlara” karşı kartallaşan gözler, Kıbrıslı Türklerin taleplerine karşı da aynı keskinlikte davranabilse… Heyhat!
* * *
Kıbrıslı Türk ressam Hüseyin Özinal’ın yeni sergisi “Yaşamın Ucuna Yolculuk” Naci Talat Vakfı’nda açıldı. Hüseyin Özinal, Kıbrıslı Türklerin yüz akı sanatçılarından biri. Hafta boyunca gezilebilecek bu sergiyi kaçırmayın derim. Hem yaşamın kıyılarına sanatsal bir yolculuk yapmak hem de Kıbrıslı Türklerin sanatsal “varoluşunu” güçlü biçimde hissetmek için.