1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Aynılaşmaya yenik düşmek!
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Aynılaşmaya yenik düşmek!

A+A-

‘Bölgecilik’ konusunda önde gelenlerden değilim… Veya başka bir anlatımla 74 öncesi doğduğum yer dendiğinde kendinden geçen, geçmişe duyulan özlemin doruklara çıktığı kişilerden de değilim… O günlere o kadar bağlı kalanlardan değilim, hayatımın sadece 11 yılının orada geçtiği bir geçmişi, 44 yıla tercih etmem. Belki çok katı bir düşünce gibi gelebilir bu anlatım ama doğduğum yeri özlemek başka bir şey, anıların çoğunun toplandığı bir süreci kısa bir sürece tercih etmek mantık olarak da doğru gelmiyor bana…

Limasol (Leymosun)u özlerim, hatırladığım anıları zaman zaman düşünür, anlatmaya çalışırım yanımda olanlara ama geçmişin yaşanmışlıklara ve yaşanacaklara galip gelmesini de istemem.

Geleneksel Leymosunlular Pikniği’ne bile sanırım iki kez katıldım. Bunun da nedeni kendi yurdumdayken, (doğduğum yerde olmasam bile) başka bir ülkedeymişim gibi bir araya gelmeyi hatırlattığı için her sene gitmek istemiyorum. Şöyle de düşünüyorum; Eğer birbirini görmek istiyorsa Leymosunlular, Baflılar, İskeleliler ve başka bölgeliler, senede bir günü beklemeyebilirler diye düşünüyorum.

***

Tabii ki doğduğun, büyüdüğün yeri unutmamak, anıları hatırlamak ve aktarmak çok önemli ama o günlerde kalmak ve o günleri kendi ülkendeyken başka yerlerde yaşıyormuş gibi yaşamaya çalışmak çok da yaşanılası gelmiyor bana…

***

Dünyada çok insan yer değiştiriyor… İster kendi isteğiyle isterse zorunlu olarak… Kendi ülkenden çıkıp başka yerlere gittiğinde ülkeni belki evinde yaşatabilecek kültürü de beraberinde götürebilirsin ama o gittiğin yerin kültürüne ve yaşam tarzına da uyum göstermek zorundasın eğer o toplumla barışık yaşayabilmek isteğin varsa… Aksi takdirde metropollerde görüldüğü gibi geldiği ülkenin küçük örnekleri çıkar ortaya ve o bölgelerde çoğu zaman gettolar modeli yaşamak durumunda kalırsın.

***

Kıbrıs için düşünecek olursak Kıbrıs dışından gelenler için de söylediklerim geçerli… Normal bir nüfus politikası olsa gelinen ülkenin kültür ve yaşam tarzı benimsenebilir. Ancak o normalliği burada göremediğimiz için biz başka ülkelerden gelenlerin düzenledikleri günlerden etkilenip ‘buluşma günleri”, ‘piknik günleri’ gibi günler düzenleme durumunda kalıyoruz.

Bu uygulamalar da “siz güneyden geldiniz, biz kuzeyden” aynılaştırmasını gayet de mantıklı kılar ki ben bu benzetmenin dışında kalmak istiyorum.

***

Leymosun’u yaşamak istiyorsak gidelim yerinde yaşayalım, Baf’ı, İskele’yi özlemişsek gidip yerinde özlem giderelim ama sanki de dünyanın bir ucuna gitmişiz de gidip görmek çok zormuş, gidip de dönmemek varmış gibi bir varsayımla o doğduğumuz yerleri güneyden alıp kuzeye getirmeye çalışmanın çok doğru olduğunu düşünmüyorum.

Bu uğraşlar içine girmek sanki de bölünmüşlüğü resmileştirmeye, kabullenmeye götürüyormuş gibi geliyor bana… Halbuki henüz umut ölmedi. Ben çok uzun zamandır kaybetmediğim umudumu hep koruyorum. Elbet bir gün… Belki yarın değil ama o gün gelecek. Yeter ki biz Kıbrıslılar olarak bunu isteyelim.

Yerlerimiz değişmiş olabilir ama henüz Kıbrıs’tayız… (Kıbrıs’ta kalanlar için söylüyorum tabii…) Karadenizlilerin, Hataylıların haklı olarak düzenledikleri piknik günleri uygulamalarını Leymosunlular, Baflılar, İskeleliler gününe çevirmenin anlamı yok.   

 


 

Canavarlar yükseliyor

ff-017.jpg

Yeni emirname geçtiyse de eskiden kalan izinli apartmanlar çıkmaya devam ediyor Girne’de… Ne 7 kat, ne de 5… 10 katlar yükseldikçe yükseliyor çünkü onlarca 10 katlı izinli bina var… Çıktıkça çıkıyor… Fotoğraftaki gibi… Bir tane de değil, yan yana 10 katlar… Bir zamanlar Restoran hizmeti veren Little Arif diye bilinen yeşillikler içindeki tek bir restoran binasının yerinde… Fastfood’lara yenik düşen bir zamanda uzun yıllar yıkık dökük bir bina halinde kalan restoran, sonunda dönemin canavarlarının ayakları altında ezilip gitti. Girne Sosyal Konutlar mahallesinde yükselen kocaman dev binalar kompleksi… İlk bakışta göz alıcı, muhteşem, vay be!! dedirten yanıltıcı bir beğeni içine girebilirsiniz ancak öyle değil. O mahallede oturanlar, evinin üzerine düşen güneşin ışınlarının sıcaklığını artık duyamayacak olanlar ne hissediyor acaba!.. Binalar bitince oradaki trafik, kanalizasyon problemi, çöp sorunu, kalabalık, keşmekeş, yolların yetersiz kalması ve başka dertler… Olan oldu, torba doldu. İzinler alındı madem, doldukça dolacak daha… Hemen hemen sonu belli ama tüm izinler betona dönünce Girne’nin bitik hali daha da somut çıkacak ortaya…  

 


 

“Haaa gazino, gazino…”

KKTC tanındı. İngiltere’de okuyan öğrenciler arası iletişim;
Sen nerelisin?
Kıbrıs.
Ha, Greek!
Yok hayır, Kıbrıs’ın kuzeyinden… Kıbrıslıtürk…
Haaa, gazino, gazino…
Nasıl, iyi tanıtıldı değil mi!
İngiliz de İspanyol da, diğerleri de… Kıbrıs’ın kuzeyi… “Haa, gazino gazino”

 


Karşılığını beklemek…

“Girne yolunu Karayolları Dairesi’ne bedelsiz olarak ben yaptım, işçilik gideri gibi çeşitli birçok gideri almadım. Ekiplerim kamu yararı olsun diye gece gündüz çalıştı. Bunlar söylenmiyor, olumsuzluklar söyleniyor.” Dağ yolunda kazalarıyla meşhur! Tüfekçi inşaatın direktörü böyle konuşuyor ve ekliyor; “Yollarda dört yüz tane arabam, 1000 tane çalışanım var. Senede bir kaza olması normal değil mi?” Tüfekçi, işte bu şöhret yaptığı! kazalarda devlete düşük maliyetli iş yapmasının ayrıcalığını bekliyor şimdi… Kullandığı kelimelerin anlamı bu.


 

Ansızın Yükseliveren Kişiler Pek Beğenilirler. Ama Toprağa Hızla Basın Bir Kere, Tozun, Samanların, Tüylerin Yükseldiğini Göreceksiniz.

Robert D. HARE   

 

 

 

Bu yazı toplam 1581 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar