1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Ayşaba ve Barcelona
Ayşaba ve Barcelona

Ayşaba ve Barcelona

Hellimli Demokrasi ekibi olarak, geçen yıl Kalavaç köyüne bir ziyaret yapmayı hedefliyorduk. Tam ziyaret yapacağımız gün, öyle bir fırtına çıktı ki, bu havada çekim olmaz deyip evlerimize döndük. Geçtiğimiz hafta yine kötü hava koşullarına rağmen; “

A+A-

 

 

 

Hellimli Demokrasi ekibi olarak, geçen yıl Kalavaç köyüne bir ziyaret yapmayı hedefliyorduk. Tam ziyaret yapacağımız gün, öyle bir fırtına çıktı ki, bu havada çekim olmaz deyip evlerimize döndük. Geçtiğimiz hafta yine kötü hava koşullarına rağmen; “Bu sefer kar da yağsa taş da yağsa gideceğiz” dedik ve Kalavaç seferimizi gerçekleştirdik. Köye vardığımızda bizi son derece cana yakın şekilde karşılayan, köy muhtarı Ömer Meraklı ve eşi Behiye Hanım, Kalavaç’ta gerçekleştirdikleri projelerini gururla gösterdiler. Köylüler arasından yaşlı bir teyze bizi görünce yanımıza geldi, “Napan ya hellimli oğlum?” dedi. “İyiyim deyze, sen nasılsın?” dedim. “Ben da eyiyim... Biz seni geçen sene beklerdik... Nerelerde galdın böyle?” dedi. Teyze geçen yıl köye gelemeyişimizi unutmamış. Belli ki beklemiş de... Bazen size göre basit bir meteoroloji ertelemesi olan bir olay, bir başkasına göre 1 yıldır gerçekleşemeyen bir beklenti olabiliyor. Bu ülkenin insanına, “Geleceğim!” deyip de gel(e)memek veya “Yapacağım!” deyip de yap(a)mamak reva değildir. İşte bu yüzden geçen seferki mahçubiyetimizin de rövanşını almak için kötü hava koşullarına rağmen, hatta, neredeyse kar yağışının olduğu bir soğuk havada “pataniyalarımıza” ve atkılarımıza sarınıp Kalavaç’a gittik...   

 

EFSANELER KÖYÜ

 

Muhtar Ömer Meraklı gerçekten bambaşka bir dünya yaratmış. Kalavaç’ta yaratılan bu mucizenin sihrini “özünü yitirmeden modern olmak” başlığı altında özetliyor muhtar. Köy meydanındaki evlerin restore edilmesi, köye su getirilmesi, köydeki kültürel değerlerin korunup envanterinin çıkarılması gibi bir sürü alışkın olmadığımız ve takdirden ne diyeceğimizi şaşırdığımız icraatlar... Kıbrıs’ın eski günlerinden bahsederken muhakkak sarf edilen cümlelerden bir tanesidir: “Biz eskiden kapılar pencereler açık yatırdık”. Kalavaç, bu anıyı ya da ideali günümüzde de yaşatan bir köy. Kimse kimseye yan gözle bakmıyor. Muhtar Ömer Meraklı’nın iddia ettiği ve gözlerimle görmeden inanmadığım bir başka özellik ise köyde yediden yetmişe herkesin bir üretim faaliyeti içinde oluşu. Genci, yaşlısı herkes zeytin toplamaya gidiyor. Hanımlar nefis börekler yapıyor, yaşlı teyzelerden yürüyemeyecek olanlar bile oturdukları yerde ya tente örüyor ya da halı işliyor. İnsanlar hem harıl harıl çalışıyor hem de mutlu! Lefkoşa’da, Girne’de, Mağusa’da pek şahit olabileceğimiz bir manzara değil bu! “Özümüzü yitirmedik” diyor muhtar... Onları gördükçe insan, kendi özünü özlüyor! Fanatik bir Lefkoşalı olarak, ilk kez Lefkoşa’ya ihanet ediyorum ve soruyorum: “ Buralarda kiralık ev bulabilir miyim?”. Köyün sokaklarında dolaşırken; her kapıdan, huzur, size selam veriyor. Her muhabbetten samimiyet taşıyor.

 

GÖZLERDEKİ IŞIK

 

Kalavaç sokaklarında ropörtaj yapacak birini arıyorum. Tam karşıdan en az doksan yaşında bir teyze koşar adım üstüme doğru geliyor. “Selamlar deyzeciğim, 1-2 soru sorabilir miyim?” diyorum. “Şimdi biraz işim var ay oğlum...” diyor. Kendi kendime, “Doksan yaşında teyzenin ne işi olacak?” diye merak edip, soruyorum. “Daha keçiciklere bakacam, zeytine gidecem, dezgaha girip halı işleycem, tente örecem ve bir lase da Ayten Aba’ndan geçecem.” diyor. Teyzenin ismi Ayşe, nam-ı diğer Ayşaba. Benim şaşkın bakışlarım arasında dediklerini tek tek yapıp bitiriyor ve ancak bunları yapıp bitirdikten sonra bizimle konuşuyor. Hem avukatlık, hem reklamcılık, hem de TV sektöründe birçok genç insan tanıyorum; hayattan zevk almayan, ümitsiz ve çaresiz rutinlerin içine hapsolmuş... Birçoğunun gözlerinde 90’lık Ayşaba’nın gözlerinde parlayan enerji yok. Ayşaba’nın evine bakıyorum; küçücük bir ev. Duvarlarda çocuklarının ve torunlarının resimleri var. Yeni nesillerin meraklısı olduğu hiçbir lüks kırıntısı yok. Hatta televizyon bile yok. İnsan, ister istemez kendi hayatını ve hayata dair beklentilerini sorguluyor. Bu kadar sade bir yaşam, bu kadar renkli ve huzurlu bir hayat mümkünken, biz her gün ne için koşuşturuyoruz? Şehirlerin “modern horoz güreşlerinde”, kapitalizmin “kör dövüşünde” ne uğruna hayatlarımızı harcıyoruz?

 

Kalavaç ziyareti üzerinde kafa yormaya devam ederken, geçtiğimiz Cumartesi gecesi tüm dünyanın izlediği maçı, El Classico’yu, Real Madrid-Barcelona maçını izliyorum. Real Madrid’in, bir dünya para harcayarak kurduğu takımına karşılık, neredeyse tüm futbolcularını alt yapısından yetiştiren Barcelona’nın tartışmasız üstünlüğüne şahit oluyorum. Barcelona üçüncü golü atıyor, aklıma Kalavaç muhtarı Ömer Meraklı’nın sözleri geliyor: “Biz burda ne yaptıysak özümüzü inkar etmeden yaptık.” Barcelona’nın başarısı da, Kalavaç’ın başarısı da aslında modern uygulamaları, kendi öz değerleriyle iyi bir şekilde harmanlamalarında gizli... İster dünyanın en iyi takımı olun, ister dünyanın en güzel köyü... Önemli olan özünüzü inkar etmemek...    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 3059 defa okunmuştur