Ayyanni’den bir çocuk iskemlesi... Ambeligu’dan bir beşik… - 4 –
Çok değerli arkadaşımız Kiriakos Yeorgiu Köfteros, Digomo’dan göçmen olarak gittiği Ayyanni’de 1975’te bulduğu dolabı, insani bir jestle sahiplerine iade etmenin yanırısa, bu dolabı almaya giden Ayyanni (Aydın) Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Cemal Dermuş ile dolabın sahiplerinin torunu olan Öcal Dallı’ya bir de çok eski çocuk sandalyesi veriyor. Bu çocuk iskemlesini de Ayyanni’de bulup koruma altına almış...
Çocuk iskemlesinin fotoğraflarına bakacak olursak, yalnızca oturma yerindeki hasır kısım yıpranmış... Tahta bölümlerde oymalar var... Bu oldukça ilginç çocuk iskemlesinin de tamir edilmesi gerekiyor ancak Kiriakos, ahşap bölüme dokanılmaması gerektiğine işaret ediyor...
Kiriakos’un babası Yorgis, Kambos’tan Ayyanni’ye 1975 yılının Kasım ayında gitmiş... Kiriakos’un annesi Maria da, eşine katılmak üzere 1976 yılının ilkbaharında Kambos’tan Ayyanni’ye gitmiş. O günlerde hükümet Ayyanni’de köyü güvenlik altında tutabilmek için bir “turkobullo” (desteban) göndermiş oraya. Kiriakos’un babası da Ayyanni’ye 1975’te ilk gidenler arasındaymış... Yaşayacağı evi seçtikten sonra, bir şekilde evleri dolaşarak geride bırakılmış eşyalar arasından kendi işine yarayabilecek olanları alıp orada yaşayacağı eve götürmüş. Kiriakos’un anlattıklarına göre Ayyannililer yanlarında taşıyamayacakları şeyleri civar köylerden Kıbrıslırumlar’a satmaya çalışmışlar ve çoğu mobilyalarını satabilmişler. Kiriakos’un inancına göre, üzerinde ay yıldız olduğu için dolabı kimse almak istememiş... Böylece Kiriakos’un babası bu dolabı alıp kullanmış ve sonuçta aile bu dolabı koruyarak, sahiplerine iade edilmesini sağlamış bizim de yardımlarımızla...
Bu yüzden Kiriakos’a ve ailesine bu insani jestlerinden ötürü müteşekkiriz... Keşke herkes onlar gibi davranabilse, empati yapabilse... Hele de toplumlarımız arasında gerginlik yaratılmak istenen bu dönemde, böylesi insani jestlere o kadar çok ihtiyaç var ki...
AMBELİGU’DAN BİR BEŞİK...
Kiriakos Yeorgiu Köfteros’un evinde bir de tarihi beşik var: Ambeligu’dan bir Kıbrıslıtürk ailenin, annesi Maria’ya hediye ettiği bu beşikte hem Kıbrıslıtürk bebekler, hem Kıbrıslırum bebekler uyumuş... Kiriakos, bu beşiğin fotoğraflarını gönderiyor bana ve öyküsünü de anlatıyor. Kiriakos şöyle diyor:
“Beşik böyle... Sanırım hala bu tarz bebek yatakları vardır... Sanırım bunları Kıbrıslı demirciler üretmekteydi vakti zamanında... Demirden yapılmıştır. Üzerinde kaynak yeri yoktur... Bu beşik sağa ve sola doğru sallanabilir.
Bu beşik, Kambos’ta ailesiyle birlikte yaşayan Ambeligulu bir Kıbrıslıtürk kadına aitti... Onun çocukları büyümüş, yetişmiş olduğu için bu beşiği annem Maria’ya vermişti... Annem ya da babam bunu satın aldıklarını söylemediler, tahminim çok iyi işbirlikleri ve ilişkiler vardı çünkü komşuydular.
Bu Kıbrıslıtürk kadının eşi şöfördü ve çam kütükleri taşımaktaydı... Belki kaç çocukları olduğunu öğrenebilirim...
Benim abim 1947 yılında dünyaya gelmişti ve sonra da dört çocuk daha dünyaya geldi ailemizde, 1960 yılına kadar ve beş kardeş, tümümüz bu beşiği kullandık. Burada altı çizilmesi gereken nokta, çocuklar Rum olsun, Türk olsun, Hristiyan ya da Müslüman olsun, ilk iki yaşlarını bu beşikte geçirmişlerdi... Bu bebekler büyüyüp yetişkin birer erkek olduklarında 1974’te Limnidi’de, Selemani’de (Süleymaniye) ve Lefke’de belki de birbirlerine ateş etmekteydiler...
Annem bizlere Ambeligulu o güzel kadının kendi bebeklerine söylediği ninnileri anlatırdı...”
Kiriakos bu beşiğe de gözü gibi bakıyor... Çünkü bu beşikte hem Kıbrıslıtürk, hem Kıbrıslırum bebekler uyumuş, uyanmış, kollarını annelerine uzatmışlar, acıkınca ağlamışlar, annelerinin yüzü beşiğin başında belirince sevinçle guğuldamışlar...
Ona bu hatıraları ve fotoğrafları bizimle paylaştığı için çok teşekkür ediyoruz...
“Srebrenika’daki zulüm, bizleri şoke etmişti...”
İskoçyalı Adli Araştırma Görevlisi Robert McNeil, Srebrenika katliamına ilişkin anımsadıklarını Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BALKAN INSIGHT’a verdiği bir röportajda anlattı ve Srebrenika’da gördükleri karşısında şoke olduklarını belirtti.
Balkan Insight’ta 23 Temmuz 2021 tarihinde Irvin Pekmez imzasıyla yer alan bu yazıyı, okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Irvin Pekmez, şöyle yazıyor:
*** Robert McNeil, Srebrenika katliamlarında kurbanların bedenlerini inceleyerek kanıt toplamak üzere görevlendirilmiş olan ilk uluslararası uzmanlar arasındaydı ve o zaman gördükleri, şimdiye dek onu rahatsız ediyor.
*** İskoçyalı adli teknisyen Robert McNeil, 1996 yılında Bosna-Hersek’e gitmişti, Srebrenika katliamlarının gömülü olduğu ilk toplu mezarların bulunmasından hemen sonraydı bu...
*** Savaş sona ereli çok olmamıştı ve McNeil de çatışmanın kokusunu alabildiğini, çevresindeki acıların boyutunu hissedebildiğini hatırlıyor...
*** McNeil, Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından bir araya getirilen bir araştırma ekibinin parçası olarak çalışmak üzere Bosna-Hersek’e gitmişti – Srebrenika’da Boşnak Sırp kuvvetlerin bir yıl önce Temmuz ayında bir dizi katliamla öldürmüş olduğu 7 binden fazla erkek ve oğlan çocuğun öldürülmeleriyle ilgili kanıt toplamak üzere gitmişti Bosna-Hersek’e.
*** “Savaş sona ermiş olmasına karşın yine de Tuzla yakınlarındaki Kalesiya yakınında zaman zaman çatışmalar yaşanmaktaydı, burada geçici bir morg oluşturulmuştu. Bazı durumlarda bölgeden ayrılmamız gerekiyordu çünkü çalışmalarımıza müdahale etmek isteyen bazı insanlardan tehditler almaktaydık” diye konuşuyor McNeil...
*** Geçici morg, geçmişte giysi fabrikası olan bir binada kurulmuştu, McNeil burasının iç karartıcı bir yer olduğunu hatırlıyor. Sular akmıyormuş, elektrikler sınırlıymış, temizlik bir sorunmuş ancak en önemli sorun her gün çok sayıda ölü insanın naaşlarıyla karşı karşıya bulunan adli araştırmacıların kendilerini içinde buldukları bu durummuş... “Çok kısa sürede her tarafta ölü bedenlerle çevrilmiştik... Ancak titiz ve detaylı otopsiler yapmamız önemliydi çünkü savcılar için toplayacağımız kanıtlar, tartışmasız kanıtlar olmalıydı” diyor...
*** “Ben, büyük yaraları bulup bunları kayıt altına geçirmeye alışkındım ancak kurbanlarda açılan yaraların zalimliği, hepsimizi de şoke etmişti... Erkek kurbanlar dövülmüş, bıçaklanmış ve coplanmıştı, kurşuna dizilmeden önce... Pek çoğunun gözleri bağlanmış, elleri çok sıkı biçimde arkalarında ince telle bağlanmıştı... Bizler çok iyi bildiğimiz bilimsel prosedürleri uygulamaktaydık. Ancak zaman zaman objektifliğimi kamçılayıcı durumlarla karşı karşıya kalmaktaydım...” diyor McNeil...
*** Ancak daha sonraları McNeil, Boşnak Sırp kuvvetlerin bu katliamları gizleme girişimleriyle kurbanları gömdükleri mezarları kazarak bunları ikincil toplu mezarlara transfer ettikleri büyük ölçekli örtbas operasyonlarıyla karşı karşıya olduklarını anlayacaktı.
*** Bu süreçte bazı kurbanların bedenleri, ağır iş vasıtaları tarafından parçalanmıştı, bu vasıtalar toplu mezarları boşaltmakta kullanılıyordu ve vücut parçaları farklı ikincil mezarlarda her tarafa saçılıyordu. Bu da adli araştırma ekibinin 17 bin vücut parçasıyla başetmek zorunda kalacakları anlamına geliyordu.
*** “Pek çok aynı kurbanın beden parçaları, birden fazla sayıda mezara gömülmüştü – bu, kurbanların aileleri için korkunç birşeydi ve bizlerin de onların vücut parçalarını bir araya getirip tekrar o vücudu bir bütün haline getirmemiz de yıllarımızı alacaktı” diye konuşur McNeil...
*** Topladıkları adli kanıtlar, Uluslararası ceza Mahkemesi savcıları için önemliydi çünkü bu kanıtlar, Serbrenika’da Boşnakların sistematik biçimde öldürülmüş olduğunu kanıtlıyordu ve adli ekip de, pek çok kurbanın benzer yaralara sahip olduğuna dikkat çekmekteydi.
*** McNeil, “Beden parçalarını dikkatli biçimde bir araya getirip bir bedeni yeniden oluşturduğumuz zaman, ölüm nedeninin ne olduğunu ya da en akla yakın ihtimalin ne olduğunu ortaya koyabiliyorduk” diyor. “Kurbanların bedenlerinden çıkarılan giysiler adli biçimde inceleniyor, temizleniyordu ve kurbanın son anları hakkında bir resim oluşturulmasına yardımcı oluyordu... Adli röntgen çekimleri de, kurşunların izlediği yol ve bulundukları nokta hakkında daha net resimleri ortaya koyan bir araçtı, ayrıca ölüm öncesi yaralar, örneğin kırık kemiklerle ilgili de daha net resimler ortaya koyuyordu...”
*** Uluslararası Kayıp Şahıslar Komisyonu tarafından yürütülen DNA analizleri de, pek çok kurbanın nihayetinde kimliklendirilmesini sağlamaktaydı.
*** McNeil, Britanya’dan, İskoçya’dan ve yurtdışından adli ekiplerle 1996 ile 2009 yılları arasında birlikte çalışmıştı – Britanya ve İrlanda’da terörist saldırılara ilişkin fiziksel ve bilimsel kanıtlar sağlamaktaydı, aynı dönemde gerek Balkanlar’da, gerekse Afrika’da savaş bölgelerinde insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve soykırımla ilgili olarak da bu ekiplerle birlikte çalıştı.
*** McNeil ayrıca Birinci Dünya Savaşı esnasında Fransa’da öldürülmüş olan Britanyalı ve Avustralyalı askerlerin kimliklendirilmesine yardımcı oldu, 2004 yılında Taylanda’da yaşanan tsunami esnasında hayatını yitiren kurbanların kimliklendirilmesinde de çalıştı.
*** Bosna’da edindiği bilgileri, çeşitli ülkelerde yürüttüğü adli misyonları esnasında karşılaşmış olduğu başka ülkelerden uzmanlara da aktarmış McNeil...
*** “DNA analizinin geliştirilmesi ve Bosna-Hersek’teki prosedürlerin ilerletilmesi, tüm dünyada standartların iyileştirilmesine neden oldu. Bosna’da geliştirilen adli otopsilere ilişkin bazı protokollar da – ki bunlar toplu katliamlarla ilgilidir – günümüzde Birleşik Krallik’ta kulanılıyor, örneğin 2005’in Temmuz ayında Londra’da yaşanan terörist saldırı ardından bu protokoller kullanılmıştı” diye anlatıyor McNeil.
*** McNeil, “Tüm dünyada Bosna’da elde edilen bilgiler üzerine çeşitli bilimsel araştırmalar yazılıp yayımlanmıştır” diyor...
*** McNeil, deneyimleri ardından travma sonrası stress bozukluğunun bir tür hafif versiyonunu yaşamış ve emekli olduktan sonra, bu stress bozukluğuyla başetmek üzere kariyeri boyunca gördüklerinden hareketle resimler yapmaya başlamış. Yaptığı resimleri eğitim kurumlarına bağışlıyor ve umuyor ki bu resimler, insanları Bosna savaşı sırasında neler yaşandığına ilişkin soru sormaya teşvik edecektir...
*** 2014 yılında Bosna’ya geri dönmüş ve Srebrenika Anı Merkezi’ni ziyaret etmiş – burada katliamlarda öldürülmüş olan kurbanlar gömülmüştü, duygulanmış ve soluksuz kalmış bu duygularla... “Taşa oyulmuş 6 binden fazla kurbanın isimlerini görünce, onların aileleri için gözyaşı döktüm... Bosna’da çalıştığım süre boyunca bu kurbanları sadece mezarlarına verilmiş numaralardan biliyordum... Şimdi ise en sonunda isimlerinin onlara geri verilmiş olduğunu görmek son derece duygusaldı. Çok etkilenmiştim ancak aynı zamanda tarih boyunca en büyük adli araştırmanın bir parçası olarak çalışarak bunda küçük bir rol oynamış olmaktan da kendimle gurur duydum” diyor McNeil...
*** Günümüzde McNeil, İngiltere hükümetinin desteklediği bir örgüt olan Birleşik Krallık Srebrenika’yı Hatırlıyor örgütüyle birlikte çalışıyor, anma toplantıları yapıyorlar ve eğitim programları ortaya koyuyorlar, Bosna-Hersek’te savaş dönemi işlenmiş suçlar hakkında...
*** “Taşıdıkları isim ve dinleri nedeniyle bir halkın yok edilme girişimiyle ilgili savaş saldırganlığına ilişkin yurdumdaki ve yurtdışındaki insanları eğitmeye yardım ediyorum” diyor. “Okullara gidiyorum, müzelere, kolejlere, hapishanelere ve insanlara Bosna’da olup bitenlerin dikkat etmezsek, başka herhangi bir yerde de yaşanabileceğini anlatmaya çalışıyorum...”
(BIRN’de 23.7.2021’de Irvin Pekmez imzasıyla yayımlanan yazıyı derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).