1. YAZARLAR

  2. Derya Beyatlı

  3. Azaldıkça çoğalacaksın
Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Azaldıkça çoğalacaksın

A+A-

 

Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak.

Can Yücel

Bir şeylerin, birilerinin üzerinden tanımlamak zorunda hissederiz kendimizi hep nedense. Birisinin eşi, çocuğu, kardeşi olmasak, var olamayacakmışız gibi. İsmimizin ardından hemen soyadımızı ekleme gereği duyarız örneğin. Bir sonraki soru, ‘Nerelisin?’dir. ‘Kimlerdensin?’ gelir ardından, çoğu zaman.

Yaptığımız iş ile, doğduğumuz ülke ile, başka bir insan ile var olmaya çalışırız sürekli. Kendini hiçbir yere, hiçbir şeye, kimseye ait hissetmeyen, ‘Kendinizi tanıtır mısınız?’ sorusuna neresinden başlayarak cevap vereceğine bir türlü karar veremeyen bedbahtlara ölesiye acırız. 

Yaşıyorsan, taraf seçeceksin, sahip olacaksın. Çok çalışacaksın, kazanacaksın. Başkalarının sırtına basarak tırmanacaksın başarı basamaklarını genellikle, ama olsun böyle var olacaksın. Söke söke alacaksın her daim, her şeyi.

Neden diye sorgulamayacak, sabah dokuz, akşam dokuz mesailerine kalacaksın elbet. Maaş çekinin üzerindeki sıfırlar arttıkça, yaşadığın ev büyüdükçe, kullandığın araba markasının sahipleri etrafında azaldıkça, kendini daha tam hissedeceksin, daha büyük, daha önemli. Güçlü!

Okuduğun her dergi, izlediğin her reklam, konuştuğun her insan, sendeki bir eksikliğe parmak basacak. Onu da gidermek, daha tam olmak için daha fazla çalışacaksın, daha büyük kavgalara tutuşacaksın. En güzel kadına, en parlak tek taşa, en başarılı evlada, en sadık dosta, en mükemmel evliliğe sahip olacaksın, yetmeyecek!

Hep dahası istenecek, bir fazlası beklenecek, hiç tamamlanamayacaksın. Biraz daha sahiplenirken etrafını, daha da eksileceksin nedenini bilemeden. Dolmayacak ki içindeki boşluk, hiç tamamlanmayacak o eksik yanın. Ne koltuk, ne para, ne rengarenk zaferler, ne de ‘o adam’ deva olacak derdine. 

Kilo verince, ülke değiştirince, sonunda o diplomayı alınca, adını altın harflerle tarihe yazınca dahi hiçbir şey değişmeyecek, sızı hiç dinmeyecek, hâlâ sen olmaya devam edeceksin. Hep bir daha iyisine, güzeline, çoğuna özenen, hiç mutlu olamayan, hep eksik kalan sen olacaksın. Kimse bilmese de sen bileceksin, içinde bir yerlerde, özenle sakladığın kocaman boşluğunu.   

Belki alışverişe, yemeğe, alkole veya nikotine saracaksın, bir ihtimal o boşluk dolar diye. Daha çok bağlanacaksın, sıkı sıkı sarılacaksın sahip olduğun her şeye, gitmesinler, seni bir başına bırakmasınlar diye. Olamam diyeceksin, onsuz ben hiçim, var olamam. O her ne ise, bir gün gidecek, sudan çıkmış balığa döneceksin önce. Sonra anlayacaksın sonunda, aslında tek bağlanman gereken kendin olduğunu.

Azalarak çoğalmayı öğreneceksin, paylaştıkça zenginleşeceksin. İhtiyacın olduğu için değil, sevdiğin için çalışmaya başladığın gün, sorumluluklarının yerine tutkularını geçirdiğin gece, mecburiyetlerini arzularınla takas ettiğin an varacaksın gerçek kazananların yanına.

Boşluğun aslında özgürlük olduğunu anlayacaksın o zaman. Hiçbir bağın, bağlılığın, bağımlılığın olmadığı bir dünyada tek gerçeğin sevgi olduğunun ayrımına varacaksın. Ve mecbur olduğun için değil, mutlu olduğun için olmak isteyeceksin olduğun ülkede, anda, insanda. Ait olmadan, sahiplenmeden yaşamayı öğreneceksin. 

İşte o  zaman, kendini yine sen tamamlayacaksın.


25 Ekim 2015
Lahey

Bu yazı toplam 3454 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar