B Planı gerçek mi, taktik mi?
Bugünlerde herkes Türkiye’nin bir B planı olduğundan ve bu planı Ocak zirvesinden sonra uygulamaya koyacağından bahsediyor.
Türkiye’nin bir B planı var mı?
Olabilir.
Bence herkesin bir B planı, ya da C pl
Bugünlerde herkes Türkiye’nin bir B planı olduğundan ve bu planı Ocak zirvesinden sonra uygulamaya koyacağından bahsediyor.
Türkiye’nin bir B planı var mı?
Olabilir.
Bence herkesin bir B planı, ya da C planı vardır. Ama bunu ne şimdiden seslendirebilir, ne de gündeme taşıyarak mideleri bulandırabilir.
Bu planlar biryerlerde “beyin jimnastiği” yapılarak kotarılır ve bekletilir. Günü geldiğinde, ya da yeri ve zamanı uygun olduğunda kasadan çıkarılır, bakılır ve hangisi uygunsa o yürürlüğe konur.
Ocak zirvesinden de çözüm değil, çözümsüzlük çıkarsa Türk tarafı böyle bir planı yürürlüğe koyar mı?
Elbette koyabilir.
Neden koymasın, bunu kim engelleyebilir ki?
Ha konjönktür buna uygun mu?
Bence değil.
Hele Türk tarafı görüşme masasından “suçlu” kalkarsa hiç uygun olmaz.
Şimdilik görünen görüşmelerin çıkmaza girmesi durumunda BM’nin iki tarafı da eşit suçlayacağı, ya da iki tarafa da eşit sorumluluk yükleyeceğidir.
Kuşkusuz bu senaryolar görüşme sürecinin başarısız olması durumunda konuşulacaktır.
Bugün asıl önemli olansa görüşmelerin başarılı sonuçlanması ve kimi köşe yazarlarının daha şimdiden “zirve sonrası uluslararası konferansın toplanacağı ve son noktanın bu konferansta konarak, referandumun Temmuz öncesi yapılacağı” öngörülerinin gerçek olmasıdır.
Gerçekten de bu son hafta içinde gerek Rum tarafından, gerek Türkiye’den, gerekse de Kıbrıs Türk tarafından kimi etkin köşe yazarları böylesi öngörülerde bulundular.
Mümkün mü?
Elbette mümkündür.
Ama bu yönde çaba ve gayret var mı diye sorarsanız, ben göremedim.
Geçen hafta da, ondan önceki hafta da yazdım bugün yine yazıyorum çözüm yanlıları olarak biz hala pasif birer izleyici durumdayız.
Çözüm karşıtları bizden daha etkendir.
Direksiyonu elimize geçirmeliyiz.
Bunun için fazla zamanımız yok.
Hepsi hepsi 2-2.5 ay kaldı.
***
B planı ne anlama geliyor?
Eroğlu son günlerde sıkça adını koymadan B planından bahsediyor. Özellikle 15 Kasım törenleri sırasında ve sonrasında yaptığı kabullerde bu konuyu hep gündemde tutuyor.
Son olarak dün bir kabulünde konuya yaklaşımı “Müzakereler 1977’den beri devam ediyor. Artık bu son görüşme olabilir diye bir düşüncemiz vardır. BM Genel Sekreteri’nin de sonuç alınmayan müzakereleri devam ettirmekten usandığını bize hissettirmeye başladığını görüyoruz.” biçiminde oldu.
Eroğlu zaten hep bunu hayal ediyor.
Görüşmelerin bir an önce kopması ve herkesin kendi yoluna gitmesi Eroğlu ve arkadaşlarının en büyük dileğidir.
Bu dilek gerçekleşebilir mi?
Ben sanmıyorum.
Çünkü bunun sonunda belki Eroğlu ve yıllarca çözümsüzlüğün menfaatlerinden nemalananlar rahat bir nefes alabilir.
Ama hem Kıbrıs’ın kuzeyinde bunun dışında kalan geniş yığınlar, hem de bir bütün olarak Türkiye bundan büyük zarar görür.
Ha Eroğlu bir taktik olarak ikide bir “B Planı” vurgusu yaparak Rum tarafını masada daha aktif olmaya zorlamaya çalışıyorsa o zaman başka.
Bu başka bir durumdur.
Bunu da o çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Ama Eroğlu’nun aklındakini bilmeyen yok.
Kendinin başlatmadığı, başladığı zaman başlangıç şartlarına muhalefet ettiği, süreç ilerlediğinde androş olmaya ve neredeyse o dönemdeki Cumhurbaşkanı Talat’ı “vatan satıcılığı” ile suçlamaya kadar işi vardıran Eroğlu’nun bu şartlarda bu süreci nasıl ilerleteceğini de ben merak ediyorum.
O nedenle Eroğlu’nun hem de KKTC’nin kuruluş yıldönümündeki ayrılıkçı demeçlerini anlamak gerekir diye düşünüyorum.
Son olarak bir noktanın daha altını çizmek istiyorum.
Son günlerde kimi fikir öncüleri çözüm yanlısı güçlerden bazılarının nihai anlaşmaya Eroğlu’nun imza atacak olmasından rahatsız olduklarını ileri sürmektedirler.
Şunu açıklıkla söylemek isterim. Çözüm yanlılarının böyle bir lüksü yoktur.
Zaten anlaşmanın altında kimin imzasının olacağının bir önemi de yoktur.
Önemli olan anlaşmanın kendisidir.
Yani içeriğidir.
Bölünmeyi sonsuza kadar ortadan kaldıracak, ortak vatanımızda özgür ve mutlu olarak yaşayacağımız, AB üyesi dünyalı bir geleceğimizin olacağı, insanımızın refahının olacağı bir barış adasında yaşayacak olmamız bizim için yeterlidir.
Ne yani 2003-2004 sürecinde çözümün altında Denktaş imzası olsa biz bunu kabul etmeyecek miydik?