Badadez fiyatının hatırlattıkları…
Badadiiizzzzz… Yerli badadeeiiizzzz… Bap bap bap…. Hade badadeiiiiiiiizzz… Bap bap baaappppp…..
Bir gürültü, bir bağırma, çağırma… Klakson sesleri… Mahalleyi çınlattı… Sokağın bütün binaları üzerinde yankılanan, sokağın bir ucundan girip diğer ucundan çıkan çok güçlü bir ses… Kamyonetinin arkasında patates satan satıcının hiç megafona ihtiyaç olmayan ve arabasının klaksonundan çıkan ses ile yarışan çok güçlü sesi…
Normal bir zamanda olsa belki de çıkar bağırırdım adama… Nedir o gürültü diye… Ama yapmadım, yapamadım… Çok da hoş geldi bana… Sanki benden bir şeydi çünkü… Sankisi fazla… Öyleydi.
Belki de eskide kalmış alışkanlıklara, geleneklere, göreneklere şimdilerde çok da ihtiyaç duyulmayabilirdi ama şimdi onları arıyorum, özlüyorum ve de uyguluyorum.
***
Ülkemizdeki olumsuz gelişmeler bizi geleneklere daha çok sahip çıkmaya itiyor. Şimdi buna olumlu mu bakmak gerekiyor peki!.. Yani ne kadar olumsuzluk olursa o kadar kendimize sahip çıkıyoruz anlamına gelebilir mi bu davranış biçimi…
Bir yandan böyle görülebilir ama diğer yandan da bizi içimize kapatmaya, eskide yaşamaya, “kimliğimizi kaybediyoruz” korkusuyla belki de aşırı milliyetçi ve de ırkçı bir yaklaşıma da itebilir.
Bu kötü duygu ve yaklaşımların önünü almak gerekiyor… Peki ama kolay mı?...
Kontrollü bir öfkenin olması gerekiyor ki hayatımıza müdahale etmeye çalışan bir gelişmeye karşı tepki duyabilelim, karşı duruşumuzu gösterebilelim, eyleme kadar gidebilelim.
Elbette sevgimizi yitirmeyelim, neşemizi kaybetmeyelim ama bu insani duygular bizi tepki göstermekten de men etmesin.
***
Hayatımıza sürekli müdahil olabilecek gelişmeler yanında günlük yaşamdaki gelişmelere de tepki koyalım, doğrusunu yapalım, yazalım, söyleyelim… Çok basit; ortak bir yaşamda hoşgörülü olabilmeyi, bir apartmanda apartman kurallarıyla yaşayabilmeyi, trafikte kuralları uygulayabilmeyi, dinde saygıyı, ateiste hoşgörüyü gösterebilmeyi, hiç kimseyi ötekileştirmeden bakabilmeyi, savaş, gerilim yerine barış ve huzuru arayabilmeyi vb gibi becerebilmeliyiz… Ancak bunları yaparken de “kurallar, özgürlüğümüzü bozar” gibi yanıltıcı düşüncelerden de sakınmalıyız. Kurallar herkesin huzur içinde, birbirine saygı duyarak yaşayabilmesini sağlar. Bunun için de yaşadığımız yerdeki yasalar ve de kurallar büyük ustanın dediği gibi “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşamamızı sağlar.
***
Bazı satırlarını daha önceleri yazdığım, eklemeler yaptığım bu yazı biçimini zaman zaman tekrarlamakta yarar var. Öncelikle kendimi bazı şeyler için motive etmeye yararken, birlikte yaşamanın kurallarını, kuralların özgürlükleri yok etmediğini, aksine özgür yaşamı kolaylaştırdığını, hoşgörüyü, sevgiyi hatırlatması açısından önemlidir diye düşünüyorum. Yeter ki bu düşünceler tek taraflı olmasın, herkes empati kurabilmeyi becerebilsin.
***
Dün markette kilosu 11 tl olan patatesi, ilk satırdaki gibi ‘badadiiizzzz’ çığırtkanlığıyla sokakları gezecek ve birkaç tl aşağıya satacak ilk satıcıdan alacağım duyurusu yaparak bitireyim yazıyı…
Siyasi akılsızlık
30 Eylül’de İskele’de Hasan Işık Özgöçmen’i öldüren ve ortadan kaybolan Pakistanlı Muhammed Salman, Kıbrıs’ın güneyinde başka bir Pakistanlı öğrencinin evinde tutuklanırken şimdi Salman’ın Kıbrıs’ın kuzeyine iade edilip edilemeyeceği ile ilgili sorunlar yaşanıyor… Katil zanlısını kuzeye iade etmeleri her zaman olduğu kaygıyla “KKTC’yi tanımak” anlamına gelebileceği için zanlının güneyden sınır dışı edilmesi gündemde… “Biz sınır dışı edelim, ülkesine gönderelim, ondan sonra isterse Türkiye onu ülkesinden istesin” şeklinde düşünceler varmış. Salman’ı Kıbrıs’ın güneyinde yargılamak da zormuş çünkü “İtiraf etmiş olsa bile olayda delil, tanıklık, öncelikle olayda ceset olmadığından 23 yaşındaki zanlının yargılanması zor olacak” deniyormuş. Madem ortada hiçbir şey yok, konu yok, o zaman zanlıyı neden tutukladınız! “Ülkeye yasa dışı giriş ve ikamet” nedeniyle deniyor. Öyle bir mantık ki zanlı tutuklanıyor ama güneye göre kuzey olmadığı için olmayan bir yerde herhangi bir olay da yoktur denilerek ‘cinayet’ görmezlikten gelinerek ‘yasa dışı giriş’ suçu getiriliyor. Dolayısıyla olmayan bir şeyin (cinayet) mahkeme süreci de olmaz gibi bir mantık/mantıksızlık süreci yaşanıyor. İnsani yaklaşımlar yine ‘siyasi akılsızlığın’ gerisinde kalmış.
Bir kez daha olur mu!
Bu haftanın sonunda, 26’sında iki lider buluşuyor… Gündemsiz ama gündemli aslında… Yeniden başlayabilir miyiz! gündemiyle… Başlarsak nereden, nasıl, ne kadar süre… Herhalde bunlar konuşulur… Gündemsiz bir lider toplantısı olur mu bilmem… Hal hatır sorulup ayrılınmaz herhalde… “Çoluk çocuk nasıl, eee, daha daha nasılsınız?” gibi yolda karşılaşan iki kişi gibi… Umarım bir kez daha denenir!
Yolun kaba hesabı…
Lefkoşa-Girne yolunda birinci etap çalışması ağır aksak hâlâ sürüyor… 8 ay oldu ama henüz birinci etap bitmedi. Sanırım yenilenecek yolun 4’te biri oranında bu ilk etap… Diğer 4’te 3’ü de düşünecek olursak ve ağır aksak gidişatı, para ödendiydi ödenmediydi konularını da düşünecek olursak bu yenileme işi 3 yılı bulur gibi… Kaba hesap bu… İncesi ne olur bilmem!
Senin sükûnetinden anlamayan muhtemelen senin sözlerini de anlamayacaktır.
Elbert Hubbard
* * *
Sessizlik şiddetli bir kavga biçimdir...
Albert Einstein