1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Baf hakkında aklımda kalan son bilgi kırıntıları-24-
Baf hakkında aklımda kalan son bilgi kırıntıları-24-

Baf hakkında aklımda kalan son bilgi kırıntıları-24-

Baf hakkında aklımda kalan son bilgi kırıntıları-24-

A+A-


Ulus Irkad
[email protected]

1963-1964 Olayları aynen bir fırtına gibi gelip düşmüştü Baf’a. Ben çarşıyı hatırlıyorum. Vatandaşlar  çalışmakta, günlük yövmiyelerini kazanmaya çalışmaktaydılar. İki toplum kültürel zenginlik içinde bir uyumluluğu temsil etmekteydi ama bu uyumluluk ve huzurun derinliklerinde büyük olaylara gebe bir yanardağın patlamaya hazır olduğunu o günkü çocuk yaşımda pek anlayamazdım. Esasında iki toplumun rahat yaşantısı milliyetçiliklerin adaya gelmesiyle ortadan kalkmıştı. Bunu kesinlikle ortaya koyabiliriz. Mesela Baflılar hep anlatırlar. Bilhassa o günleri yaşayan şu anda hayatta olan Nuri Sılay’a da sorsanız size 1948 Türk Pilotlarının ziyaretinden bahsedecektir.1948 yılında İngilizlerin düzenlediği bir takbikata katılan Türk pilotları Baf’ı da ziyaret edeceklerdir. Ve Baflılar bu pilotları şöyle bir pankartla karşılamak isterler: “Türk Kıbrıs’a Hoşgeldiniz”. Ama bunun üzerine bu pankarta tepki gösteren Kıbrıslırumlar ise bu pankartın önüne Rumca olarak şu pankartı asarlar: “Yunan Kıbrıs’a hoş geldiniz”…Evet milliyetçilik milliyetçiliği davet eder. Kıbrıs’ta da olan buydu. Yani anlayacağınız biz doğmadan önce de sorunlar vardı ve bunlar artık sinsi bir şekilde tırmanıyordu ve nitekim EOKA mücadelesi başlar başlamaz da tekrar hortlayacaktı. Kıbrıslırumlar EOKA sempatizanı olurken bizim Kıbrıslıtürkler de Enosis korkusundan İngiliz sempatizanları ve auxiliary’si olarak onlara karşı çıkacaklar, hatta EOKA’cılara işkence yapacak İngiliz Polis veya komandosu görevini de bizimkiler üstleneceklerdi ama bu pek tabi ki düşmanlığı bir o kadar daha artıracaktı. EOKA mücadelesi, katliamlar, vuruşmalar ve ölümler derken 1960’a geldiğimizde her iki taraftaki milliyetçi unsurlar daha tam olarak birbirleriyle vuruşamamanın ve ezememenin kırgınlığında, hazır olmadıkları 1960 Cumhuriyeti’ni devraldılar ve artık her ikisi de 1963 yılına kadar birbirlerinin kuyusunu kazmaya başladılar. Şimdi şunu da koyalım: Eğer EOKA’yı organize eden Grivas,faşist olmasaydı ve İngiliz’e karşı Türklerle birlikte hareket etseydi bunca felaket yaşanır mıydı? Şimdiki tarihsel koşullara ve ta Aydınlanma Çağı’na gidersek başından beri demokratik milliyetçiliğin ne kadar yara alarak oluşan milliyetçiliklerin ve ulus-devletlerin de ne kadar ırkçı ve gerici olduklarını düşünürsek, gerçekten olamazdı bu yazdıklarım. Karl Marks bile bu olayları göremeyip “Bütün ulusların kardeş olduğunu” söylerken milliyetçiliğin bu kadar etkin olacağını görememişti.Tüm uluslar değil ama tüm insanlar kardeş olmalıydı Sosyalist anlayışa göre. Bir de iki toplumdaki gerici milliyetçilik Rumlarda olmasaydı ve sadece Türklerde olsaydı, NATO olayı, Türkiye bağımlılığı, olayları ne kadar etkilerdi o da şüpheli. Başından itibaren bizim liderliğin İngilizci bir tavır takınması da oldukça ilginçti. Kaldı ki Yunanistan’ın ve Grivas’ın NATO’cu olduklarını Yalta olayıyla Grivas’ın azılı bir İngiliz ve NATO generali olması da önemliydi ve sonuçta büyük güçler elbette Kıbrıs olayını kaşıyacaklardı. Ya AKEL’in işin başından beri yaptığı hatalara ne demeli? Kurulurken Enosis idealini benimseyen bir partiye ne kadar komünist denilirdi ki? Bu da başka bir kitaplık konu. Ulusların ve ulusçuluğun etkili olduğu bir yerde elbette sosyalist mücadele başlatmak oldukça güçtür ama kendisine komünistim diyenlerin bu bilinçte olması ve benzinin üzerine ateş dökmemesi gerekirdi diye düşünmekteyim. Gene ben Baf’a döneyim burada keserek: Doğrusu bu ya, her iki toplum  da Kıbrıs Cumhuriyeti’ne hem alışamamışlar hem de bu cumhuriyeti içlerine sindirememişlerdi. Ben, mesela Baf çarşısını hatırlamaktayım. Oradaki huzur ve uyumluluk zahiri olsa bile, gene de bir barış havası vardı diye düşünmekteyim. Mesela anaokuluna başlayacağımda önlüğümü babamın oradaki tuhafiyeci tüccar Mavro’dan aldığını çok iyi hatırlamaktayım. Fakat daha sonra 1964 olayları başladığında Mavro’nun bizim Türkler tarafından öldürülüşü de beni oldukça üzecek ve şaşırtacaktı. Ama bunun yanıda gerek Mavro ve gerekse yedi Rum’un daha sonraki çarşı olaylarında öldürülüşü Mavrali’de Kıbrıslıtürklerin esir alınarak ki ben 14 kişi olarak hatırlamaktayım, bazı kaynaklara göre de bu sayı dokuzdur veya 12 olarak da geçiyor (ne fark eder, bir insan canı bile büyük bir kayıptır), orada esir alınan Türklerin kafalarının nacaklarla parçalanarak Türk bölgesine verilmesi de ayrı bir acıyı yaşatmıştı Baf’ta. Olayları sizlere elimdeki belgelerle açıklamaya çalışacağım. Maalesef daha sonra basılan tarih kitaplarında bu detaylar yer almamıştı. Keşke Kıbrıslırumlar da bu detaylara önem vererek kendi resmi otoritelerini eleştiren kitaplarla veya yazılarla her iki toplum arasında barışı döşeseler (Makarios Droşotis bunları yaptı son zamanlarda birkaç yazar daha bu eylemler içine girdiler ama ders kitapları değişmedi). Ama bu eleştiriler maalesef müfredat konusunda pek de gerçekleşmedi. Öncelikle 1960’lı yılların ortalarında Baf’taki Baf Kurtuluş Lisesi’nin teksir makineleriyle yayın yapan Bucak adlı dergide Hikmet Canova’nın anılarına yer verelim(Canova,H. Özgürlük Savaşı’nda Baf Türk’ü,28 Ocak 1966):

“21 Aralık 1963 tarihinde Lefkoşa’da başlayan çarpışmalar iki gün içerisinde bütün adaya sirayet etmiştir. Çarpışmaların başladığı tarihten sonra Rum kesiminde bulunan Türkler taşınabilecek eşyalarını alarak Türk semtine geçmişler, taşınamayan diğer eşyalarını da fırsat buldukça gidip görüyorlardı. Fakat ne yazık ki bu ziyaretleri boşa gidiyordu. Çünkü Rum çapulcular Rum kesiminde kalan bütün  Türk evlerini açıp içerisinde buldukları bütün eşyaları yağma ediyorlardı. Bununla da kalmıyarak Rum kesimine geçen Türkleri rehine olarak alıyorlar, Türk toplumuna şerefini rencide eden sözler atıyorlardı. Rumlar bütün bunları yaptıkları halde Türk kesiminde bulunan Rum çarşısına Türkler bir kuruşluk ziyan yapmıyordu. Günler ilerledikçe Rumlar  Türk kesiminde bulunan dükkanlarını boşaltmış, baskılarını sıklaştırmaya başlamışlardır. Şimdi Rumların Baf Türklerine yaptıkları işkence ve zulümleri gözden geçirerek Baf Türklüğünün Özgürlük Savaşında gösterdiği cesaret, Milli davasına olan sarsılmaz azmini bir kere daha ortaya koyarak bir avuçtan fazla olmayan Baf Türk Mücahiti’nin neler yaptığını bir kere daha takdir edelim.

21 Şubat 1964 tarihinde İkinci Cihan Harbinde askerlik yapmış olan Rumlar bir araya gelerek silahlı bir birlik meydana getirmişler ve diğer Rum canileriyle birleşerek Baf Türklerine baskı yapmaya başladılar. İlk iş yollara barikatlar kurarak seyehat eden Türklere zorluklar çıkarmaya, onların seyehat hürriyetlerini ellerinden almaya ve boş yere aranan şahıs diye tutuklamaya başlamışlardır. Nitekim Pelatusa’lı Taner Süleyman isminde genç bir vatandaşımız arabasıyle Pelatusa’ya giderken Rumlar tarafından durdurulup yoklanmış ve üzerinden bir tabanca çıkmıştır. Taner derdest edilerek Rum Polis karakoluna götürülmüştür. Taner’in serbest bırakılması için sarfedilen bütün emekler boşa gitmişti. Bu vatandaşımızın serbest bırakılmaması üzerine Hirsofu Türkleri bir barikat kurarak geçen bir Rum arabasını durdurtup 7 Rum’u Taner’e karşı rehine almışlardır. Rehine olarak alınan Rumların ikisi Yunan tabiyetinde olup, bu kişiler beraberlerinde Tomson tipi bir de silah bulunmaktaydı. Aradan iki saat geçmeden Rum kumandanı bu 7 kişinin serbest bırakılmasını aksi taktirde köye saldıracağını bildirdi. Hirsofu Türkleri Taner Süleyman serbest bırakıldıktan sonra 7 Rum’u serbest bırakacaklarını bildirdiler. Bunu reddeden Rumlar daha sonra Hirsofu’yu sararak Türk mevzilerine ateş etmeye başladılar. Türk mücahitleri onların ateşlerine cevap vermek mecburiyetinde kaldılar. Çarpışma bir müddet devam etti. Rumlar bir şey yapamayacaklarını anladıkları için geri çekilerek takviye aldılar ve tekrar köye saldırdılar. Türk Mücahitleri kendilerine ikinci defa saldıran ve öncekilerden iki misli kalabalık olan Rum sürülerinden korkmayarak bütün güçleriyle karşı koydular. Rumlar her ne şekilde olursa olsun Türklerle başa çıkamayacaklarını anlayınca geri çekilerek başka taktiklere başvurdular. Ertesi gün Kasaba’dan çıkan 50’ye yakın Türk’ü rehine olarak aldılar. Rumlar aldıkları bu rehinelerle Hirsofu Türklerini tehdit etmeye başladılar. Şayet Türklerin tuttukları 7 Rum serbest bırakılmazsa ellerinde bulundurdukları 50 kişiyi vermiyeceklerini bildirdiler. Rumların koştukları bu şart Türkler için pek ağır geldi. Bunun üzerine Hirsofulu’lar yedi Rum’u serbest bırakmak mecburiyetinde kaldılar. Yedi Rum serbest bırakıldığı halde Rumlar sözlerinde durmayıp 50 Türk’ü serbest bırakmadılar. Lefkoşa’da tutuklu bulunan 4 Rum polisinin de serbest bırakılması istendi. Aradan iki gün geçtikten sonra 50 vatandaşımız da serbest bırakıldı. Bu günden sonra Rumlar baskınlarını sıklaştırmaya ve küçük Türk köylerine saldırmaya başladılar”.
Hikmet Canova’nın kitabına göre Baf’taki olaylar şöyle gelişiyordu:
“Günler ilerledikçe Kasaba’daki durum gitgide vahimleşmeye başlamıştı. Nitekim Rum polis ve EOKAcıların 3 Mart 1964 tarihinde Kasaba’da Termopil yolunda bulunan bir mevzimizin yanındaki Rum evine çıkarak orada polis karakolu kurmaya karar verdiler. Ruma ait olan bu ev bir Türk’ün kirasında idi. Rumlar ev kiracısını görmeden evin kapısını kırarak içeriye girdiler. Bu durum halkımız ve mücahitlerimiz arasında büyük bir heyecan yaratmış, onların sabırlarını taşırmıştı. Burada bir Rum mevzisi kurmak Türk semtini daha çok sıkıştırmak demekti. Rum makamlarına bu eve giriş sebebi sorulduğu vakit; Rumlar mal sahibinin evin durumunu öğrenmek istediği gibi saçma sapan sözler söylediler.
Ayni gün Aksiluda hayvanlarını otlatmak için birkaç köylü köyden çıkmışlardı. Ovada karşılarına 5 silahlı EOKA’cı çıkarak çobanlardan üç tanesini yakaladılar. Diğer iki kişi kaçmaya muvaffak olmuş, durumu köylü kardeşlerine bildirmişti. Köy Mücahitleri hemen silahlarını alarak vaka mahalline gitmişler ve Rumlara ateş etmeye başlamışlardır. Rumlar aldıkları üç vatandaşımızdan ikisini serbest bırakmışlar diğerlerini öldürerek bir ova içerisine atmışlardı.
Aksilu’da durum bu şekilde iken Kasaba’da da Rumlar Termopil yolundaki eve tekrar gelerek yan tarafta bulunan Türk mevzisini kontrol etmeye başladılar. Delik olan duvardan mevziye girmeye çalışmışlar, fakat mücahitler ellerindeki silahlarla onları geri çekilmeye mecbur etmişlerdir. İngilizler olayın büyümemesi için araya girdilerse de Rumlar buraya bir karakol kurmak niyetinde olduklarını bildirdiler. Rumların karakolları doğrudan doğruya bir mevzi demekti. Türk mücahitleri Rumların bu telkiflerini kabul etmeyeceklerini ve fazla ısrar ederlerse silaha baş vuracaklarını bildirdiler. Bunun üzerine İngilizler Rumların karakol kurmak istedikleri bina yanına bir mevzi kurarak her iki tarafı da yatıştırdılar. Rumlar bu binaya mevzi kuramadıkları için kum torbalarını taşıyarak başka bir eve mevzi kurmuşlar ve Türk semtini tehdit altına aldılar. Bununla da kalmayarak daha önce kurdukları mevzilerini de takviye ederek Baf türklüğünü ekonomik abluka altına almaya giriştiler”.

-DEVAM EDECEK-

Bu haber toplam 2268 defa okunmuştur
Gaile 210. Sayısı

Gaile 210. Sayısı