Baf Hakkında Beynimde Kalan Bilgi Kırıntıları -7-
Ulus Irkad: Ecevit ve Toker Destekli “Kim” ve “Akis” Dergileri Baf Hakkında Ne Yazıyordu?
Ulus Irkad
Ecevit ve Toker Destekli “Kim” ve “Akis” Dergileri Baf Hakkında Ne Yazıyordu?
(Aynı kitap ve dergilerden aktarmaya devam ediyorum U.I.) 27 Mayıs Devrimi hakkında Kim’in şu haberi ilginçtir:
27 Mayıs İnkılâbı, Kıbrıs’ta bir bomba gibi patlamıştı. Sabık liderlere pek bağlı ve bilhassa koyu bir Menderesçi olan Dr. Küçük, haberi alır almaz denizden çıkmış balığa dönmüştü. Daha bir ay evvel, 28 Nisan nümayişlerini öğrenir öğrenmez 120 bin Kıbrıslı Türk namına Menderes’e bağlılık telgrafı çeken ve emrinizdeyiz diyen Dr. Küçük’ün, vaziyeti nasıl idare edeceği doğrusu büyük bir merak mevzuu idi. Devri saatte Kıbrıs’ı baştan aşağı Menderes ve Bayar isimleriyle donatan Dr. Küçük, 27 Mayıs’tan sonra, gençliğin tazyiklerine dayanamayarak Adnan Menderes Lisesi, Celal Bayar Lisesi ve Menderes köyü levhalarını süratle indirtti; fakat Menderes Caddesi ile Fatin Rüştü Zorlu Caddesi’nin isimleri hâlâ muhafaza edilmekteydi. Kardeş Ocağı Lokali’nde 28 Nisan talebe nümayişlerini övdükleri için Dr. Küçük ve adamlarının tehditlerine maruz kalan aydın Kıbrıslılar, Anavatan’daki ustalarına muvazi bir terör havası yaratan lidere ve arkadaşlarına karşı açıktan açığa cephe almağa başlamışlardı ve beyannameler şimdiden tesirini gösterir olmuştu. Kıbrıs’ta gazetecileri dövdüren, gazete kapatan, muhaliflerine korku salan Küçük-Denktaş ortaklığının durumu bir hayli nazik görünüyordu ve 27 Mayıs’ı takip eden günlerde Türkiye’deki yeni liderlere karşı gösterdikleri suni bağlılık tezahürleri de Kıbrıslıları eski Menderesçilere karşı büsbütün soğutuyordu (sf.185).
Doktor Küçük ile Menderes yönetimlerinin benzediği vurgulanarak Kıbrıslı Türklerin ekonomik sıkıntısına dikkat çekiliyor, böyle giderse Küçük’ün lider olarak kalmasının beklenemeyeceği söyleniyordu: “… Ankara’daki Kıbrıslılar Doktor aleyhine nümayişler yapıyor ve ‘Gürsel Paşa bizi de kurtar’…” diyorlardı.
… Bir orta halliler memleketi olan Yeşilada, onun liderliği devrinde ikiye ayrılmış, çok mahdut bir zümre alabildiğine zenginleşmiş, çok büyük bir kısım Türkler ise fakirleşmişti. Lider, zevk-ü sefada o kadar ileri gitmişti ki, kurduğu Anadolu kulübünde Türkiye’den hususi aşçılar bile getirmişti. Buradakilerin bazı polislerle yaptırdığını, Doktor orada başka adamlara yaptırıyordu. Küçük de yüksek tahsil gençliği ile iyi geçinemiyordu. Türkiye’nin ödediği bursları kendi yakınlarına veriyordu… Burs verdikleri arasında Türkiye’de Kıbrıs plakalı arabalarla fink atanlar da vardı.
“Varsın gitsinler Bey’im, burada işsiz kalıp da başımıza bela kesilmeleri daha mı iyi?” Her ay Kıbrıs’tan hicret edenlerin arkasından Kıbrıslı Türklerin iki numaralı lideri Rauf Denktaş böyle söylüyordu. Gidenler gitsindi. Ne Doktor Küçük’ün, ne Avukat Denktaş’ın umurunda bile değildi. Ötede Rum cemaat liderleri Ada’da mümkün olduğu kadar yerleşmek ve çoğalmak için bilgili ve müşfik bir idare tesis ederlerken beri tarafta Türk cemaati liderleri yarattıkları baskı idaresiyle kendi vatandaşlarını Ada’dan kaçırıyorlar ve arkalarından da bir beladan kurtulduk diye seviniyorlardı. Hani bu gidişle cemaat küçüle küçüle sadece Denktaş’ın ve Doktor Küçük’ün taraftarlarından ibaret kalacaktı. Onların sayısı da pek kalabalık değildi. Doktor Küçük ve Denktaş kendileriyle kader birliği yapmış birtakım sadık adamlarla işleri yürüteceklerini sanıyorlardı. Cemaatin hoşnutsuzluğuna rağmen baskıyla ve kuvvetle iktidarlarını devam ettirmek hülyasından vazgeçmeyen ahbap çavuşlar, Baf’ta bir Kara Cemil’le, Limasol’da bir Ramazan Cemil’le, Ziya Rızkı’lar ve Mehmet Dobara’lar ile sistemlerini müdafaa ediyorlar ve yürütüyorlardı; muhaliflerini ve korkuttuklarını adadan kaçırmayı marifet sanıyorlardı. Şimdi, yetişmiş insan cevherine en fazla ihtiyaç duyulduğu bir sırada dışarıdaki okumuş, meslek sahibi olmuş Türkleri tekrar adaya döndürmek gibi idealist bir cereyanı yaratmak dururken, bizim Küçük Menderes mukallitleri son hadiselerden de ders almadan kaçırma-sindirme siyasetlerini devam ettiriyorlardı. Adada liderlerin etrafında teşekkül etmiş bir menfaatçi zümrenin dışında herkes gayrı memnundu. Denktaş’ın arkalarından sevinç çığlıkları kopardığı gidenler, artık eskisi gibi işsiz güçsüz değildi. Artık küçük esnaf ve sanatkarlar kaçıyordu. Muhalifler kaçıyordu ve bizimkiler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin istikbali üzerinde güya pek çekişmeli bir müzakere safahatını devam ettiriyorlardı. Bütün gayretler garip bir surette kuruluşu geciktirmek maksadına yöneltiliyordu. Başlangıçta liderlerin hiç ehemmiyet vermedikleri yüzde 30 meselesi, Anayasa meselesi hallolduktan sonra birden bire bayrak haline getirildi. Ve Türk Cemaati arasında bu yüzde 30 memuriyetler kadrosunu dolduracak kifayetli elemanların bulunmadığı bir sırada söz ayağa düşürüldü. Doktor Küçük ve Denktaş devlet işlerinin ehil memurlar tarafından yürütülmesi endişesinde değillerdi. Onlar kendilerine sadık kalacak adamlarına senelik iyi bir gelir temin edecek işyerlerinin açılmasını istiyorlardı (sf.187).
Ayhan Hikmet ve Ahmet Gürkan’ın “Cumhuriyet”i Baf Hakkında Neler Yazıyordu?
Aşağıdaki yazıyı Baflı Türk liderlerden İhsan Ali göndererek kendisine karşı yapılan dedikoduları yanıtlamaktaydı:
23.9.1960 tarihli Nacak gazetesinde şahsımla ilgili yazıda kullanılan edep ve terbiye dışı lisan ve üslup hakkında hüküm vermeyi sayın okuyucuların takdirine bırakırım. Sırf sayın halkımızı hakikatlerden haberdar etmek maksadıyle aşağıdaki izahatı vermekle yetineceğim: (sf.42-43)
1- Burslar hakkında yapılan tarafgirane hareketleri ve muameleleri birçok vatandaş tarafından yapılmış ve yapılmakta olan şikayetler üzerine belirtmiştik.
2- 5 sene evvel başkanı bulunduğum okul hesaplarına gelince, benim o zaman hesap vermeye hiçbir mecburiyetim yoktu. Nitekim zamanı geldiğinde o zamanki Sandık Emini tarafından okul hesapları gazetelerde ilan edilmişti. Beni yakından tanıyan muarızlarım bile bu gibi hususlardaki ahlak ve karakterimin ne yolda olduğunu pek iyi bildikleri için bu konuda daha fazla yazmayı tenezzül sayarım.
3- Denktaş’ın aleyhimde açtığı davanın sulh yolu ile halledilmesi için bazı vatandaşlar ve bilhassa Sayın Avukat Halit Ali Rıza tarafından yapılan rica ve ısrarlar karşısında mukavemet edememiştim. Halbuki avukatım kat’iyen davanın ilerletilmesi taraftarı idi. Avukatımı dinlememiş olmam meğer pek yazık olmuş.
4-Hükümetin bana yüzde dört faizle dört bin lira verdiği yolundaki iddia da çok ilginçtir. Bilindiği gibi 1953’de Baf’ta vuku bulan müthiş yer sarsıntısı neticesinde birçok ev harap olmuştu. Benim oturmuş olduğum evin bir odasının iki duvarı yıkılmıştı. Çocuklarımın yatak odası olduğu için ramak kaldı ki üç çocuğumu kaybediyordum. Bu vaziyet karşısında hasıl olan evsizlik yüzünden çoluk çocuğumla bir buçuk sene çadırda kaldım ve çadırda hekimlik yaptım. Hükümet Ziraat Bankası vasıtasıyla birçok Türk ve Rum vatandaşa ev yapmaları için uzun vadeli ikrazda bulunmuştu. İşte ben de Ziraat Bankası’ndan üç bin lira istikraz yapmıştım. Nacak ve bundan bir müddet evvel Halkın Sesi gazetelerinin yazdıkları gibi yüzde dört faizle değil herkese verildiği şartlarla. Yani yüzde altıdan ve on senede ödenmek üzere. Bu hususta merak eden vatandaşlar Ziraat Bankası Müdürü’nden tahkik edebilirler. Vaktiyle Türkiye’ye hariçten gelen paraların planlı, programlı harcanmasını muhalefet, Menderes Hükümeti’ne tavsiye ettiğinde nasıl ve ne şekilde muhalefete ağızlar dolusu küfürler savruluyorsaydı bize de aynı şeyler yapılıyor. Nacak ve mensupları, bizim ezelden beri nefret ettiğimiz ve kendilerinin ise tapındıkları Menderes’in akıbetinden bir dersi ibret alsalar ne olurdu? Derhal şahsiyata girişmek ayıp şeydir.
5- Rumlarla dostluk münasebetlerimi ikide birde bahis mevzuu etmekten ne gibi bir maksat güdüldüğünü anlamak zordur. Bu dostluk uğruna acaba hangi Türk menfaatlerini feda ettim. Bu vesile ile şunu belirtelim ki 6-7 Eylül hadiselerini bir zümre burada alkışlarken biz, tel’in edip durmuştuk. Milli Birlik Komitesi Soruşturma Kurulu, 6-7 Eylül hadiselerinin Selanik’te Atatürk’ün evine atılan bombanın mes’ullerini meydana çıkarmaya çalışırken, 1958’de iki cemaat arasındaki kanlı hadiselere sebep olan Kıbrıs’taki bomba hadisesinin de aynı menşeden çıktığını hatırda tutar ve ona göre işlem yaparsa burada da milliyetseverlerle hainler daha kolay ayırt edilebilir.
İkinci sayfada Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin kuruluş bildirisi verilir. Bildirinin başlığı, “Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin Halkımıza Seslenişi”dir.
Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin Baf toplantısı başarılı oldu… Toplantıda “Kaza İdare Heyeti” seçildi. (Syf 57-58)
Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin Baf kazası teşkilatlanma toplantısına cumartesi akşamı saat 7.30’da Kasaba’dan ve Baf kazası köylerinden iki binden fazla partili iştirak etmiştir. Toplantıda ilk sözü Parti Genel Sekreteri Avukat A. Muzaffer Gürkan almış ve hazır bulunanları 28 Nisan ve 27 Mayıs şehitlerinin manevi huzurunda bir dakikalık saygı duruşuna davet etmiştir. Saygı duruşundan sonra sözlerine devam eden Genel Sekreter, Parti’nin programını izah etmiştir. Daha sonra söz alan tüccar Bay Derviş Ahmed Raşid, Parti’ye başarılar dilemiştir. Bunu, Parti kurucularından Avukat Ayhan Hikmet’in ve Sayın Dr. İhsan Ali’nin 27 Mayıs İnkılabı’nın ehemmiyetini ve Parti’nin ele alacağı cemaat davalarını belirten söylevleri takip etmiştir. Daha sonra Parti teşkilatlayıcı komitesinden Behzat Altıok ve Hikmet Mehmet birer kısa konuşma yapmışlardır. Saat 10’a kadar devam eden toplantının sonunda aşağıdaki zevat, Parti’nin Baf Kazası İdare Hey’etine seçilmiştir:
Dr. İhsan Ali, M. Cemali Enver Dayantürk, Fevzi Cemil, Selçuk Karabardak, Yüksel Durmuş ve Kamil Özkan. Hey’ete başarılar…
-Devam Edecek-