1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Baf’ın meşhur tatlıcısı Eşref Arifoğlu’nun ölümü de, kendi gibi sessiz oldu...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Baf’ın meşhur tatlıcısı Eşref Arifoğlu’nun ölümü de, kendi gibi sessiz oldu...”

A+A-

Ulus IRKAD

Onu belki de 60 yıldır babamın da dostlarından biri olarak tanıyordum. Daha önce futbolculuk yaptığını hatta Baf'a belki de ilk futbol takımlarını kazandıran ve bunda büyük bir emeği olan bir sporcu olduğunu çok iyi hatırlıyor ve biliyorum. Şahsen bunlara yaşımın belli dönemlerinde şahit oldum da. Geçen haftalarda bir haftalık bir İtalya seyehatimden sonra geldim Kıbrıs'a ama benim gaybubetimde hayata gözlerini kapamış ki haberim olmamıştı vefatından. Eşref Arifoğlu Dayı futbolculuğu sırasında ta Limasol’a kadar uzandı. Ziya Bey gibi Limasol'un unutulmaz liderleriyle tanıştı, onların saygısını kazandı. Sonra Baf Kıbrıslırum takımlarından ABOP'ta da top koşturdu. Onu 1963 sonrası hem bir futbol hakemi, hem de bir antrenör olarak hatırlıyorum. Ülkü Yurdu takımının kalecilerini de hazırlayan oydu. Büyük bir futbol bilgisi vardı. Ülkü Yurdu antrenör sıkıntısına girdiğinde o takımı devraldı ve sorumluluğunu hep başarıyla tamamladı. 1974 yılına geldiğimizde adanın çeşitli bölgelerinde futbol hakemliği yaptığını hatırlıyorum.

Eşref Dayı’nın bir diğer başarılı olduğu alan tatlıcılıktı. 1974 sonrası Mağusa'da bademli bastiş imalatında hep ilklerden oldu ve ondan güzel bademli basdiş yapanı tanımadım. Benim de düğün basdişlerimi o yapmıştı. Ölümü de kendi gibi sesizce oldu Eşref Dayının. Spor -Tarih Dergisi'nde onunla bir mülakatım da olmuştu. Hep sessiz ama başarılı bir futbolcuydu. Sessizce aramızdan çekip gitti futbol tarihimize imza atan Eşref Dayımız. Beyefendiydi, saygın bir kişilikti. Hep huzur içinde uyusun. Kıbrıs Futbol Tarihi onu unutmayacaktır. Saygımla kal Eşref Dayı...

sayfa-13-esref-arifoglu.jpg
Eşref Arifoğlu


ÇOK ÇİLELER ÇEKMİŞ VEFAT EDEN BİR ANNENİN SESSİZCE ARAMIZDAN AYRILAN EMEKÇİ OĞLUNA...

Havva Bodi abla benim dedelerimin birinci yeğeniydi. Evet Baf'tan gelmiştim ama iki dedem Kaleburnu-Karpazlı, babamın annesi Hatice nenem de aslen Kuruovalı yani gene Kaleburnulu Bodiler’le akrabalığı olan bir kadındı. Evet, Baflıydım ama köken olarak Kaleburnuluydum da aynı zamanda. Bunu da yadırgamam çünkü sonuçta Kıbrıslıyım ve dedelerim de bu topluma emekleri ve de eserleri ile katkıda bulunmuş, Hamza dedem Kaleburnulu olmasına rağmen Baf'ın en zorlu vadilerini açmış,  ilk yollarını inşa etmiş, köy yollarını döşemiş, emeği ve bilgisiyle Baf'a katkılarda bulunmuş büyük bir insandı. 2007 yılında Maraş-Mağusa'dan Mağusa'da yeni hastahane yanına taşındım. Rastlantıya bakın ki karşı komşum da dedelerimin amcalarının kızı Havva Bodi ablamdı. Havva ablam genç yaşta dul kalmış ve çocuklarını da hem terzilik hem de inşaat işçiliği yaparak yetiştirdi. İnce düşünceli, insanlık sevgisiyle yüreği dolu bir kadındı. Fakir olup genç yaşta altı çocukla birlikte dul kalmasına rağmen çocuklarını hayata ezdirmedi. Büyük çileler ve yokluklar çekerek çocuklarını büyüttü. Pandemi döneminde Havva ablamı çilekeş ve ezilen hayatta birçok hastalıkla kıvranırken ve de hayatta çok ezildiğinden, vücudu da bu kırıklığa dayanamadığından dolayı birgün kaybettik. Altı çocuğundan Ahmet en sessizi,  ve onu devamlı ziyaret eden evlatlarından biriydi. Ahmet, hayatta annesi gibi çok ezilmişti. Bazen Kuzey Kıbrıs'ta inşaatlarda çalıştı. Ailesine ve çocuklarına ekmek ve iyi bir yaşam sağlamaya çalıştı. Bazen Güney Kıbrıs'a gitti. Orada da çalıştı. Bazen uzun dönemler Güney Kıbrıs'ta yaşadı ama kazandığı paradan gene çocuklarına ve kardeşlerine yardımcı olmaya çalıştı. Temiz yürekliydi, her sorumlu emekçi gibi yardımı sever, tüm yakınlarının tüm sorunlarına yetişmeye çalışırdı Ahmet. Ukrayna'ya bile gittiği orada da ekmek parasını kazandığını anlattı bana kardeşleri. Annesi rahmetli Havva abla gibi çilekeş bir hayatı oldu Ahmet'in. Emeğiyle kazandı, ezildi ama alnı temizdi ve hiç haram para yemedi.

Emek kavgası bir gün Ahmet'i Londra'ya götürdü. Orada da emeğiyle alın teriyle kazanıp çocuklarına ve ailesine helal para yetiştirdi. Sırasında kardeşlerinin de tüm inşaat işlerine yetişti. Hiç durmadı Ahmet. Dur otur dinlemezdi. Yorgundu, içine atardı dertlerini, kimseye dert yanmazdı.

Geçen haftalarda bir inşaattta çalışırken her gurbette olan emekçi gibi göğsünde bir ağrı hissetti Ahmet. Bu sıla acısı veya hafif soğuk alma olabilirdi diye düşündü önce. Önce önemsemedi bu ağrıyı.... İşine devam etti. Sonra daha da fazla hissetti... Yerinden doğruldu, inşaatın kapsına kadar yürüdü...Nefes alamıyordu. Yere oturdu. Ağrı daha da arttı. Sonra son nefesini vererek hayata veda etti bu sessiz emekçi ve de çilekeş kardeşimiz. Londra sokaklarında ailesine ve çocuklarına ekmek ve para yetiştirmeye çalışan binlerce yüzbinlerce emekçi vardır. Yüzbinlerce insandan belki de aynı kaderi paylaşan gene binlerce emekçi vardır Londra'da. Ahmet kardeşimiz de bu her gün yaşanan acı dolu öykülere bir acı öykü daha ekledi sessiz ve de saygın kişiliğiyle. Annesini hep ziyaret eder onunla dertleşirdi. Vefat eden anneler hep en fazla sevdiklerini çağırır derler en önceleri. Ahmet , son nefesini verirken annesinin yüzünü gördü sanki de bir an... Belki de annesinin hayaline gülümsedi ve annesine doğru yol aldı tüm sessizliğiyle. Londra'nın emek kavgasına sessiz bir kayıp daha karıştı tüm uzun tarihinde... Uğurlar ola emekçi ve sessiz kardeşimiz. Annen Havva ablamıza selam söyle. Ahrette tekrar buluşmak üzere...

sayfa-13-havva-bodi-ve-oglu-ahmet.jpg
Havva Bodi ve oğlu Ahmet...


***  İkinci Dünya Savaşı’nda 80 bini aşkın Yahudi’nin öldüğü bölge ilk kez kazıldı:

“Küçük kızın ayakkabısı, yaşanan acıyı gözler önüne serdi...”

İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük acılara tanıklık eden Polonya’daki Varşova Gettosu’nun molozları arasında deriden yapılmış bir ayakkabı bulundu.

Arkeologlar, bunun 2. Dünya Savaşı sırasında orada hapsedilen 10 yaşındaki bir Yahudi kıza ait olduğunu söyledi. Çocuğun kimliği araştırılırken, 1940 ile 1942 yılları arasında Naziler tarafından bölgeye sürülen 83 bin Yahudi, açlık ve hastalıktan öldü.

Polonya‘nın başkentinde yer alan ve Varşova gettosu olarak anılan bölgede İkinci Dünya Savaşaı’ndan kalma bir ayakkabı bulundu.

Ayakkabının, kahverengi deri, çivi ve sicimden yapıldığı belirtildi. Ancak, bir zamanlar onu giyen kız çocuğu hakkında hiçbir şey bilinmediği ve kimliğinin araştırıldığı kaydedildi.

Bununla birlikte, ayakkabının 1943’te yaşanan büyük bir ayaklanma sırasında Yahudi direniş savaşçıları tarafından kullanılan bir sığınağın bulunduğu yerde keşfedildiği açıklandı.

19 Nisan’da gerçekleşen bu olay, Alman askerlerinin toplama kamplarına nakledilecek kalan son sakinleri sınır dışı etmek için gettoya akın etmesinin bir sonucuydu. Binlerce Yahudi savaşçı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin en büyük ve ilk ayaklanması olarak askerlere karşı savaştı.

Diğer taraftan, Varşova Getto Müzesi tarafından yürütülen son kazılar, 7 Haziran’da başladı ve böylelikle  80 yıldır bölgede ilk kez bir kazının yapılmasına izin verilmiş oldu. Arkeolog ve baş araştırmacı Dr. Jacek Konik, “Bu ayakkabıyı birkaç gün önce ortaya çıkardık. On yaşlarında bir kıza aitti” diye konuştu.

Konik ayrıca, gettoya zorla gönderilen Yahudiler tarafından kullanılan soba parçaları, seramik yer karoları, yemek pişirme gereçleri, aletler ve diğer nesneleri de ortaya çıkardıklarını duyurdu.

Öte yandan kazılar, II. Dünya Savaşı’ndan önce Kuzey Bölgesi olarak adlandırılan ve ağırlıklı olarak Yahudilerin yaşadığı Muranów bölgesindeki Miła, Dubois, Niska ve Karmelicka mahallelerinde belediyeye ait bir arsa üzerinde yürütülüyor.

1940’tan itibaren bu bölge Varşova Gettosu’nun sınırları içine alındı. İkinci Dünya Savaşı esnasında bu alanda yaklaşık 460 bin Yahudi hapsedilmişti. Küçük alan, oda başına ortalama 9,2 kişiyle aşırı kalabalıktı ve sakinleri zar zor besleniyordu.

Holokost Ansiklopedisi’ne göre, 1940 ile 1942 yılları arasında burada 83 bin Yahudi açlık ve hastalıktan öldü.

(NTV’den aktaran AVLAREMOZ – 22.6.2022)

Bu yazı toplam 1690 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar