“Baflı Napolyon Pantazi’nin Avustralya’ya uzanan hayatı...” (2)
“Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı internet sayfasını yaratan Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı-araştırmacı yazar Konstantinos Emmanuelle, Baflı Napolyon Pantazi’nin hatıralarını kaleme aldı.
Konstantinos Emmanuelle arkadaşımızın bu yazısını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik... Baflı Napolyon Pantazi’nin öyküsünün devamı şöyle:
*** Melburn’da Paul, domates sosu ve marmelat yapılan Rosella fabrikasında geçici bir iş buldu. Darwin’e dönünce de Belsen Kampı’nda iş buldu ve burada bir yıl kalıp çalıştı. Kalacak yerleri gene işveren tarafından karşılanıyordu. 1953 yılında kaynı Anastasis’ten (Tom diye biliniyordu) etkilenen Paul, kendisine bir taksi satın almaya karar verdi. O günlerde Darwin nüfusu 7 bin kadardı ve çoğunun arabası yoktu. Neredeyse hiç kamu taşımacılığı yoktu, yalnızca birkaç otobüs vardı ve insanlar bir yere gitmek için taksilere bağımlıydı. Paul ve Tom, “Bağımsız Taksiler” diye bilinen 10 kişilik Kıbrıslı taksi şöförleri timinin bir parçasıydılar.
*** Pek çok insan Paul ve taksisinden yer ayırtıyordu, onları kentte meyhaneye ya da sinemaya götürmesi için. Onları götürüp bıraktığında, evlerine geri dönebilmek için de yer ayırtıyorlardı. Bazı müşteriler Batchelor gibi uzak yerlerde yaşıyordu – Darwin’den 60 mil kadar uzaktaydı bu. Gidiş dönüş seyahat onlara 15 liraya maloluyordu. Paul, 200 mil uzaklıktaki Katherine’e at yarışlarına bile müşteri taşıyordu. Paul’un en iyi müşterilerinden biri John ‘Jack’ White idi – bu adam, Rum Jungle denen bölgede 1949’da uranyumu keşfetmişti.
*** Paul, boş oturacak biri değildi, bu yüzden Darwin Oteli’nde de bulaşıkçı olarak yarı zamanlı bir iş daha bulmuştu. Otelin kapanma saatinde sarhoşları uyandırıp onları evlerine gönderme gibi bir görevi de oluyordu... Darwin’deki o ilk yıllarda Paul boş zamanlarını arkadaşlarıyla kağıt ve tavla oynayarak geçiriyordu – Independent Taxi’nin de bulunduğu Smith Sokağı’ndaki bir Yunan kulübünde toplanıyorlardı. Arkadaşlarıyla birlike kafelere ve çevredeki meyhanelere de gidiyorlar, sinemaya uğruyorlar ya da kent dışına piknikler düzenliyorlardı. Birlikte balığa ve ava gitmeyi seviyorlardı. Darwin uykulu eski bir kentti ancak çok şükür arkadaşları vardı ki Paul hiç yalnız kalmıyordu.
*** 1955 yılına Paul, Darwin’in kalbindeki Smith Sokağı’nda meşhur Rendezvous Cafe’de garson olarak iş bulacaktı. Kafenin sahipleri Paul ve Lambrini (Libby) Kanaris idi, George Fortiadis adlı bir de ortakları vardı. Paul, daha önceleri buranın müşterisiydi ancak şimdilerde kafenin sahibinin 17 yaşındaki kızı İrene’ye birlikte çalışıyordu. İrene’yi Ocak 1951’de kızkardeşi Eleni'yle bir’ikte havaalanı’ndan arandıkları zaman babasının yanında görmüştü...
*** İrene Kanaris, Batı Avustralya’da Perth’te, Şubat 1939’da dünyaya gelmişti. Babası Paul, 1936 yılında Perth’e göçmen olarak gelmişti, Ege’nin güneyindeki bir Yunan adası olan Astipaleya’dan... Bir sene sonra da bir arkadaşı İrene’nin annesi Lambrini Aniktomatis’in resmini göstermişti ona – Lambrini, Atina’da yaşıyordu. Bir süre sonra gemiyle Perth’e doğru yola çıkmıştı, Paul’le evlenmek üzere... Lambrini, 1930’lu yılların “sipariş gelinleri”nden yalnızca biriydi... İrene’nin kardeşi 1940 yılında, kızkardeşi Mena da 1945 yılında dünyaya gelecekti.
*** İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, 1946’da İrene’nin annesi ve babası, Perth’ten Darwin’e taşınmaya ikna edilmişlerdi bir aile dostları tarafından – Lambrini’nin birinci yeğeni Leo Fotiadis’in sahibi olduğu Rendezvous Cafe’yi devralmak üzere yapıyorlardı bunu... Bu kafe, Mick ve Hrissi Paspalis tarafından 1930’lu yılların başlarında açılmıştı. İrene, yerliler arasında Rene olarak tanınıyordu (ona Renni diyorlardı). Rene, tüm çikolataların, şekerlemelerin ve dondurmaların Avustralya’nın batısından geldiğini hatırlıyor... “Milkshake yapmak için Sunshine Milk adlı toz süt kullanıyorduk. Taze süt yoktu. "Örümcek"“adı verdiğimiz dondurmalı içecek ve çeşitli dondurmalı tatlılar da yapıyorduk...”
*** Darwin’de o günlerde tek bir sinema vardı, adı da “The Star” idi (“Yıldız”) ve sinemaya gidenler film aralarında ya da filmden sonra Rendezvous Cafe’ye geliyorlardı. 1957 yılında Rendezvous Cafe, Darwin’de ilk klimayı takan kafe-lokanta olacaktı. Bir sene sonra da bir Jukebox konacaktı kafeye, rock and roll müziğini daha çok gençlerden oluşan müşteriler dinliyordu Jukebox’ta...
*** Yerel tarihçi Leonard Janiszevski’ye göre, Darwin’de Kıbrıslırumlar’ın ve Yunanlılar’ın yürüttüğü lokanta-kafeler 1940’lı ve 50’li yıllarda ortaya çıkmıştı, bunlar arasında Star Milk Bar, Rendezvous Cafe ve Continental Milk Bar vardı. Tümü de Avustralya’nın büyük kent merkezlerindeki Yunan kafeleri ve sütlü içeceklerin/dondurmaların servis edildiği milk barların gösterişli dizaynlarını, eşyalarını, personel üniformalarını ve müşteri hizmetlerini taklit ediyordular. Bu küçük kente azıcık “Hollywood pariltisi” getirmeye çalışıyorlardı. 1921 yılında Darwin’in sakinleri arasında yalnızca yedi Kıbrıslırum vardı. İkinci Dünya Savaşı ardından Avustralya’ya daha fazla sayıda Kıbrıslırum gelmeye başlamıştı. 1948 yılında Darwin’e inen Dakota türü uçakların her birinde 65 Kıbrıslırum vardı.
*** Paul ve Rene, 2 Mart 1957’de yeni yapılan ancak henüz inşaatı tamamlanmayan Aynikola Yunan Ortodoks Kilisesi’nde evlendiler. Papaz Jones tarafından evlendirildiler, bu papaz İngiltere Kilisesi’ne bağlı bir papazdı çünkü o günlerde Darwin’de Ortodoks bir papaz yoktu. Düğünlerine 500 kişi katılacaktı. Evlendikten sonra Paul, Victoria Otel’in Lokanta ve Snack Barı’nda çalışmaya gidecekti. 1959’da Paul ve Rene’nin oğlucukları Neofitos (“Neville” olarak bilinecekti) dünyaya geldi. Bir yıl sonra Paul, Kıbrıs’ta abisi Dimitri’nin bir araba kazasında vefat ettiği haberini alacaktı. Dimitri, Poli’de başarılı bir öğretmendi. Bir gün Kasaba’da iki kızkardeşi ve teyzesiyle arabayla giderken, büyük bir kamyon, Dimitri’nin küçük Volkswagen’ine çarpmış ve onu tepeden aşağıya yuvarlamıştı. Araba patlayıp alevler içinde kalmadan önce kadınlar oradan çıkmayı başarmışlardı. Fakat Dimitri ağır biçimde yanmış ve hastaneye kaldırılmıştı, sekiz gün sonra vefat edecekti. Henüz 32 yaşındaydı. Abisinin ölümü, Paul’ü çok etkileyecekti. Avustralya’ya göç etmek demek, kardeşçiklerinden ve ana-babasından sonsuza kadar ayrılmış olması anlamına geliyordu aslında...
*** 1966 yılında Paul ve Rene’nin Paula Hristina adını verdikleri kızları dünyaya geldi. İki sene sonra ise 1968 yılında Paul, bir meyva-sebze dükkanına bu varoşlarda ihtiyaç olduğuna karar verdi ve o yılın Temmuz ayında Parap Meyva ve Sebze Dükkanı’nı açtı. 1973 yılında bu işyeri iyice tutunmuştu, böylece Pantazi ailesi, Kıbrıs’a bir seyahat yapmayı tasarladı, Rene’nin kardeşi Peter ve eşi Muriel’i (Micki) işin başında bıraktılar. Neofitos 1977 yılında 77 yaşında vefat etti. Annesi ise 93 yaşına kadar yaşayacaktı. Tuhaf biçimde Paul’ün annesi ve babası, onbeş yıl arayla Kasım’ın 30’unda vefat edecekti...
*** Paul ve Rene için Parap’taki meyva dükkanında işler iyi gidiyordu. Ta ki 1974’te Noel öncesinde Tracy Kasırgası, Darwin’i vuruncaya kadar... Kasırga gecesi Paul dükkanını gece saat 9.30’da kapatmış ve ailesiyle birlikte Noel’i kutlamaya gitmişti. Paul ve Rene’ye göre kimseciklerin yaklaşmakta olan fırtına ve kasırgadan haberi yoktu. Herhangi bir uyarı olmamıştı. Fırtına, geceyarısına doğru hafifleyince, Paul yeğeninin oğlu Angelo Angeli’yle birlikte dükkanına bakmaya gitti. Angelo, Kıbrıs’tan Neahoryo’dan gelmişti. Pantazi ailesinde kalıyordu, genç ve hamile eşi Hariklia ile birlikte. Paul and Angelo, devrilmiş ağaçlar ve elektrik direkleri arasından arabalarını sürdüler dükkana varmak için. On dakika sonra rüzgar çok şiddetlenmişti çünkü kasırganın göbeği, bölgenin merkezindeydi. Angelo ve Paul dükkanın içinde hapis gibi kalmışlardı, eve dönemiyorlardı.
*** Rene evde çocukları, iki yeğeni ve Hariklia’yla birlikte banyoya sığınmaya karar vermişti. Başlangıçta aile ana yatak odasında toplanmıştı çünkü burada klima vardı. Ancak çevrelerinde ev yıkılmaya başlarken, Rene’nin küçük oğlu Neville, herkesin banyoya doğru koşturmasını önermişti ve öyle yapmışlardı. Rene, oğlularının bu öngörüsünün belki de hayatlarını kurtarmış olduğuna inanıyor. Paul ve yeğeni ertesi sabah eve döndüklerinde, evin çok zarar gördüğünü ve elektriğin de kesik olduğunu gördüler. Çok şükür evdeki herkes tamadı. Sırılsıklam ve şoktaydılar fakat hayattaydılar. Tracy Kasırgası, Avustralya tarihinin en yıkıcı kasırgası olmuştu. O gece, saatte 135 mil süratle esen rüzgarlarda 66 insan hayatını kaybetmişti.
*** Mucizevi biçimde Panatziler’in evindeki telefon çalışıyordu ve derhal tüm komşular kuyruğa girerek sevdiklerini aramaya başlamışlardı. Telefon faturası geldiğinde bin liradan fazla bir miktar olacaktı fakat Paul’un umurunda değildi. Komşularına yardım edebildiği için mutluydu... Dükkanı pek az zarar görmüştü... Paul cömert biçimde dükkandaki zarar görmemiş yiyecekleri, fırtınada hayatta kalıp bir kurtarma merkezinde toplanmış insanlara bağışlayacaktı. Tracy Kasırgası’ndan birkaç ay sonra, Pantaziler’in dükkanı yeniden çalışmaya başlamıştı...
*** Kasırganın trajik sonuçlarından biri de Pantaziler’in fotoğraf albümlerinin yok olmuş olmasıydı. Kıbrıs’tan eski fotoğrafların tümü de yitip gitmişti kasırgada. 1975 yılında Paul’un iyi arkadaşlarından biri olan Danny Thomas, Parap Meyva ve Sebze Dükkanı ile karides sanayii arasında girişimci bir ilişki kurdu. Japonlar’a ait NRP karides balık şirketinin yöneticisi olarak Danny, Parap Meyva ve Sebze Dükkanı arasında güzel bir sözleşme imzaladı – böylece Paul’un mağazası, bölgede avlanan tüm trollere yiyecek ve hizmet sağlayacaktı. Daha sonra Queensland’tan Raptis ile Batı Avustralya’dan Kailis ve Lombardos gibi şirketler de bu yeni girişime katılacaklar ve Pantaziler, yerel karides sanayiiyle ilişkilerini iyice sağlama alacaklardı.
*** 1976 yılında Rene ve Paul, Parap Yolu üzerinde daha büyük bir arazi satın almaya karar verdiler ve dört sene sonra da işlerini oraya taşıyıp genişlettiler... Mağazaya yeni bir isim vererek Parap Food Centre (“Parap Yiyecek Merkezi”) dediler ve hiç geriye dönüp bakmadılar. 1990’lı yılların başlarında Paul’ün çocukları Neville ve Paula işin idaresini ele aldılar ve dükkanı yeniden isimlendirerek “Parap İncelikli Yiyecekler” adını verdiler. Böylece Parap Fine Foods, Avustralya’nın kuzey bölgelerinde bir kurum haline geldi. Paul Pantazi, eşi Rene ile birlikte yirmi-otuz yıl içerisinde incelikli gıda alış veriş kültürünü baştan sona değiştirdiler. Bölgede hiçbir yerde bulunmayan taze gıdaları getirip bunları depolamak, başka hiçbir yerde bulunmayan mutfak malzemelerini sağlamak, bu mağazanın hemen başarılı olmasını ve insanların ender, ekzotik ve özel gıdalar için mutlaka gidecekleri bir yer haline gelmesini sağladı.
*** Paul ve Rene Pantazi resmi olarak emekli olsalar dahi, Parap Fine Foods’ta hala aktif rol alıyorlar ve gelecek kuşakla birlikte bu efsane de yaşamaya devam ediyor... Emeklerinin ürününün tadını çıkarıyorlar ve çocukları ile torunları da onları şımartıyor... Burada beni Paul (Napolyon) Pantazi ile tanıştıran Demetria Foka’ya teşekkür ederim. Neville Pantazi ve Paula Çunyas’a da anne-babalarının öyküsünü belgelememe yardım ettikleri için teşekkür ederim. Peter ve Shelia Forrest’e de Pantazi ailesine dair kitaplarından alıntı yapmama izin verdikleri için teşekkürler. Iain Forrest’e de Paul ve Rene’nin resmini kullanmama izin verdiği için çok teşekkürler...
Avustralya'daki Tracy Kasırgası, bu ülke tarihinin en büyük kasırgası olmuş ve çok zarar vermişti...
(TALES OF CYPRUS’ta yayımlanan Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).