1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Baf’tan çıkan bir efsane: Baf Rintler Topluluğu…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Baf’tan çıkan bir efsane: Baf Rintler Topluluğu…”

A+A-

Ulus IRKAD
Baf Rintler topluluğunun da Baf tarihinde önemli bir yeri vardır. Çünkü Rintler’den önce 1968 yılına gelene kadar Baf’ta pop müzik türünde müzik yapan müzik topluluğu yoktu. Vardı da müziği yapanlar mesela davulcu Yero, Zurnacı Çavuş Dayı veya düğünlerde çalan Halayık Müntüfiye ile Topal Enver’i burada unutmamak lazım. Bana anlatıldığına göre Baf’ta gene Rintler öncesinde devrin müziğini yapan ama sürekli de müzikle uğraşmayan topluluklar kurulmuş. Tango ve Amerikan caz türünde müzik yapmışlar 1960’lı yılların başlarında.

Gene 1900’lü yıllarla 1940-50’li yıllarda halk içinde düğünlerde müzik yapmak için kurulmuş daha fazla Kıbrıs’a has müzikler yapan topluluklar da varmış. Bunlar daha fazla halk içerisinde def ve düblek çalan ve o günlerde düğünlerde ya Kemaneci Marko veya Kemaneci Mihanigo dedikleri Kıbrıslırumlar’la çalıp söyleyen ama normal bildiğimiz anlamda bir müzik yapmayan insanlardı. Belki Osmanlı döneminin veya Kıbrıs yerel kültürünün yarattığı müziği yapmaktaydılar. Halayık Müntüfiye Abla ile Topal Enver elbette ayrı bir yazı konusudurlar. Ha, bir de Baf’ta keman çalan Babaçaka’yı da burada yadetmek gerekmektedir. Ama bildiğimiz anlamda o günlerde müzik aleti çalıp modern anlamda sürekli müzik yapan müzik topluluklarının olmamasıdır. Bu arada o günlerde akordiyon çalanlardan Şükrü Berberoğlu ve Savaş Berberoğlu ağabeylerimizi de burada yadetmek gerekmektedir ki Savaş Berberoğlu’nu ben daha sonra Rintler’den saydığım için burada o konu üzerinde yazmayacağım. Ama benim 1963 öncesinde hatırladığım kadarıyla gerek oda orkestrası ve gerekse okul bandosu kurup, Baf Kurtuluş Lisesi’nde müzik çalışması yapan ve Baf’ta bayağı dikkat konusu olan müzik öğretmeni Sacit Bey vardı ki Sacit Bey, 1963 yılından sonra sinirleri bozularak hem ailesini, hem de kendini kaybetmişti. Hatırladığım kadarıyla hanımı da Türkiyeli’ydi ve küçücük bir kızı vardı. 1960’lı yılların başlarında hanımının bize geldiğini ve annemle çok iyi arkadaş olduğunu anımsamaktayım. Sacit Bey, 1974 yılından önce Mağusa’da izlediğimiz ruh haliyle şizofrenik ve sefil duruma girince hanımı ve kız çocuğu ne oldular bilemem. Daha sonra öğreneceğim, Sacit Bey’in sadece müzikte değil Kıbrıs Türk Yazın hayatında da tanındığı ve öykü yazımında kod adı ile Samet Mart olarak bilindiği, söz konusu olan. Samet Mart yani Sacit Bey,  1980 sonrasında hayata gözlerini kapadı ve Samtay Vakfı da onun öykülerini toparlayarak bir kitap yaptı. Yine 1960’lı yılların başlarında sesi güzel olan iki Baflı’nın, Sabri Oğuzkan ve Ali Çürük’ün Baf’ta bazı sabahlar, sabah ezanlarını  okuduğudur ki sabahları erken kalktığımızda annem veya babam bu iki eski Baflı’nın seslerinden hangisinin ezanı okuduklarını anlarlardı. Ali Çürük ve Sabri Oğuzkan’ın aynı zamanda birer gazelhan olarak tanındıklarını da belirtmem lazımdır. Ali Çürük Baflı bir işadamı, aynı zamanda eski Yeşilova ve daha sonra da Cengiz Topel Sinemaları’nın  ortaklarındandı. 1974 yılına, Baf’ı terkedeceğimiz zamana kadar Ali Çürük, Baf’ta bu pozisyonunu devam ettirdi. Sabri Oğuzkan ise Tapu Dairesi memurlarındandı ve bayağı geniş hafızası olan bir insandı. Baf tarihinde ayrıntılar ondan sorulurdu diyebilirim.

sevgul-1-005.jpg

 Evet, anımsadığım kadarıyla Rintler, 1967 yılında kuruldular.  Babam, topluluğu kuranlar kendi öğrencileri olduğu ve de topluluğun isim babası olduğundan dolayı manecerleriydi. Topluluğu ilk kuran Özden Işıkser (Yılmaz), Cemal Saymen, Cemil İsmail ve Savaş Mert’ti. Savaş Berberoğlu da bu topluluğa orgu ile katılacaktı. Grup İngilizce parçalar çalma yanında elbette Gazi Baf’ın altın sesli çocuğu Sacit Canova’nın da gruba katılmasıyla, Türkçe parçalar icra etmeye başlamıştı. Sacit Canova ses olarak 1963-64 yıllarında Kasaba’da (Baf’ta) parlamaya başlamıştı. O yıllarda Nuri Sesigüzel ve Ahmet Sezgin’i taklit etmesi ve onların türkülerini söylemesi ile meşhurdu ama galiba pop müziğe de hatta Klasik Türk müziğine de sesi uymaktaydı. Sacit, gerçi Ülkü Yurdu’nun golcü futbolcusu ve 100 m. atletizmde her zaman birinci olmasına rağmen, aynı zamanda sanatta da oldukça ünlenmişti. O yıllarda mesela Baf’ta Pop müzik aşkının ve grup kurulmasını ilham getiren olayı elbette Baf’a Güryeller’in gelmesiydi. Hatta 14-15 yaşlarında, küçük bir çocuk olmasına rağmen Derviş Güryel’in bateri çalmada gösterdiği performans,  Baflı gençlerin çoğunu etkileyecekti. Babam Hüseyin Irkad da onu Lefkoşa’da Mücahitler Gazinosu’nda seyretmiş ve bu topluluğu gördükten sonra onda Baf’ta da bir Pop Müzik grubu kurulması arzusu artmıştı. Derviş Güryel’in baterideki büyük başarısı da Hüseyin Irkad’a ilham vermişti. Mağusa’nın müzik topluluğu Feveranların ve daha sonra Limasol’un Kareler’inin Baf’ı ziyaretlerinden sonra, artık Baf gençleri de bu konuda bir atılım yapma noktasına gelmişlerdi. Ama arada Lefkoşa’dan bir tiyatro topluluğu ile gelen Bayrak Kuartet’in (Gelen tiyatro topluluğu galiba “Yağmur Duası” adlı oyunu oynamıştı) de tiyatro arasında bir konseri olacaktı ki yanılmıyorsam bu topluluk daha sonra Sıla Dört’e dönüşecekti. Yine Lefkoşa’dan gelen sanat toplulukları da olmuştur diye aklımda bazı bilgiler var. Örneğin Fırtınalar’ın da bir konserde çaldıkları ve onlara o sıralarda eşlik eden, sonradan Londra’da ölen Mustafa isimli bir gencin (Üzerine kaynar yağ dökülerek 70’li yıllarda ölmüştü) o yılların en meşhur şarkısı “İşte nişan yüzüğü” adlı şarkıyı seslendirişini ve yine eski şarkıcılardan Ahmet Belevi’nin de bazı bestelerini bu konserde seslendirdiği geliyor aklıma. Gerek Belevi ve gerekse Mustafa bu konserde oldukça beğenilmişlerdi ki rahmetli Yusuf Öztürk Hocamızın devamlı onların bestelerini istemesi de oldukça hatırımda kalan bir olaydır.

sevgul-2-002.jpg

İşte o oldu ve Baflı gençler Hüseyin Irkad’ın da öncülüğünde, Baf Kurtuluş Lisesi öğrencileri olarak böyle bir topluluk kurdular. Irkad, gene bu işin öncülüğünü alarak öğrencilerine kurdurmuştu bu topluluğu ve Baf’ı 1974 yılında kaybedene kadar Irkad bu topluluğun hem manejeri, hem de bestekarı olarak bilinecek ve bestelediği “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısı tarihe mal olacaktı.  Topluluğun ismini de Hüseyin Irkad koyacaktı. “Rintler”…Rint neydi sözlük anlamında: Gönül Eri… Gönül Erleri oluyordu topluluğun ismi. Baf’ın gönül erleri… Irkad şiirle ilgileniyordu ya belli ki Rint ismine şiirlerde çok rastlamış ve böyle bir ismi topluluğa uygun görmüştü. Topluluk şu isimlerden kuruluydu önceleri: Cemal Saymen Solo Gitar, Cemil İsmail Bas Gitar,Özden Yılmaz (Işıkser) Ritim ve Solo Gitar ve Davulda da rahmetli Raup Çavuş’un oğlu Savaş Kurtuluş (Mert). Rintler, Beatles hayranı bir topluluktu aslında. Bu topluluk düğünler ve eğlencelere katılmaya, Baf halkını eğlendirmeye başlamıştı o yıldan sonra. Yıllardan 1967-68… O dönemler Demir Adam dönemi… Ve Limasol’daki şarap festivaline katılan grup geriye döndüğünde lock up’ı (Hapishaneyi) boylayacaktı. Manejer Hüseyin Irkad gençleri lock up’tan kurtarmak için akla karayı seçecekti. Grup gene düğünler ve balolarda çalarken, o zamanın en güzel parçaları olan Cem Karaca’nın Zeyno’su, Manço’nun Kol Düğmeleri gibi parçaları çalarken, yabancı İngilizce Beatles parçalarını da seslendirmekteydi. “Johny Guitar”, en fazla seslendirdikleri parçalardı. Bu arada solist olarak Sacit gruba katılırken, Cemal Saymen’in kardeşi  Selçuk, solo ve ritimde eşlik etmek için gruba katılacaktı. Grup Türkiye’ye eğitime giderken Savaş Kurtuluş’un (Mert) baterisini Selçuk Saymen’in küçüğü Kaya Saymen devralıyor, aklımda kaldığınca Baf Kurtuluş Lisesi’nde okuyan başka öğrenciler de grupta çalmaya başlıyorlardı ki bu grup elemanları da maalesef gene eğitim dolayısıyla grubu bırakmak mecburiyetinde kalıyorlardı. Sacit, 1970’lere gelindiğinde zaten artık ayrılmıştı. Savaş Berberoğlu’nun solist eksikliğini tamamlayarak grubun solistliğini aldığını da görmekteydik. Savaş Kurtuluş, Cemil İsmail, Cemal Saymen’le Türkiye’ye üniversite eğitimine giderken Özden Yılmaz (Işıkser) de o zamanki her genç gibi göç ederek (O zamanlar da gençlerimiz hep göç ediyorlardı)  Avustralya’ya gitme kararı almıştı. Kardeşlerinden Mustafa ve Afif abi gibi Özden de 1969’da Baf’tan ayrılacaktı. Yalnız Özden Yılmaz’ın seyahati biraz maceralı olacaktı çünkü Özden Yılmaz gemi ile Akdeniz dışından gideceği için çok uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Ve galiba birkaç ay da alacaktı geminin seyehati. İşte Özden bu şekilde eğlenceli bir seyahate çıkarken bu sırada Yunanistan’a inmiş ve gençlik adeti olduğundan dolayı ya uyuya kalmış veya eğlencelere kendini kaptırdığından Yunanistan’da gemiye binmeye geç kalınca bu defa da gemisini kaçırmış ve gene Baf’a dönerek gemisinin uğrayacağı bir limanda ona uçakla yetişmek için beklemeye başlamış, daha sonra gemisini yakalayacağına karar vererek uçakla o ülkeye gitmiş (Danimarka da olabilir geçmiş zaman aradan da tam 51 sene geçti), gemisini o ülkede yetişerek 1969 yılında ikinci defa Baf’a elveda demişti. Özden Yılmaz’ın 1980 yılında Mağusa’ya gelerek bilhassa öğretmeni ve manejeri Irkad’la son defa görüştüğünü biliyorum. O Avustralya’nın Melburn’unda ilk zamanlar müziğe devam etmiş, Rintler’in uzak diyarlarda bir temsilcisi olduğunu hiçbir zaman unutmamıştır. Ona her zaman için başarı ve mutluluklar diliyoruz. 1980’li yıllarda Özden’in Avustralya’da doldurduğu bir kaset elimize geçmişti. Özden aynen Baf’ta olduğu gibi Cem Karaca’nın Kerbela’da Kaldık Gayrı’yı şöyle söylüyordu Melbourn’da:
Melbourn’da kaldık gayrı
Oy gülüm oy
Melbourn’da kaldık gayrı oy…(Seni Baf ve Baflılar hiçbir zaman unutmayacak Özden Abi, Rintler’in Özden Yılmaz’ı veya şimdiki adıyla Özden Işıkser’i)… Işıkser birkaç sene önce Mağusa’ya gelmiş ve ona “Baflıyım Yoluna Kurban” adlı babamın bestesini verdikten sonra çok başarılı bir şekilde Avustralya’da besteyi düzenleyerek okumuş, bu şarkı Genç TV ekranında plak listelerinde birkaç defa birinciliğe yükseldiğini de belirtmem gerekmektedir.
Evet, gelelim birinci grup dağılırken ondan sonraki gruba. Saymenler’in zamanında topluluğa katılan sürpriz bir kişi daha vardır ki o da Savaş Berberoğlu’dur. Savaş abinin org sahibi olmasının da ayrı bir hikayesi vardır. Babası Baf’ın meşhur tüccarlarından Salih dayı veya Salih Berberoğlu, Savaş Berberoğlu’nun bir org alıp işini ve dükkanını ihmal etmesini istemez. Bunun yanında Savaş, o zamanki şartlara göre, bayağı bankadan sermaye olacak olan bir parayı çekip yanında da Selçuk Saymen ve N. İ’nu da alarak Mağusa’ya yeni bir org almak için gelir ama para Mağusa’daki pavyonlarda ve otellerde suyunu çeker, Savaş Berberoğlu Türk tarafında ikinci el bir org alıp Baf’a gelir ki olayı duyan babası ve ağabeyleri ona karşı çıkarlar. Bu konuda evde ve mahallede epey kavga çıkar ama sonuçta iş tatlıya bağlanır. Savaş hem işini, hem de müzisyenliği idare edecektir. Birinci grubun göç ve eğitim durumundan ötürü dağılmasıyla bateride Talat Refikoğlu, sonra Kaya Saymen, Soloda Selçuk Saymen, ritimde hatırladığım kadarıyla Kazım Cafer, orgta Savaş Berberoğlu ve basta ise Cemil’in kardeşi Ahmet topluluğu devralırlar. Pek anımsamıyorum ama şu anda artık emekliliğe demir atan meşhur hukukçularımızdan Talat Refiker de geçici bir süre toplulukta yer almış olabilir ama benim pek aklımda kalmadı. Çünkü o dönemler bu genç kuşağın da eğitim için Türkiye’ye gitmesi dönemidir gene. Çalışmalar Saymenler’in evinde olmaktadır. Boş odaları oldukça çoktur.

DEVAM EDECEK...

Bu yazı toplam 2669 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar