1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Baf’tan çıkan bir efsane: Baf Rintler Topluluğu…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Baf’tan çıkan bir efsane: Baf Rintler Topluluğu…”

A+A-

BAF’TAN HATIRALAR…

 

Ulus IRKAD

Baf Rintler topluluğunun da Baf tarihinde önemli bir yeri vardır. Çünkü Rintler’den önce 1968 yılına gelene kadar Baf’ta pop müzik türünde müzik yapan müzik topluluğu yoktu. Vardı da müziği yapanlar mesela davulcu Yero, Zurnacı Çavuş Dayı veya düğünlerde çalan Halayık Müntüfiye ile Topal Enver’i burada unutmamak lazım. Bana anlatıldığına göre Baf’ta gene Rintler öncesinde devrin müziğini yapan ama sürekli de müzikle uğraşmayan topluluklar kurulmuş. Tango ve Amerikan caz türünde müzik yapmışlar 1960’lı yılların başlarında.

Gene 1900’lü yıllarla 1940-50’li yıllarda halk içinde düğünlerde müzik yapmak için kurulmuş daha fazla Kıbrıs’a has müzikler yapan topluluklar da varmış. Bunlar daha fazla halk içerisinde def ve düblek çalan ve o günlerde düğünlerde ya Kemaneci Marko veya Kemaneci Mihanigo dedikleri Kıbrıslırumlar’la çalıp söyleyen ama normal bildiğimiz anlamda bir müzik yapmayan insanlardı. Belki Osmanlı döneminin veya Kıbrıs yerel kültürünün yarattığı müziği yapmaktaydılar. Halayık Müntüfiye Abla ile Topal Enver elbette ayrı bir yazı konusudurlar. Ha, bir de Baf’ta keman çalan Babaçaka’yı da burada yadetmek gerekmektedir. Ama bildiğimiz anlamda o günlerde müzik aleti çalıp modern anlamda sürekli müzik yapan müzik topluluklarının olmamasıdır. Bu arada o günlerde akordiyon çalanlardan Şükrü Berberoğlu ve Savaş Berberoğlu ağabeylerimizi de burada yadetmek gerekmektedir ki Savaş Berberoğlu’nu ben daha sonra Rintler’den saydığım için burada o konu üzerinde yazmayacağım. Ama benim 1963 öncesinde hatırladığım kadarıyla gerek oda orkestrası ve gerekse okul bandosu kurup, Baf Kurtuluş Lisesi’nde müzik çalışması yapan ve Baf’ta bayağı dikkat konusu olan müzik öğretmeni Sacit Bey vardı ki Sacit Bey, 1963 yılından sonra sinirleri bozularak hem ailesini, hem de kendini kaybetmişti. Hatırladığım kadarıyla hanımı da Türkiyeli’ydi ve küçücük bir kızı vardı. 1960’lı yılların başlarında hanımının bize geldiğini ve annemle çok iyi arkadaş olduğunu anımsamaktayım. Sacit Bey, 1974 yılından önce Mağusa’da izlediğimiz ruh haliyle şizofrenik ve sefil duruma girince hanımı ve kız çocuğu ne oldular bilemem. Daha sonra öğreneceğim, Sacit Bey’in sadece müzikte değil Kıbrıs Türk Yazın hayatında da tanındığı ve öykü yazımında kod adı ile Samet Mart olarak bilindiği, söz konusu olan. Samet Mart yani Sacit Bey,  1980 sonrasında hayata gözlerini kapadı ve Samtay Vakfı da onun öykülerini toparlayarak bir kitap yaptı. Yine 1960’lı yılların başlarında sesi güzel olan iki Baflı’nın, Sabri Oğuzkan ve Ali Çürük’ün Baf’ta bazı sabahlar, sabah ezanlarını  okuduğudur ki sabahları erken kalktığımızda annem veya babam bu iki eski Baflı’nın seslerinden hangisinin ezanı okuduklarını anlarlardı. Ali Çürük ve Sabri Oğuzkan’ın aynı zamanda birer gazelhan olarak tanındıklarını da belirtmem lazımdır. Ali Çürük Baflı bir işadamı, aynı zamanda eski Yeşilova ve daha sonra da Cengiz Topel Sinemaları’nın  ortaklarındandı. 1974 yılına, Baf’ı terkedeceğimiz zamana kadar Ali Çürük, Baf’ta bu pozisyonunu devam ettirdi. Sabri Oğuzkan ise Tapu Dairesi memurlarındandı ve bayağı geniş hafızası olan bir insandı. Baf tarihinde ayrıntılar ondan sorulurdu diyebilirim.

 Evet, anımsadığım kadarıyla Rintler, 1967 yılında kuruldular.  Babam, topluluğu kuranlar kendi öğrencileri olduğu ve de topluluğun isim babası olduğundan dolayı manecerleriydi. Topluluğu ilk kuran Özden Işıkser (Yılmaz), Cemal Saymen, Cemil İsmail ve Savaş Mert’ti. Savaş Berberoğlu da bu topluluğa orgu ile katılacaktı. Grup İngilizce parçalar çalma yanında elbette Gazi Baf’ın altın sesli çocuğu Sacit Canova’nın da gruba katılmasıyla, Türkçe parçalar icra etmeye başlamıştı. Sacit Canova ses olarak 1963-64 yıllarında Kasaba’da (Baf’ta) parlamaya başlamıştı. O yıllarda Nuri Sesigüzel ve Ahmet Sezgin’i taklit etmesi ve onların türkülerini söylemesi ile meşhurdu ama galiba pop müziğe de hatta Klasik Türk müziğine de sesi uymaktaydı. Sacit, gerçi Ülkü Yurdu’nun golcü futbolcusu ve 100 m. atletizmde her zaman birinci olmasına rağmen, aynı zamanda sanatta da oldukça ünlenmişti. O yıllarda mesela Baf’ta Pop müzik aşkının ve grup kurulmasını ilham getiren olayı elbette Baf’a Güryeller’in gelmesiydi. Hatta 14-15 yaşlarında, küçük bir çocuk olmasına rağmen Derviş Güryel’in bateri çalmada gösterdiği performans,  Baflı gençlerin çoğunu etkileyecekti. Babam Hüseyin Irkad da onu Lefkoşa’da Mücahitler Gazinosu’nda seyretmiş ve bu topluluğu gördükten sonra onda Baf’ta da bir Pop Müzik grubu kurulması arzusu artmıştı. Derviş Güryel’in baterideki büyük başarısı da Hüseyin Irkad’a ilham vermişti. Mağusa’nın müzik topluluğu Feveranların ve daha sonra Limasol’un Kareler’inin Baf’ı ziyaretlerinden sonra, artık Baf gençleri de bu konuda bir atılım yapma noktasına gelmişlerdi. Ama arada Lefkoşa’dan bir tiyatro topluluğu ile gelen Bayrak Kuartet’in (Gelen tiyatro topluluğu galiba “Yağmur Duası” adlı oyunu oynamıştı) de tiyatro arasında bir konseri olacaktı ki yanılmıyorsam bu topluluk daha sonra Sıla Dört’e dönüşecekti. Yine Lefkoşa’dan gelen sanat toplulukları da olmuştur diye aklımda bazı bilgiler var. Örneğin Fırtınalar’ın da bir konserde çaldıkları ve onlara o sıralarda eşlik eden, sonradan Londra’da ölen Mustafa isimli bir gencin (Üzerine kaynar yağ dökülerek 70’li yıllarda ölmüştü) o yılların en meşhur şarkısı “İşte nişan yüzüğü” adlı şarkıyı seslendirişini ve yine eski şarkıcılardan Ahmet Belevi’nin de bazı bestelerini bu konserde seslendirdiği geliyor aklıma. Gerek Belevi ve gerekse Mustafa bu konserde oldukça beğenilmişlerdi ki rahmetli Yusuf Öztürk Hocamızın devamlı onların bestelerini istemesi de oldukça hatırımda kalan bir olaydır.

İşte o oldu ve Baflı gençler Hüseyin Irkad’ın da öncülüğünde, Baf Kurtuluş Lisesi öğrencileri olarak böyle bir topluluk kurdular. Irkad, gene bu işin öncülüğünü alarak öğrencilerine kurdurmuştu bu topluluğu ve Baf’ı 1974 yılında kaybedene kadar Irkad bu topluluğun hem manejeri, hem de bestekarı olarak bilinecek ve bestelediği “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısı tarihe mal olacaktı.  Topluluğun ismini de Hüseyin Irkad koyacaktı. “Rintler”…Rint neydi sözlük anlamında: Gönül Eri… Gönül Erleri oluyordu topluluğun ismi. Baf’ın gönül erleri… Irkad şiirle ilgileniyordu ya belli ki Rint ismine şiirlerde çok rastlamış ve böyle bir ismi topluluğa uygun görmüştü. Topluluk şu isimlerden kuruluydu önceleri: Cemal Saymen Solo Gitar, Cemil İsmail Bas Gitar,Özden Yılmaz (Işıkser) Ritim ve Solo Gitar ve Davulda da rahmetli Raup Çavuş’un oğlu Savaş Kurtuluş (Mert). Rintler, Beatles hayranı bir topluluktu aslında. Bu topluluk düğünler ve eğlencelere katılmaya, Baf halkını eğlendirmeye başlamıştı o yıldan sonra. Yıllardan 1967-68… O dönemler Demir Adam dönemi… Ve Limasol’daki şarap festivaline katılan grup geriye döndüğünde lock up’ı (Hapishaneyi) boylayacaktı. Manejer Hüseyin Irkad gençleri lock up’tan kurtarmak için akla karayı seçecekti. Grup gene düğünler ve balolarda çalarken, o zamanın en güzel parçaları olan Cem Karaca’nın Zeyno’su, Manço’nun Kol Düğmeleri gibi parçaları çalarken, yabancı İngilizce Beatles parçalarını da seslendirmekteydi. “Johny Guitar”, en fazla seslendirdikleri parçalardı. Bu arada solist olarak Sacit gruba katılırken, Cemal Saymen’in kardeşi  Selçuk, solo ve ritimde eşlik etmek için gruba katılacaktı. Grup Türkiye’ye eğitime giderken Savaş Kurtuluş’un (Mert) baterisini Selçuk Saymen’in küçüğü Kaya Saymen devralıyor, aklımda kaldığınca Baf Kurtuluş Lisesi’nde okuyan başka öğrenciler de grupta çalmaya başlıyorlardı ki bu grup elemanları da maalesef gene eğitim dolayısıyla grubu bırakmak mecburiyetinde kalıyorlardı. Sacit, 1970’lere gelindiğinde zaten artık ayrılmıştı. Savaş Berberoğlu’nun solist eksikliğini tamamlayarak grubun solistliğini aldığını da görmekteydik. Savaş Kurtuluş, Cemil İsmail, Cemal Saymen’le Türkiye’ye üniversite eğitimine giderken Özden Yılmaz (Işıkser) de o zamanki her genç gibi göç ederek (O zamanlar da gençlerimiz hep göç ediyorlardı)  Avustralya’ya gitme kararı almıştı. Kardeşlerinden Mustafa ve Afif abi gibi Özden de 1969’da Baf’tan ayrılacaktı. Yalnız Özden Yılmaz’ın seyahati biraz maceralı olacaktı çünkü Özden Yılmaz gemi ile Akdeniz dışından gideceği için çok uzun bir yolculuğa çıkacaktı. Ve galiba birkaç ay da alacaktı geminin seyehati. İşte Özden bu şekilde eğlenceli bir seyahate çıkarken bu sırada Yunanistan’a inmiş ve gençlik adeti olduğundan dolayı ya uyuya kalmış veya eğlencelere kendini kaptırdığından Yunanistan’da gemiye binmeye geç kalınca bu defa da gemisini kaçırmış ve gene Baf’a dönerek gemisinin uğrayacağı bir limanda ona uçakla yetişmek için beklemeye başlamış, daha sonra gemisini yakalayacağına karar vererek uçakla o ülkeye gitmiş (Danimarka da olabilir geçmiş zaman aradan da tam 51 sene geçti), gemisini o ülkede yetişerek 1969 yılında ikinci defa Baf’a elveda demişti. Özden Yılmaz’ın 1980 yılında Mağusa’ya gelerek bilhassa öğretmeni ve manejeri Irkad’la son defa görüştüğünü biliyorum. O Avustralya’nın Melburn’unda ilk zamanlar müziğe devam etmiş, Rintler’in uzak diyarlarda bir temsilcisi olduğunu hiçbir zaman unutmamıştır. Ona her zaman için başarı ve mutluluklar diliyoruz. 1980’li yıllarda Özden’in Avustralya’da doldurduğu bir kaset elimize geçmişti. Özden aynen Baf’ta olduğu gibi Cem Karaca’nın Kerbela’da Kaldık Gayrı’yı şöyle söylüyordu Melbourn’da:

Melbourn’da kaldık gayrı
Oy gülüm oy

Melbourn’da kaldık gayrı oy…(Seni Baf ve Baflılar hiçbir zaman unutmayacak Özden Abi, Rintler’in Özden Yılmaz’ı veya şimdiki adıyla Özden Işıkser’i)… Işıkser birkaç sene önce Mağusa’ya gelmiş ve ona “Baflıyım Yoluna Kurban” adlı babamın bestesini verdikten sonra çok başarılı bir şekilde Avustralya’da besteyi düzenleyerek okumuş, bu şarkı Genç TV ekranında plak listelerinde birkaç defa birinciliğe yükseldiğini de belirtmem gerekmektedir.

Evet, gelelim birinci grup dağılırken ondan sonraki gruba. Saymenler’in zamanında topluluğa katılan sürpriz bir kişi daha vardır ki o da Savaş Berberoğlu’dur. Savaş abinin org sahibi olmasının da ayrı bir hikayesi vardır. Babası Baf’ın meşhur tüccarlarından Salih dayı veya Salih Berberoğlu, Savaş Berberoğlu’nun bir org alıp işini ve dükkanını ihmal etmesini istemez. Bunun yanında Savaş, o zamanki şartlara göre, bayağı bankadan sermaye olacak olan bir parayı çekip yanında da Selçuk Saymen ve N. İ’nu da alarak Mağusa’ya yeni bir org almak için gelir ama para Mağusa’daki pavyonlarda ve otellerde suyunu çeker, Savaş Berberoğlu Türk tarafında ikinci el bir org alıp Baf’a gelir ki olayı duyan babası ve ağabeyleri ona karşı çıkarlar. Bu konuda evde ve mahallede epey kavga çıkar ama sonuçta iş tatlıya bağlanır. Savaş hem işini, hem de müzisyenliği idare edecektir. Birinci grubun göç ve eğitim durumundan ötürü dağılmasıyla bateride Talat Refikoğlu, sonra Kaya Saymen, Soloda Selçuk Saymen, ritimde hatırladığım kadarıyla Kazım Cafer, orgta Savaş Berberoğlu ve basta ise Cemil’in kardeşi Ahmet topluluğu devralırlar. Pek anımsamıyorum ama şu anda artık emekliliğe demir atan meşhur hukukçularımızdan Talat Refiker de geçici bir süre toplulukta yer almış olabilir ama benim pek aklımda kalmadı. Çünkü o dönemler bu genç kuşağın da eğitim için Türkiye’ye gitmesi dönemidir gene. Çalışmalar Saymenler’in evinde olmaktadır. Boş odaları oldukça çoktur. Bu arada Baba Tahsin Saymen (Rahmetli) durumdan pek de memnun değildir herhalde. Tahsin Dayı pek öyle gürültüden patırtıdan hoşlanmazdı. Ama Selçuk Saymen tam da topluluğa hayat vermiştir ki topluluğun geleceğini de tehlikeye düşüren bir olay tüm hesapları tehlikeye düşürür. Selçuk Saymen o zamanlar mecburi askerliğini yapmaktadır ve öğrenciler liseden mezun olunca Baf’ta kalıp bir veya iki yıl askerlik yapmaktadırlar. Hatırladığım kadarıyla ya askeri eğitimden (Olacak olan bir balo için müzik  çalışmasından da olabilir) veya topluluk çalışmasından çıkıp da bisikletle yorgun kafayla Mutallo Yokuşu’ndan aşağıya inerken, bisikletin de frenleri olmadığından, hızını alamamış olacak ki yolun hemen virajında olan camlı kapılı Yaşar Doğu’nun dükkanına çarpar ve kolunun damarları hemen kopar. Büyük bir olaydır ve bu olay Selçuk Saymen’in müzik ve eğitim hayatını da etkileyecek bir durumdur bu. Derhal Baf Rum hastanesine kaldırılan Saymen’e tüm arkadaşları kan yardımında da bulunmak için hastahaneye doluşurlar. Olaydan sonra artık Saymen kolunu bile kaybedebilecek bir duruma gelmiştir. Topluluk ise bu sırada ritim gitaristini yitirme noktasındadır ki Selçuk o sıralarda Tema’yı da (kardeşim) çalıştırmakta, bunun yanında Kazım Cafer ve herhalde Talat Refiker de o sıralarda toplulukla tanışır. Ama bu arkadaşların da muhakkak eğitimleri vardır ve 1970 yılında artık Baf’ı terkedeceklerdir. Bu boşluğu da kardeşim Tema Irkad giderecektir. Selçuk Saymen bu sırada artık elinden dolayı Londra’ya gitmek mecburiyetindedir. Londra’daki tıp imkanlarıyla Londra’da koluna çare bulunacağı da söylenmişti. O da abisi Cemal Saymen gibi Londra yolcusu olur. Topluluğun davulcusu Savaş Kurtuluş’un da yolu artık Londra’ya doğrudur.

İyi ki boş zamanlarında Selçuk Saymen devamlı olarak Tema ile çalışmakta ve ona ritim gitar ve solo gitar dersleri vermekteydi. Selçuk’un gaybubeti sırasında çeşitli arkadaşlar burada görev alırken 1971 yılında bateride Kaya Saymen, Ritim ve solo’da Tema Irkad, Bas’ta Ahmet Cemil ve Orgta da Savaş Berberoğlu topluluğu artık oluşturmuş durumdadırlar. Bu arada Baf Kurtuluş Lisesi’nde Arif Demiray (daha sonraları Arif Edizer) de solist olarak topluluğa girer. Baf Kurtuluş Lisesi’nin 1971 yılındaki bir müsameresinde parlayan Arif, Baf Kurtuluş Lisesi Müzik öğretmeni Kemal Emirzade’nin de ilkokuldan öğrencisi durumundaydı ve anımsadığım kadarıyla topluluğa girmesinde Kemal Emirzade de büyük bir rol oynayacaktı. Unutmadan yazayım Kemal Emirzade, ilkokul öğretmeni olmasına rağmen o yıllarda Baf Kurtuluş Lisesi’nde müzik öğretmenliği yapmaktadır. Arif, her tona giden yüksek ve tatlı sesi ile artık Rintler’in bir solistidir ama Arif’in solistliği yüksek tonlarda şarkılara girmesi ve her makama giden büyük ses becerisi daha fazla Cem Karaca’yı andıran stili ile Kıbrıs’ta tanınacaktır. Nitekim kısa zamanda Rintler’in ve Arif’in ünü bütün Kıbrıs’ta duyulacaktır. Topluluk 1971 yılından itibaren gerek Savaş’ın söylediği o günkü parçalar, Nesrin Sipahi, Neşe Karaböcek parçalarını icra ederken, genelde Arif de, daha fazla Cem Karaca ve Barış Manço parçalarını seslendireceklerdir. Irkad, kuruluşundan itibaren topluluğun zaten manejeridir ve topluluğa arada sırada göz kulak olmaktadır. Topluluk sadece Baf köylerindeki düğünlere değil, Limasol’a da uzanmaktadır. Nitekim Piskobu, Kandu ve diğer Limasol köylerini de hafta sonları düğünlerde eğlendirecek, grup elemanları hiç olmazsa cep harçlıklarını elde edeceklerdir.

Baf, 1972 yılını da geçirecektir ki bu arada Irkad, artık beste yapma arayışlarına girer. Önceleri kabul etmese bile bu konuda Tema’yı sıkıştırmaktadır. Bilhassa Türk Halk Müziği üzerinde çalışmalara giren Irkad  1973 yılında “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısını besteler. O artık bu işin metodunu da bulmuştur. İngiltere’den getirdiği teyp recorder’i (ses alıcısı) hemen aklına bir melodi geldi mi ıslıkla veya sesiyle hemen işe yaramakta, o melodiyi aklına getiren rahmetli Irkad, hemen aklından çıkmaması için bunu alıcıya okumaktadır. Tabii daha sonra Tema ile bunu çalışmakta, daha sonra da benim de katıldığım (Genelde bu şarkıları hep evde ben söylerdim) daha sonra da müzik ve güfte topluluk içerisinde bir fabrika gibi (Bu deyim rahmetli Hüseyin Kanatlı abinindir, 1973 yılında Müzik köşesinde Halkın Sesi Gazetesi’nde yazdığı bir makalede babam için bunu kullanmıştı).  Irkad evdeki plak, kaset, teyip müzik birikiminin en büyük patlayışını işte bu beste üretiminde aniden kullanmaya başlar. Elbette bu patlayışta o dönemlerde beste ve şarkılar üzerinde büyük araştırmalara girmesi, Anadolu Türküleri üzerinde araştırma ve kitaplar okumasının da büyük bir etkisi vardır. Bu konuda Lefkoşa Kitap Sarayı’ndan yüzlerce kitap alıp da okuması yanında, Irkad’ın büyük bir kulak doygunluğu olduğu gibi hiç kimsenin bilmediği yetenekleri de vardır. Ağız mızıkası, akerdiyon ve mandolin çalmayı çok iyi becermektedir. Bu arada babası yani  dedem Mustafa Irkad (Hısım) Lefkoşa’da Çağlayan Gazinosu’nu işletirken, kendisi o yıllarda hem ağız mızıkası ve akerdiyon çalmış, hem de tango şarkılar söylemiş ve Gazinoya gelen müşterileri eğlendirmiştir. Bu konuda yani şarkı teknikleri konusunda deneyimli bir birikimi de vardır. Tabi ki bunun yanında, elindeki kaset ve plak koleksiyonları  onun için çok iyi bir kulak eğitimi olmuştur. Irkad’ın 1970’li yıllarda hem Rintler’le birlikte kendisinin de düzenlenen festivallere katılması, hem de bu arada orada birinci gelinmese bile çalınan müzik, jürinin nelere dikkat ettiği konusunda gözlemler yapması da bestelerini yaratmada ona büyük bir bilgi ve temel kültürü vermiştir.

Son kuşak Rintler, 1971 yılında sırasıyla Larnaka, daha sonra da Mağusa Festivali’ne katılırlar. Larnaka Festivali’nde birinci gelen ekip Fırtınalar, arkasından Mağusa’nın Motifler Topluluğu ve üçüncü de aklımda kaldığınca Larnaka’nın Four Lights’larıdır. Rintler dördüncü, Dalgalar ise beşinci gelirler. Rintler’in orada dördüncü gelmesi oraya toplulukta birlikte gelen bazı Baflılar’ın protestosuna neden olur ve birinci gelen Fırtınalar’ın destekçilerinden Lefkoşa’nın saygın delikanlılarından Erol Delikurt (Rahmetli) ile bizim Baf’tan yakışılklı ve sarışın Kubilay’ın (rahmetli) az kaldı kavgaya tutuşma yoluna gitmeleri, Erol abiyi tanıyan babamın araya girmesiyle olay yatıştırılır. Aynı yıl Ağustos ayında Mağusa’da bir festival daha vardır. O festivale de bir otobüs ve büyük bir seyirci kitlesi ile katılınır. Kıbrıs’ın her tarafından topluluklar bu yarışmada vardırlar. Arif ve Rintler daha fazla Cem Karaca parçaları ile katılmaktadırlar bu yarışmalara. Hatta Arif “Cem Karaca” diye anılmaktadır. Genelde seyirciler arasında ve tabii ki Cem Karaca’nın parçaları da yarışmalarda yoğunluktadır. Mağusa Festivali’nde “Neredesin Sen?”, “Karayılan Destanı” ve “Kerbela’da Kaldık Gayrı” parçası ile katılınır. Kendi aletleriyle provalarda bayağı güzel ve yüksek sesler çıkaran topluluk, o gece Berberoğlu’nun azizliğine uğrayarak, ne kadar fazla alet çıkarılırsa o kadar başarıya kavuşulacak cinsinden sahneyi diğer toplulukların da aletleri ile doldurur. Ama ses yarışması başladığında grubun ve Arif’in sesi oldukça boğuk gelir. Rintler gereken etkiyi sağlayamazlar, aksine sıralamada sonlara doğru bir yer de alırlar. O gecenin anılarında “Kara Yılan Destanı” şarkısında Kaya Saymen’in davulunu alıp en öne gelmesi ve yine o sırada Rintlerin şarkıya saz da katmaları oldu. Kaya önde davuluyla büyük bir maharet gösterir ve Baflı seyircilerden de bayağı tezahürat alır. Arif ise o gece Türkiye’den getirtilen folklorik bir elbise giymektedir. Ama sonuç değişmez. Rintler bu yarışmada sonlardadırlar. Yine Limasol Polemityası’ndan yarışmaya katılan Martılar adlı topluluk da, topluluk solistinin öne çıkarak, Cem Karaca’nın “Kerbela’da Kaldık Gayrı” şarkısını dillendirirken sol kolunu havaya kaldırıp sloganvari hareketler yapması, Mağusa Sancaktarı’nın pek hoşuna gitmez ve derhal tutuklanması emrini verir. Bu yarışmada yaptıkları temiz müzik ve hafif çok sesli müzikleri ile Lefkoşa’nın mücahitler topluluğu Fırtınalar göz doldururlar ve birinciliği alırlar. Ama esas maraton daha bitmemiştir. Rintler bir önceki senenin deneyimi ile 1973 yılında Larnaka Festivali’ne katıldıklarında bu defa jürinin iki de beste mecburiyeti olduğu için Kemal Emirzade’nin de katkıda bulunduğu “Kestane Gözlüm”  şarkısını vizyona koyarlar:

Bir çocuk bakışlı Kestane gözlüm
Bir hayat veriyor bunca bakışın
Ne güzel bir hayat veriyorsun sen
Bir çocuk bakışlı kestane gözlüm…

47 sene sonra hatırladığım dizeler bunlar. Ve yine ikinci bir besteleri daha vardır: Yunus Emre’ye ait ve bayağı hareketli olan ve Rintlerin Kemal Emirzade ve Hüseyin Irkad’la birlikte yarattığı bir bestedir bu ki Arif bu besteyi bayağı güzel seslendirmektedir.

Aldı yen onbeş yaşında
Aldı yen onbeş yaşında
Yine Mavili Mavili
Yine Mavili Mavili

  …diye uzayan veya nakaratı olan bir parçadır bu. Arkasından Azize Gencebay’a ait güzel bir parçayı etkileyici olarak söylemiştir. Ama o gece de bunlara rağmen Rintler üçüncüdürler ki bu yarışmadan sonra Rintler en büyük patlamalarına hazırlanmaktadırlar. Bu patlamadan sonra onları artık hiçbir güç durduramayacaktır. Baf gibi çok uzaklardan gelen bu “gönül erleri” 1974 yılında bir yıldız gibi parlayarak Akdeniz semalarını parlatacak, Baf’ın ve Kıbrıslıtürk halkının ismini uluslararası alanda da duyuracaklardır.  Larnaka Festivali sebep olmuş, topluluk artık beste alanında Irkad’la ilklere de imzasını atacaktır. İşte o yılın sonlarına doğru “Ben Baflıyım Güzelim” parçası patlama değil volkan etkisi yaratır. Artık plak listelerinde bir numaralı parçadır Ben Baflıyım Güzelim Şarkısı:

BEN BAFLIYIM GÜZELİM

Gözün süzme, belin kırma
Kalbimle dur oynama
Ben Baflıyım güzelim
Kanmam senin cilvene

Üzüm üzümdür gözlerin
Kalem kalem kirpiklerin
Ben Baflıyım güzelim
Boş kalır napam ellerin

Kalbim sende gönlüm sende
Ne can kaldı ne naz bende
Kıbrıslıyım güzelim
Bul çare ne olur bu derde

Yeter  yapma ben de kulum
Tutuldu bak dilim kolum
Ben Baflıyım güzelim
Kalmadı cepte tek pulum

Kalbim sende gönlüm sende
Ne can kaldı ne naz bende
Kıbrıslıyım güzelim
Bul çare ne olur bu derde.

Irkad ve Rintler artık bir yerde duracak değildir ama burada başka bir olayı daha yazmam gerekir. Kaya Saymen bu besteler olurken artık yoktur. O da her genç gibi Kıbrıs’ı bırakarak İngiltere’ye gider. Gidişi ya 1971 veya 1972 yıllarına denk gelmektedir. Kardeşlerinin arkasından Baf’ı terk eden üçüncü Saymen’dir Kaya. Bu arada bir aralık 1973 yılında bir İngiliz hanım arkadaşıyla Baf’a gelir ama Sancaktar onun askerliğini tamamlamadığını öğrenince peşine inzibatları takar ki o da canını güçlükle kurtarır ve Londra’ya döner. Saymen artık Kıbrıs’a 1974 sonrası gelecektir.

Saymen, 1971 veya 1972 yılında Baf’ı terk ettikten sonra Rintler’in davulunu bir aralık Akın Cemal Tatlıcıoğlu kullanır ama Akın da akabinde Londra’ya gider ve bu sırada davulu Mehmet Ateşli alır. 1974 yılındaki besteler dönemine geldiğimizde ki bu belki de 1973 yılında başlamıştır, Rintler’in iki davulu bulunmaktadır. Atamer Sılay da Rintler’e katılmıştır. İki davulla Rintler artık fırtına gibi esmektedirler Kıbrıs üzerinde. Atamer Sılay da birçok düğünde ve festivalde hatta yarışmada yer alır. Limasol’daki Doğan Türk Birliği balosunda 1973 yılında o da vardır. Ve Rintler ses kayıtlarına gittiklerinde ki hep besteleri yer almıştır bu kayıtlarda, Atamer Sılay da davulu ile Ateşli’nin yanındadır. Bu arada “Ben Baflıyım Güzelim” adlı parça Bayrak radyolarında ve Plak Yarışı Programlarında yer alır. Hüseyin Irkad, Rintler’in plak yarışı programında birinci olmaları için, bu işin de çözümünü bularak  istek programlarına onbinlerce istek gönderilmesi reklamlarını yapmaya başlar, artık postacılar bu torbaları taşıyamamaktadırlar. Irkad, kampanya yaparak Kurtuluş Lisesi öğrencilerini de bu kampanyanın birer gönüllü eri haline getirmiştir. Herkes Bayrak Radyosu’na biricik toplulukları için istekte bulunmaktadır. Ama Irkad bu sırada durmamakta, o besteleri yapmakta, ya da güfteleri yapmakta, Tema da evde müziğini yaparken Rintler de bestelere yorum getirmektedirler. Arada bir fabrikasyon modeli vardır ve 1974 yılında bu model bayağı da Rintler’in yükselmesine neden olmaktadır. Irkad’ı yakından tanıyan Cem Karaca’nın bir konser için Baf’a gelişini fırsat bilen Irkad, ona Arif’i ve yapılan parçaları dinletir. Arif’i  ve topluluğu çok beğenen Karaca aynen şöyle de konuşur: “Hiç kimsenin hatta benim bile taklidimi yapmayın. Size karakter kazandıracak olan bu şahane ve güzel parçalardır…” Cem Karaca, aradan yirmi sene geçmesine rağmen bu olayı unutmayacak ve Tema Irkad Polis Komutanı olduktan sonra onunla ilk karşılaşmasından sonra onu, Arif’i ve Irkad’ı anımsayıp onlar hakkında konuşacaktır.

Beklenen gün gelir... Lefkoşa’da Kıbrıslıtürk müziğini İzmir Akdeniz Festivali’nde temsil edecek topluluk için bir yarışma düzenlenir. Yarışmada “Fırtınalar” altı parça ile iddialı bir şekilde yarışmaya katılırken ki bunlar Kamuran Aziz’in parçalarıdır, Irkad ise 30 parça ile yarışmaya katılma teklifini yapar. Fırtınalar ve Rintler altışar parça ile iki topluluk olarak bu yarışmaya katılacaktır. Irkad, hem seyirci psikolojisini, hem de jüri etkisini de çok iyi araştırmış, birkaç senelik deneyimle artık bu yarışmayı kazanmak için hazır ve deneyimlidir. Yarışma Lefkoşa’nın Kermiya Bölgesi’ndeki Kermiya müzik sahnesinde Neptün’de yapılacaktır. Rintler bu yarışmaya katılırlar. Rintler’in çaldığı parçalar en fazla beğeniye mazhar kalarak bu yarışmanın birincisi Baf Rintler Topluluğu olur. Bu yarışmadan sonra Lefkoşa’nın bazı gazetelerinde “Rintler’in Rum müziği yaptıkları ve güzel müzik çalmadıkları” üzerinde yazılar çıkar ama bu satırların yazarı da yazısı gazetelerde yer almamasına rağmen, onlara “Şimdiye kadar hep siz birinci geldiniz, şimdi Baflılar birinci gelince niye bükemediğiniz eli öpmüyorsunuz” diye etkileyici bir yanıt yazar. Ama bu mektuptan sonra her iki gazetede de yazılar ansızın kesilir.

1974 yılının Haziran ayında İzmir Alsancak Stadyumu’nda Rintler onbinlerce Türkiye seyircisi önünde, “Canım Yurdum Kıbrısım”, “Koyma Beni Bu Gavurun Eline”,” Ben Baflıyım Güzelim” şarkılarıyla büyük bir takdir toplarlar. Ama bu festivaldeki konser de Rintler’in artık son konseridir. Bir ay sonra topluluk elemanları artık mevzilerdedir. Baf düştüğü zaman Topluluk da artık miyadını doldurmuştur. Baf’ın düşmesi topluluğun da sonu olur. 1974 yılında düzenlenen ve yarışma şeklinde olmayan Larnaka Festivali ise katıldıkları Güney Kıbrıs’taki  en son festivaldir. Irkad, o gün Arif topluluktan ayrıldığı ve topluluğun etkisi de zayıf kaldığından ötürü, bizzat kendisi de show yapar ve bestelediği şiirlerden birini şiir olarak seyirciye okur.

Baf düştüğünde  Çamlıca Gazinosu’nda olan en son düğünden ötürü, Rintler’in tüm müzik aletleri orada kalmıştı. Tüm aletleri orada kaldığı için EOKA’cılar aletlere el korlar. Aletler bir aralık EOKA’cıların elinde gezer. Bizler o aletlerin bazılarını onların elinden aldık. Bereket yine Savaş Berberoğlu’nun orgunu da, Tema’nın gitarını da bir cipin üzerinde EOKA’cıların elinden almayı başardık.

Irkad, 15 Temmuz’dan itibaren “Çocuklar aletlerinize sahip çıkın” demesine rağmen en sonunda Rintler’in aletleri maalesef EOKA’cıların eline geçmişti. EOKA’cılar Baf düştüğünden ötürü, Rintler’in Çamlıca Gazinosu’nda terkettiği aletlerine ganimet diye el koymuşlardı.

Baf gitmiş, Rintler efsanesi de bitmişti. Ben gene buraya Rintler’in 1974 yılında yaptığı ve Irkad’ın en sevdiği parçalardan birini alıyorum, bu efsaneyi de böyle bitiriyorum. Tarihe mal olan bu efsaneyi okuduğunuz için de size teşekkür ediyorum:

 

CANIM YURDUM KIBRIS’IM

Müzik: Tema Irkad
Söz. Hüseyin Irkad   

Aylar yıllar hep geçecek
Niceler doğup göçecek
Sana sevgim sönmeyecek
Canım yurdum Kıbrısım

Kimler gelir kimler gider,
Kimi ağlar kimi bekler;
Benim yurdum sende ne der
Güzel yurdum Kıbrısım

Dağlarında kar olmasın
Çiçeğin solsun açmasın
Sensiz olmam canımsın
Yeşil yurdum Kıbrısım

Kanımdasın nabzımdasın
Günümdesin rüyamdasın
Aşkımdasın yanımdasın
Biricik yurdum Kıbrısım

 

 

 

Bu yazı toplam 3538 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar