‘Bağımlılık’ günün gerçeği…
Mart’ın son haftasına girerken yine hareketlenen dövizin yaratacağı durumların endişelerini yaşamaya başladık.
Dövizin yükselişi, yani TL’nin bir kez daha tepetaklak gitmesi… 31 Mart sonrası bekleniyordu, seçimlerden sonra, öncesinde sımsıkı tutulmaya çalışılan dövizin fırlaması zaten bekleniyordu ancak birkaç hafta önceden zaten kıpırtı görüntüleri gelmeye başlamıştı.
Yani seçim sonrasına kalmadı, döviz oldukça çıktı şimdiden… 31 Mart sonrasını düşünmek bile istemiyorum.
***
Ekonomi dersi verecek değilim, gerçi okumuşluğum var ama uzmanı değilim, o yüzden de sadece daha önceleri yazdığım gibi paranızın değerli olması için üretim yapmanız gerekliliği çok açık bir gerçeklik.
Bizim buraya bakalım… Bizim paramız da yok. Yani bastığımız, kontrolünü yaptığımız bir paramız yok. Birileri bize “bu parayı kullanacaksınız” dedi, biz de kullanıyoruz.
Evet, üretimimizi artırsak, dış satım yapabilecek olanakları yaratabilsek belki biraz daha rahatlık olur, piyasada sıcak para dolaşır, nakit sıkıntısı biraz aşılabilir belki ama kısıtlı bir rahatlama olur yine çünkü kullandığımız para TL ve kontrolü de başka ellerdeyse TL’de yaşanan kriz bizi fazlasıyla vurmaya devam eder.
TL’nin de rahatlaması için, TL’nin memleketinde üretimin olması lazım. Şimdiki gibi tahılının, etinin, soğanının bile dışalıma bağlı olduğu, fabrikaların satıldığı, bazılarının kapatıldığı, verimli toprakların dahi betonlaşmaya açıldığı bir ülkede kullanılan paranın rahatlaması pek mümkün değil.
***
Üretimin yanına bir de demokrasiyi, hukuku katmak gerekir tabii… Eleştiriler de yapılabilmeli, fikirler söylenebilmeli, farklı düşünenler hapishanelerde çürümemeli, sürgün yaşamamalı, mahkemeler özgür olmalı, yazılı kanunlar uygulanmalı, çağdaş olmayanlar yürürlükten kaldırılmalı ve tadilat yapılması gerekenler de yapılmalı…
Ülkeye güven gelmeli, insanlar mutlu olmalı, yatırım yapacak olanlar (özellikle yabancı yatırımcılar) paraya da güven duymalı, olan yatırımlarını da geri çekmemeli…
***
Üretim artmalı ki, işsizlik azalmalı… “Yokluk kuyruğu değil, varlık kuyruğu” denen tanzim satışlardan övünebilme politikasının var olduğu bir yanıltmanın yaşanabildiği bir ekonomik gerçekliğin yaşandığı bir ortamdan hem ekonomik, hem sosyal anlamda kurtulabilmek gerekiyor.
***
Kıbrıs’ta çözümü zorlamakta yarar var. Ortak yapılacak etkinliklerde, iki toplumlu katılımların sağlanacağı işlerde sağlam, profesyonelce organizasyonların yapılması ortaklığa yardım edecektir. Bağımlılık, günümüz dünyasında artık bir gerçekliktir. Ortaklıklar, paktlar, ekonomik birlikler ‘bağımlılık’ getirir. Yalnız bu bağımlılığın biçimi ve gerekleri farklıdır. “Bana bağlısın, ben ne dersem o olur, verdiğim kadar yaşarsın” anlamında değil, eşitlikçi ve ayırımsız bir bağımlılıktan söz etmek mümkün artık. Toplumlara, halklara, azınlıklara, çoğunluklara yaşam hakları ve geleceğe güvenleri teslim edilerek…
Arabanın camındaki böcek izleri…
Arabaların camına vuran böceklerin camda bıraktığı izler, yaz aylarının geldiğinin habercisi durumunda… Okuduğunuz zaman da, duyduğunuzda kulağa da hoş gelmeyen bir tanımlama ama gerçek de bu… Şehir içinde olmuyor ama bir ilçeden bir ilçeye giderken arabanın yaptığı hızdan dolayı ön cama vuran böceklerin izleri baharın geldiğini ve yaza yavaş yavaş yaklaşıldığını da haber veriyor… Bu seneki bol yağmurların ardından oldukça fazla artan otlar ve çayırların içinden ve su birikintilerinden çıkan çeşitli böcekler havada uçuşurken ömürleri arabanızın camına kadar oluyor bazen… Evet, baharın geldiğini ağaçların çiçek açan dallarından, suya, havaya düşen cemrelerden veya evinizin damındaki güneşliğin çeşmeden akan suyunuzu ısıtmasından da anlayabilirsiniz cama vuran böceklerin dışında ama bir de içinizde bir şeylerin kıpırdanmasından da anlayabilirsiniz bunu… Özellikle bahar ayları için… Bir tazelik, bir yeniden başlangıç gibi… Yaz aylarındaki sıcak bu enerjiyi yeniden düşürüyor, o yüzden de bahar aylarının tadını çıkarmakta yarar var.
Çocukların öyküleri…
Öykü Yarışmamıza gelen öyküleri okuyorum… Çocukların öykülerinde ülkemizdeki toplu taşımacılığın durumunu görmek mümkün! Farklı konularda öyküler istediğimiz öykücülerin çoğunda okula gidişini anlatırken kurduğu cümlelerde hep şu var; “Babam beni okula bıraktı; annem beni arabayla okula götürdü.” Özel okulların servisleri dışında okula taşınma, okuldan alınma hep babalar, anneler, bazı durumlarda neneler-dedeler tarafından yapılıyor. Bu da o kadar çok araba alımı, o kadar çok akaryakıt tüketimi demek. Okul tarafı, trafik yoğunluğunun sadece bir ayağı… Trafik yoğunluğunda o kadar çok ayak var ki!
Zorluk yerine yardım
“Kamu reformunda kararlıyız” dedi yine Başbakan Erhürman… Evet, ben de Başbakan’ın bu konuda kararlı olduğuna eminim ama yıllardır sürekli istenen bu reformun artık hayata geçmesi için sendikaların da zorluk yerine yardımcı olmaları gerekmiyor mu? Önemli olan verimlilik, kamudaki alışılmışlık değil.
Ve öyle bir gün gelecek ki; tanıdığın her insan yüzünden, biraz daha yalnızlaştığını göreceksin.
Charles Bukowski