‘Bağımsız İTİRAF Komisyonu’
“Sahteliğin sadece belgeyle ilgisi yok, erdem ve etikle ilgisi var” demiş, sanatçı ve düşünür dostumuz Ümit İnatçı.
Yerden göğe kadar haklıdır.
Hayatlarımızı kuşatan onca sahteliğin arasında, elleri kelepçeli insanlarla avunuyoruz sadece…
***
Sahte diploma meselesi bir “öfke” sonucu ortaya çıktı.
Öyle kurumsal bir denetim ya da akademik sorumlulukla değil…
Menfaatler çatışmasa ve bir ihbar olmasaydı, kim bilir daha kaç sahte diplomaya imza atılacaktı.
***
Pek çok insan bu süreçleri önceden biliyor ama susuyordu.
Halen, pek çok başka insanın sustuğu gibi…
Ne çok “üniversite”de yaşandı böylesi gelişmeler, merak ediyorum.
İnsanlar genelde konuşmuyor çünkü o durumda “işini kaybetmekten” korkuyor.
Ya da kendi kiri de ortaya çıkacak diye ürküyor…
***
Kamu kurumlarında, müdürler ve amirler, üstlerinden gelen emirleri kayıtsız şartsız uyguluyor çoğunlukla... Yasa ya da tüzüğe uygunluğunu düşünmeden, eşitlik ya da adaletini sorgulamadan, insan hakları ya da evrensel değerler üzerinden bağlantısını aramadan… Susuyor, siniyor, ses etmiyor… Statüsünü tehlikeye atmak istemiyor çünkü…
“Böyle bir iş, böyle bir maaş nerede bulurum” diyor ve başına belayı almıyor.
“Böyle gelmiş, böyle gider” diyor.
“Ben mi kurtaracağım bu ülkeyi…”
***
Hele müfettişler!
Emekli olduğu zaman anlatıyor çoğunluk, kapatılan dosyaları, affedilen borçları, el altından verilen kredileri, görmezden gelinen yanlışları, kaçırılan vergileri…
***
Hayatımızın her alanında kayıt dışı, yasa dışı, etik dışı çok fazla işlem var.
Sahtekarlar kadar görmezden gelenler de suçlu!
Toplumun çoğunluğu birbirini kollayan çürük bir yumağa dönüşüyor zamanla...
Kötülüğün, vasatlığın, samimiyetsizliğin iktidarı böyle sürdürülüyor.
***
“Bağımsız İtiraf Komisyonu” kurulsa ve mutlak bir gizlilikle çalışsa…
“Geliniz, itiraf ediniz, deşifre edelim” dese birileri…
Muhalefet üstlense bunu…
Sivil toplum üstlense…
Sanatçılar, akademisyenler, yazarlar üstlense…
Eteğindeki taşları dökse tüm toplum…
Bildiği ne kadar yalan, ahlaksızlık, utanç, yolsuzluk varsa anlatsa herkes, toplumsal bir 'kusma' yaşasak...
Olmaz değil mi?
***
İncil'deki o anlatı gibi…
Bir kadın "zina"dan yakalanır, taşlanarak öldürülmesi istenir.
İsa eğilir, yere bir daire çizer, o daire bir aynaya dönüşür ve herkes, kendi geçmişini görmeye
başlar.
"İlk taşı en günahsız olanınız atsın” diye buyurur.
Kalabalık dağılır!
Türk Lirası’nın halini konuşan yok!
Türk Lirası’nın erimesine de alıştık.
Kimse “Euro’ya geçişi” konuşmuyor şimdi...
Bunun bir sebebi değişime dair inançsızlıktır, bir diğer sebebi de kamuda maaş artışlarının sağladığı geçici tatmin…
***
1 Euro alabilmek için 34 Türk Lirası istiyoruz, 1 Sterlin alabilmek için 40!
Üç, beş, on derken kırk!
Özel sektörde çalışan bir genç, yeni bir araba ya da yeni bir ev hayali kuramıyor artık!
Şimdilik arsalar, araziler, tarlalar satılıyor ve böyle idare ediliyor.
Savaş ganimeti de tükenince ne olacak?
Ortak Güneş Parkı için önemli adım!
Ortak yurdumuz Kıbrıs için Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği'nin önemli projelerinden biriydi, ara bölgede "Güneş Parkı."
Projenin uygulanabilirliğine yönelik ön değerlendirme sonuçları çıkmış.
İki toplumlu parkı, elektrik enerjisi üretimi kadar barış inşasına katkısıyla da önemsiyorum.
Geleceği birlikte planlamalıyız, başka çaremiz yok.
İlk rapor üzerine her iki toplum da çalışmalar yapacak ve ardından uluslararası ihaleye çıkılacak şimdi...
Gerçek bir uluslararası ihaleden söz ediyorlar, sanırım...
Hani adanın kuzeyinde AKP yandaşı sermayeye "altın tepsi"de sunulan ihalesiz işler gibi değil…
Avrupa Komisyonu Reform Direktörü Nava, "Bu projenin muazzam bir potansiyeli var" diyerek umut dağıttı.
"İki toplumu birbirine yakınlaştırabilir, enerji işbirliğini daha da geliştirebilir ve Avrupa Birliği’nin Yeşil Anlaşma hedeflerine ulaşılmasına katkıda bulunabilir."
Ne güzel temenniler bunlar, umarım gerçek olur.
Sabote edilmez ayrılıkçı maşalar tarafından…
DAÜ’nün tüm sorunu “üst düzey maaş” mıydı?
“Başbakanlık” bir açıklama yaptı ve Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin “ekonomik dar boğazdan” çıkabilmesi için “hükümet”in en üst baremdeki akademisyen maaşları konusunda uzlaşıya varıldığını açıkladı.
Üstel, en üst baremdeki akademisyenlere 178 bin 500 TL brüt maaş önerisi yapmış.
Darlık geçmiş (!)
(Yüzde 30 maaş kesintisi ile sonuca gitmiş galiba…)
DAÜ’deki “ekonomik dar boğaz” en üst düzeydeki maaşlarla mı ilgili?
Üniversitenin sürdürülebilir ekonomik geleceği için maaşlardan çok daha ciddi tedbirlere, yapılanmaya, yol haritasına, eylemlere, özerkliğe ihtiyacı olduğunu biliyorduk.
Performans denetiminden yükseköğrenimdeki fırsat eşitsizliğine, verimlilikten öğrenci planlamasına kadar onca ciddi sorun varken meseleyi sadece maaşlara indirgemek kabul edilemez.
Böyle mi kurtulacak DAÜ?