1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bağımsızlık Yolu: Artık Emekçilerin Bir Partisi Var
Bağımsızlık Yolu: Artık Emekçilerin Bir Partisi Var

Bağımsızlık Yolu: Artık Emekçilerin Bir Partisi Var

İktidarı ele geçirebilmenin yolu, şu anda iktidarı elinde bulunduran çeşitli erk sahipleri ile, yani “rejim” ile, yani egemenler ile mücadele etmekten geçer. İktidara karşı mücadele etmek demek de, iktidara karşı muhalif olmak demektir.

A+A-

Celal Özkızan
[email protected]

 

Giriş

Bu yazıda, 23 Ocak tarihinde seçimlere ilk kez katılacak olan Bağımsızlık Yolu’nun (BY) ortaya koyduğu taleplerden ve yürüttüğü seçim kampanyasından söz etmek yerine, BY’nin sahip olduğu kimliğe ve duruşa rengini veren dört ana unsurdan söz edilecektir. BY’nin talepleri en ince ayrıntısına kadar Muhalefet Programı’nda okunabilir (1). Seçim kampanyası ise gerek sokakta gerek sosyal medyada takip edilebilir. O yüzden bu yazının konusu, Bağımsızlık Yolu’nu “özünde” farklı kılan dört unsurdan ibaret olacaktır sadece.

 

Bugün Başlamadık, Yarın Durmayacağız

Birincisi, BY’nin seçim kampanyasında dile getirdiği talepler, yıllardır zaten BY tarafından dile getirilen, dile getirilmekle de kalmayıp bir mücadele hattına dönüştürülmüş olan taleplerdir. Yani aslında BY özel bir seçim kampanyası yürütmüyor, aksine, yıllardır mücadelesini verdiği ve siyasetinin merkezine koyduğu talepleri, her zaman olduğu gibi dile getiriyor. Seçim sonuçlarından bağımsız olarak da, seçimden sonra, BY, aynı talepler ve daha fazlası için mücadele etmeye devam edecektir. BY, bu talepleri hem eğitsel faaliyetler aracılığıyla kendi üyelerinin içselleştirmesi için çabalamakta, hem emekten yana mücadele eden kişi ve kesimler ile ortak mücadele alanları açmak için sürekli iş ve güç birliktelikleri yürütmekte, hem de kamuoyunda bu talepleri tartıştırıp bu taleplerin meşruiyetini artırmak için elinden geleni yıllardır yapmaktadır. Seçim kampanyası başlayana kadar kendi üyelerinin, hatta muhtemelen kendi pek çok yetkilisinin ve milletvekili adayının dahi haberdar olmadığı, haberi olanların dahi bir kez olsun mücadelesini vermediği talepleri ve söylemleri halka vaat olarak sunmanın siyasal partiler için bir alışkanlığa dönüştüğü; yani siyasal partilerin, kendilerinin bile sahiplenmediği talepleri halka pazarlamaya çalıştığı bir ortamda, BY’nin kendi talepleri ile kurduğu bağın önemli olduğu kanaatindeyim.

Hükümete Değil Muhalefete Talibiz

İkinci temel nokta ise, BY’nin “Hükümete Değil Muhalefete Talibiz” beyanıdır. Beyanı kısaca özetlemek gerekirse, BY, Kıbrıs’ın kuzeyinde “iktidar”ın, yani toplumsal hayata nüfuz edebilme ve toplumsal hayatı şekillendirebilme gücünün “hükümet” denilen aygıtta yoğunlaşmadığını tespit eder. O yüzden de, iktidar olabilmenin yolunun, hükümeti ele geçirmekten değil, iktidarı ele geçirmekten geçtiğini söyler. İktidarı ele geçirebilmenin yolunun da, şu anda iktidarı elinde bulunduran çeşitli erk sahipleri ile, yani “rejim” ile, yani egemenler ile mücadele etmekten geçtiğini söyler. İktidara karşı mücadele etmek demek de, iktidara karşı muhalif olmak demektir. İşte Bağımsızlık Yolu’nun talip olduğu muhalefet, iktidara muhalefettir. BY’nin muhalefetinin amacı da iktidarı ele geçirmektir. İşte bu süreçte, hükümet ele geçirilse bile, bu tek başına iktidarı ele geçirmek anlamına gelmeyecektir. Bu nedenle, hükümet, iktidara muhalefet etme ve en nihayetinde iktidarı ele geçirme mücadelesinde sadece bir araç olarak görülecektir ve hükümet ele geçirilse bile, hükümet aygıtı, “ülkeyi yönetmek” için değil, iktidara muhalefeti güçlendirmek için kullanılacaktır.

İkinci noktanın önemi, siyasete güven meselesiyle ilişkilidir. Bugüne kadar siyasi partilerin, ama özel olarak da kendini solda veya yeniliğin ve temiz toplumun yanında tanımlayan siyasi partilerin yarattığı hayal kırıklığı, hükümet denilen aygıtın mevcut koşullardaki kısıtlı yapısına rağmen, o aygıtı merkeze alan söylemler geliştirmelerinden kaynaklanıyordu. Solda veya yenilikten yana olan siyasi partiler, yeni ve kulağa hoş gelen söylemler geliştirdikçe bir umut oluyorlar, ama hükümet aygıtını merkeze alan anlayış hiç eskimeden her söylemin ve yaklaşımın altında yatmaya devam ettiği için de, hükümete gelir gelmez, hayal kırıklığı yaratıyorlardı. Bu seçim süreci ile birlikte sağdan soldan rejim partileri, yine bol kepçeden vaatler sıralamaya başladı. Ancak biliyoruz ki geçmişte de birçok vaatler vermiş, ama bu vaatleri yerine getirmemiştiler. Mazeret olarak da "koalisyondaydık ortağımız kabul etmedi" ya da “elimizde olmayan sebepler vardı” gibi ifadeler sıralamaktaydılar. Hükümet aygıtının kısıtlı yapısının bir itirafı niteliğinde olan bu mazeretler dile getirilmesine rağmen, hükümet aygıtının kısıtlı yapısıyla ısrarla yüzleşilmemekte, ve “hükümete talip olmaya” devam edilmektedir rejim partileri tarafından. Bu durumda, artık bu rejim partilerinin, programlarında sıraladıkları vaatlerden hangilerinin olmazsa olmaz, hangilerinin "koalisyon durumunda” veya “elde olmayan koşullar karşısında” vazgeçilecek vaatler olduğunu da belirtmeleri gerekiyor. Ne de olsa nihai amaç “hükümette olmak” olduğunda, hükümette kalabilmek için tavizler vermek, vaatlerden daha önemli hale gelebiliyor, ve bu durum da “biz hükümette olmazsak zaten bizden daha kötüsü gelecek, o vaatlerin adı bile anılmayacak, o yüzden ne olursa olsun hükümette biz olmalıyız” gibi insanları çaresizliğe mahkûm eden, umudu yok eden ifadelerle destekleniyor. Bağımsızlık Yolu ise açıkça "hükümete değil muhalefete talibiz" diyor. Yani hükümet olmak için ne diğer partilere, ne sermayeye ne de rejime verilecek tek bir tavizimiz yok. Açıkça emekten yanayız, rejime net bir biçimde karşıyız! Hükümete gelirsek bile, hükümette olmak bize dert olmayacak, hükümet aygıtını iktidarın başına dert edeceğiz. Ne de olsa hükümeti, bütün varlığımızı endekslediğimiz ve elimize her aldığımızda bizi yakıp kavuran ateşten bir top olarak değil; mücadelemizin herhangi bir parçası olarak, hayatın her alanında zaten yüzleştiğimiz yangın yerlerinin sadece bir başka boyutu olarak görmekteyiz. O yüzden yönetime, yani hükümete değil; rejime muhalefete, yani iktidara talibiz.

Emekten Yana, Sermayeye Karşı

Üçüncü nokta, BY’nin emek-sermaye çelişkisi konusunda net bir biçimde emekten yana ve sermayeden karşı tavır almasıdır. Emekçiler, geniş bir yelpazedir: özel sekör çalışanları, kamu çalışanları, kayıtdışı çalıştırılanlar, esnaf, meslek sahiplerinin çoğu (avukat, mühendis, doktor…), küçük işletmeler ve hatta orta ölçekli işletmelerin bir kısmı. Sermayedarlar ise, çok küçük bir azınlıktır: ultra zenginler, servetleri beş yüz bin sterlinin üzerinde olan büyük servet sahipleri, yanında 50’den fazla işçi çalıştıran sadece 285 adet işletme, toplamda birkaç yüz aile, toplumun yüzde 2’sinden azı… İşte bu iki grup arasındaki çelişkide, BY, emekçilerden yanadır, sermayeye karşıdır. Bu sadece soyut bir taraf seçme, ya da sloganvari bir pozisyon belirleme değildir. BY’nin somut talepleri ve somut mücadele hattı, emek-sermaye çelişkisinde emekten yana olmak çerçevesinde şekillenmektedir. BY’nin Servet Vergisi, 10 ve Üzeri İşçi Çalıştıran İş yerlerinde Özel Sektörde Sendikasız Çalıştırılmanın Yasaklanması, Asgari Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Endekslenmesi ve Ultra zenginlere Yönelik Acı Reçete ile Kamusal Yatırımların (Yol, Toplu Taşıma, Hastane, Okul, Aşevi, Çocuk Bakım Merkezi, Yaşlı Bakım Merkezi…) Fonlanması gibi talepleri, emekten yana olan anlayışın doğrudan bir uzantısıdır.

Öte yandan, rejim partileri, ya sermayeden yana tavır almaktadırlar, ya zaten sermayedarlar tarafından ele geçirilmiştirler ya da emek-sermaye çelişkisini uzlaştırmaya çalışmak adı altında sermayeye hizmet etmektedirler. Bu, özellikle soldan konuşan ya da yenilikten ve temizlikten söz eden rejim partileri için haliyle daha trajik sonuçlara yol açmakta; ortaya, kendi içinde bile çelişen, kendi içinde bile anlamı olmayan vaatler yumağı çıkmaktadır. Örneğin, piyasa mantığı çerçevesinde bizimki gibi ekonomilerde ihracatı en çok zorlaştıran unsurlar paranın değerlenmesi ve işgücü maliyetlerinin yüksek olması iken; bir parti çıkıp hem değerli bir para birimi olan Euro’ya geçmeyi, hem halkın alım ve refah gücünü artırmayı ama hem de aynı zamanda ihracatı iki katına çıkarmayı ve tüm bunları da piyasa mantığına dokunmadan yapmayı vaat edebilmektedir. Bir diğer parti, hükümette olduğu dönemde, hem de ortada daha döviz ve pandemi krizi yokken, tuttuğu bakanlığın altyapı yatırımı yapamamasını açıklamak için “yol yapamıyoruz çünkü kaynağımız yok” diye şikâyet ederken, yani devletin gelirlerinin yetersiz olduğunu söylerken; bu seçim kampanyasında devletin gelirlerini ciddi şekilde azaltmayı ve giderlerini de artırmayı öngören önlemleri, kaynağın nereden bulunacağını söylemeden ekonomik kurtuluş planı olarak sunabilmektedir. Bir diğer parti, hükümette olduğu dönemde çalışma yaşamıyla ilgili elinde tuttuğu bakanlığı en ufak, en sıradan ve en yasal emekçi yanlısı uygulamalar için bile kullanmaya çalıştığında elinin kolunun bağlı kaldığını, hiçbir somut adım atamadığını, söylemin ve sitem etmenin ötesine geçemediğini ve sermayenin kalın duvarına tosladığını bizzat deneyimlemiş olmasına rağmen, bu duvarı nasıl yıkacaklarını ve yine hükümete gelirlerse ellerini kollarını bağlayacak zincirlerden nasıl kurtulacaklarını nezaketen de olsa açıklama zahmetine bile girmeden “halk yanlısı politikalar izleyeceğiz” diyebilmektedir. Rejim partilerinin bir kısmı emek ile sermayeyi uzlaştırmaya çalışadursun, sermaye iktidarını zaten pekiştirmeye devam etmekte, ülkedeki gelir eşitsizliği büyümekte, ülkedeki zenginlik daha az elde toplanmakta, sermayedarlar her sektörde istedikleri tavizleri koparmaktadır. İşte Bağımsızlık Yolu, sermayenin egemenliğine, sermayeye en az sermaye yanlısı siyasetler kadar hizmet eden “emek-sermaye el ele” anlayışına karşı ama’sız, fakat’sız ve koşul’suz emekten yana konumlanmaktadır.

Kıbrıs Sorunu’ndan Öte Bir Hayat Var

Dördüncü nokta, BY’nin sadece rejim partilerinden değil, aynı zamanda rejim karşıtı olduğunu söyleyen meclis dışı partilerden de bir farkının olmasıdır. Rejime karşı olduğunu söyleyen meclis dışı partilerin (ki bu partilerin bir kısmı ile bu partiler içindeki kişilerin bir kısmı geçmişte zaman zaman mecliste ya da rejim partilerinin yetkili kurulları veya destekçileri içinde yer almışlardır) odak noktası Kıbrıs Sorunu’dur. Bu kesimler eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, çalışan hakları gibi konularda genel geçer sol jargonu dile getirmenin ötesine geçmemekte, bu alanlarda kararlı ve kapsamlı bir muhalefet örmemekte, hatta örme çabası dahi ortaya koymamaktadır. Bu yüzdendir ki bu kesimlerin varlığından, ancak Kıbrıs Sorunu, Türkiye ile ilişkiler ve bağlantılı konular gündemde olduğundan haberdar olabiliyoruz. İşte BY, Kıbrıslı Türk rejim karşıtı güçlerin bu tıkanıklığını ve dar kapsamlığını aşmaya ve rejim karşıtı muhalefetin halktan, kitleselleşme ve kurumsallaşma ihtimalinden kopuk kısırdöngüsünü kırmaya da adaydır.

Sonuç

Artık emekçilerin bir partisi var!

Artık Bağımsızlık Yolu var!

 


Kaynaklar:

 

  1. https://www.bagimsizlikyolu.org/hakkimizda/parti-programi/

 

Bu haber toplam 2951 defa okunmuştur
Gaile 489. Sayısı

Gaile 489. Sayısı