1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bakışın Üretilme Problemi olarak Selfie…
Bakışın Üretilme Problemi olarak Selfie…

Bakışın Üretilme Problemi olarak Selfie…

İnsanın kendi kendini çekmesiyle birlikte, klasik fotoğrafçılıkta çeken ve çekilen kavramları ortadan kalktı.

A+A-

 

 

Halil Karapaşaoğlu
[email protected]

 

Hayatımıza konumlandırılan “şeyler” konumlandırılmanın doğası gereği bir şeyi temsil eder. Temsiliyet güçtür. Güç hayatımızı şekillendiren ve akışını belirleyendir. Her türlü iktidar toplumu kendi istediği gibi kurgular ve bu kurgu çerçevesinde hayatın tasarımını yapmaya başlar. Üretilen bazı şeylerin belki ilk çıkarılma niyetleri farklıydı ancak iktidarı elinde tutan taraflar günlük hayatımızda var olan şeyleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çoktan başladı. Bugün yaşadığımız dünyada ise günlük hayatımızdaki nesneler hiç kuşkusuz iktidarın dayattığı yaşam biçimini temsil etmektedir. Bu temsiliyet yukarıda bahsettiğim gibi yaşamın tasarlanmasıyla ilintilidir.

Fotoğrafı birçok açıdan inceleyebilirsiniz. Burada benim dokunmak istediğim nokta “bakış” sorunsalıdır. Bir “şeyi” istediğiniz noktada durarak, istediğiniz manayı yükleyerek fotoğraflayıp nesneye o bakışı kazandırabilirsiniz. Karşınızdaki nesneyi alttan yukarıya doğru çekerek o nesneyi yüceltebilir, yukarıdan aşağıya fotoğraflayarak da küçültebilirsiniz. Bu bakış algıdır. Verilmek istenen algı fotoğrafçının temsil ettiği grubu yansıtmaktadır. Günlük hayatımızın her anında var olan selfie üzerine uzunca bir zamandır düşünüyorum. Toplumsal bütün grupların kullandığı selfie hayata veya hayatın içindeki ilişkilere dair algımızın belirlenmesine katkı sağlıyor mu?

İnsanın kendi kendini çekmesiyle birlikte, klasik fotoğrafçılıkta çeken ve çekilen kavramları ortadan kalktı. Çeken bir özne olarak karşımızda dururken, çekilen çeken karşısında nesneleşiyordu. Selfie’yle birlikte fotoğrafı çekenle fotoğraf çekilen arasındaki mesafe ortadan kalktı. Nesneleşen kişi özneleşmeye, özneleşirken de çekilen olduğundan nesneleşmeye başlamıştır.Selfie’yle birlikte karşımıza özne ve nesne çelişkisi ortaya çıkmıştır.

Kapitalizm herkese her an fotoğraf çekme özgürlüğünü vermiştir. Fotoğraf makineleri günlük hayatımızda daha gerilerde yer edinmeye başladı. Şerit hafızanın ortadan kalkıp kartlı hafızanın fotoğraf makinesine gelmesiyle birlikte başlayan problem akıllı telefonlarla daha ileriyle taşınmıştır. Çünkü eskiden her anın fotoğraflanamaz olmasından dolayı fotoğraflanacak anların özel olması gerekirdi. Bu özel anlarda albümlerde arşivlenir bireyin belleği kuşaktan kuşağa aktarılırdı. Öte taraftan, günlük hayatımızın fotoğraf çekilerek kayıt altına alınmasına rağmen bu kayıtlar kendimiz tarafından arşivlenmemektedir. Geçmiş yani hafızasanal bellekte “kayıt” altında tutuluyor. Kayıtlar sadece sosyal medya bulunmaktadır. Bu sanal bellek istenildiği zaman çok kolay bir şekilde yok edilebilir. Bu mesele selfie’yle dolaylı bağlantılıdır. Selfie dediğimiz olayın kendisi akıllı telefonlarla ortaya çıkmasa da kitleselleşip, milyonlar tarafından tüketilmesi akıllı telefonlarla gerçekleşmiştir. Bu bağlamda çekilen birçok fotoğrafın selfie olduğunu düşündüğümüzde, bu selfielerin sosyal medyada kayıt altına alındıgını göz önünde tuttuğumuzda, bireyin sanal bir belleği olduğunu ve bu belleğin her an ortadan kalkma tehlikesi bulunduğunu görmekteyiz.   

Selfie’yle birlikte günlük hayatta çekilen fotoğraflarda, fotoğraf makinesinin karşısında duran kişiler makine karşısında eşit mesafedeydiler. Eşit mesafede olma hali, fotoğrafa bakıldığında kişileri ve nesneleri aynı düzlemde görmemizi sağlıyordu. Selfie’yle birlikte fotoğrafı çeken kişi fotoğrafı çektiği için ön plana geçmiş çekilenler ise daha arka plana yerleştirilmiş oldu. Böylelikle “eşitler ilişkisi” ortadan kalkmış bulunmaktadır. Eskiden fotoğraf çeken kişi o fotoğrafta olmamakla fedakârlık yaparken şimdi fotoğrafın içinde kendini merkeze aldığından fedakârlık ortadan kalkmış yerine merkeziyetçilik gelmiştir. 

Az önce yazdıklarıma paralel olarak; selfie çeken kişinin ön planda olup geriye kalan şeylerin arka planda olması hiyerarşiyi doğurmaktadır. Nesneleşen özne fotoğraf karesindeki bakış açısıyla siyasal olarak bir lider ve bana göre eşitler ilişkisi ortadan kalktığında bir diktatörü temsil etmektedir. Sosyal medyanın popülerliği ve günlük hayatımızdaki yeri düşünüldüğünde bu hiyerarşik bakış açısının sürekli üretilmesi ve yaşam biçimine dönüştürülmesi toplumsal yaşayış bağlamında hiyerarşinin içselleştirilmesini ya da hiyerarşinin normalleştirilmesini sağlamıyor mu?

Selfie’yle birlikte insanlar şekil değiştirmeye başlıyor. Kendi kendini fotoğraf çeken birey, çekilecek görüntü karşısında şekilden şekile giriyor. Çekilen selfielerde birey kendinden emin ya da neşeli bir halde görüntüleniyor. Bu sahte neşenin üretimini doğuruyor.Çekilen selfiler toplumla paylaşılıyor ve güçsüzlük ya da öz güvensizliğin üstü örtülmeye çalışılıyor.Sahte öz güvenin üretilmesiyle, sahte neşenin üretimi bireyin kendisiyle yüzleşmesini ortadan kaldırıyor. Çünkü bu sahtelik gerçek olarak kabul görüp içselleşiyor.

Günlük hayatımızda düzenin ürettiği bakış açısının aracı olarak gördüğüm selfie toplumun algısını manüpüle etmenin post-modern dünyadaki en önemli araçlarından biridir. Hayatımız tasarlanırken, hayatımızın tasarlanmasını sağlayan araçların insanlar arasındaki tüketimi çok önemlidir. Hayatımıza sokulan nesneler ne kadar çok kullanılarak tüketilirse tükettiğimiz şeyin kendisi olma tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Not: Bu yazının ortaya çıkmasında Ali Can ve Doğuş Bozkurt’un da katkıları olmuştur.

 

 

Bu haber toplam 3261 defa okunmuştur
Gaile 405. Sayısı

Gaile 405. Sayısı