1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Bakmak ve görmek
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Bakmak ve görmek

A+A-

“1 öğretmene 9 öğrenci” diye manşet atmıştık geçtiğimiz Pazartesi… Hafta boyunca tartışıldı bu manşet… Öğretmen olan eşimden dolayı bu tartışmayı daha yakından yaşadım. Eşimin itiraz etmesinden dolayı değil, okulundan, öğretmen arkadaşlarının bazılarından gelen itirazlar nedeniyle…

Nedense gazetelerde atılan bir manşetin, gazetenin yorumu mu, birinin söylediği bir şey mi, bir köşe yazarının yorumu mu yoksa istatistiki bilgi mi diye anlaşılmadan saldırıya uğraması gelenekselleşti!

Oysa iyi baksalar, doğru okusalar, bazı kimseler için Yenidüzen’e karşı duyulan antipatik duyguların, aklın önüne geçmesine engel olunacak.

Manşete yansıyan o cümle Devlet Planlama Örgütü’nün saptamasıydı. Bu verileri eğitim yazarımız Salih Sarpten sayfasında gündem yapmıştı ve DPÖ’nün bu verisi de manşete yansımıştı.

***

Yenidüzen’in “öğretmene karşı bir saldırısı” veya “toplumun öğretmene karşı kışkırtılması” diye bir şey söz konusu değildi yani… Manşetin ilk gününden özellikle Girne 23 Nisan İlkokulu’ndan gelen tepkiler bana da yansıdı. Başta da dediğim gibi manşet, Yenidüzen’in yorumu, hatta Cenk’in (Mutluyakalı) bir haber kurgusu olarak lanse edildi. Böyle durumlarda Yenidüzen’in hassasiyetlerini ve haberle ilgili ayrıntıları, haberciliği anlatır, savunur, yorumla haber farkını ortaya koymaya çalışır, karşı tarafı (ne gerekse!) rahatlatmaya çalışırım.

Oysa ki genelde önyargılar, bir haberle ilgili tepkilerin olumsuz ve yanlış olmasının nedenidir. Buna karşı bir savunma mekanizması çok da gerekli değildir aslında çünkü tepkiler sunî ve önyargılıdır. Ne kadar anlatırsanız anlatın kafalardaki yargılar değişmeyecektir.

Bu haberle ilgili de aynı şey geçerli. Önyargı, kesin yargıyı hemen verdi.
Oysa ki evimdeki öğretmen, hem de 23 Nisan’daki öğretmen eşim nedeniyle sınıfların ne durumda olduğunu biliyorum ve defalarca da yazdım. 30-35-38 kişilik sınıflarda nasıl ders yapıldığını veya yapılamadığını biliyorum. Her gün “eve 38-40” defterin getirildiğini de biliyorum. Saatlerce bilgisayar karşısında ertesi günün ve haftanın ders programının hazırlandığını da biliyorum. Şimdi başka ekstra işlerin çıkarıldığını da biliyorum. Yani en azından benim evimde okuldan çıktıktan sonra iş bitmiyor, bunu da biliyorum.

Ve diyorum ki istatistiki verilere göre her öğretmene 9 öğrenci düşüyor ama bu rakam öğretmen ve öğrenci rakamlarına oranlandığında ortalama bir rakam olarak ortaya çıkan bir rakamdır. Özellikle şehirlerde, okulların çok kalabalık ve artık o öğrenci sayısını kaldıracak okul altyapısının olmadığını da biliyorum.

Küçük yerlerde ve köylerde sınıfların 10-12 kişilik rahat sınıflar olduğunu da biliyorum ve bunun için de planlama gerektiğini söylüyorum. Ancak şehirdeki öğrencinin köylere gönderilmesi de çok mümkün olmadığı için şehirlerde okul sayısının artırılması gerekliliği ortadadır. Zaten DPÖ verilerinden sonra yazarımız Salih Sarpten de aynı şeyi söylüyor ve yorumluyor.

O zaman verilerde ortaya çıkan orantısız dağılımdan dolayı ‘verimsiz öğretmen’ oranının da bu yeni açılan okullarda kullanılması mümkün olacaktır.

***

Yani diyorum ki öğretmen arkadaşlarımız ve okul yöneticilerimiz bir haberi okurken, nasıl okunması ve nasıl değerlendirilmesi gerektiğini mutlaka ki eğitim yılları boyunca öğrendikleri bilgi birikimiyle birlikte harmanlamayı da becerebilirler. Bundan sonrası için dileğim bu.

--------------------------------------------------------------------

 

Yılın fotoğrafı

İki lider birlikte yeni yıl mesajı verdiler… Türkçe ve Rumca… Her ikisi de her iki dilde yeni yıl mesajlarını ekranların karşısına geçip ilettiler. Önce okuyup çalıştılar, sonra ekranların karşısında karşıda tutulduğu belli olan yazıları okumaya çalıştılar. Anastasiadis Türkçeyi çok kıvıramadı… Belki Akıncı da Rumca’da aynı zorluğu yaşadı ama o kadar olmadığı belliydi. Önce küçük bir eleştiri; Kıbrıslı Rumlar şimdiye kadar Türkçeyi öğrenmeyi Kıbrıslı Türkler’in Rumcayı öğrenmeye, en azından telaffuz etmeye çalışmaları gibi bir istek göstermedi. Başka başka konularda olduğu gibi bu konuda da fazla bir zorunluluk hissetmediler. Bu da Anastasiadis’in telaffuzuna yansıdı. Bu küçücük eleştiriye rağmen liderlerin Kıbrıslıların tümüne birlikte yeni yıl mesajı vermesinin büyüklüğü de inanılmaz güzeldi. Hoş dakikalar da yaşandı. Karşılıklı yanlışlar liderleri güldürdü, sıcak bir görüntü sergilediler.

Öte yandan bu ortak yeni yıl mesajının toplumlarda ne yazık ki çok da heyecan yaratmadığını görmek beni üzüyor. Hep yazdığımız gibi Kıbrıs sorununun çözümü konusunda yitirdiğimiz heyecanın burada da ortaya çıktığını görmek ilerisi için kaygı verici… Annan Planı referandumu öncesi yaşadığımız heyecanı tekrar yakalamalı, karşılıklı olarak iki toplumun da bu ‘çözüm heyecanı’nı liderlere toplu bir şekilde taşımaları çok önemli… Müzakereciler toplumlarının heyecanını yanlarında hissederek masaya oturmalı, o heyecanla ortaya çıkacak Plana biçim vermeliler… Şimdiye kadarki eksiklere, yanlışlara rağmen yukarıdaki fotoğraf çok güzel… Belki de yılın en güzel fotoğrafı ve ekran görüntüsü.

-----------------------------------------------------

BANA GÖRE

Açlık-Tokluk

“Hayvanlar açken, insanlar tokken kudururlar.” Bu sözcükleri galiba bir dizide duydum. Bir deyim mi, bir atasözü mü yoksa orada türetilen bir cümle mi bilmiyorum ama hafızama not ettim çünkü bana göre de doğru bir söz. Çoğu kimse de bunu doğrulayacaktır eğer etraflarına bakarlarsa… Köpeğimiz, kedimiz açsalar etrafınızda dönerler, tur atarlar, havlamaya, miyavlamaya başlarlar yemeklerini vermeniz için… Açlıktan kudurdukları bile olur ama karınları tokken sakindirler ve sadece sevilmeyi beklerler. İnsanlar peki! Tam tersi. İstisnalar hariç aç, yoksul insan diğer insanların da halinden anladığı için hoşgörülüdür, empati kurar. Buradaki tok insan da karnı tok, sırtı pek olduğu için “gerisinden bana ne” diyebilmektedir. Hatta daha fazlasını ister çoğu zaman… En azından ben bu gelişimi etrafımda yeterince gördüğüm için bu sözün doğruluğuna kanaat getirdim.

-------------------------------------------------------------

ÖNERİ

Namazımıza dikkat!

Din İşleri Dairesi’nin web sitesinde namaz vakitlerinde bölgeleri verirken Lefkoşa-Lefkoşe, Mağusa da Magosa olarak yazılmış. Bir cenazeye giderken siteye girip namaz vakitlerini aradım. Gözüme bu yanlışlar ilişti. KKTC devletinin bir kurumu olan din işleri dairesi hizmetini yürüttüğü ülkenin yerleşim yerlerinin adının ne olduğunu bilmiyorsa bu ülkeye yaptığı hizmet! tartışılırdır. Siteyi hazırlayan kişi belki isimlerin doğrusunu bilmiyordur, öyle öğrenmiştir ama Kurum yetkilileri eğer bu ülkede yaşıyorlarsa yerleşim yerlerinin isimlerini doğru bilmeliler. Önerim; Din İşleri Dairesi’nin yetkilileri de, siteyi hazırlayan kişi de bu konuda bir eğitime tabi tutulsunlar. Çünkü Lefkoşe ve Magosa yanlışından dolayı maazallah namaz vakitleri de kaçırılabilir.

---------------------------------------------------------------

İnsanın en büyük hatası şudur; kendini olduğundan büyük görmek ya da kendine hak ettiğinden az değer vermek.”
Goethe

Bu yazı toplam 1695 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar