1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. Bana Dokunmayan...
Tacan Reynar

Tacan Reynar

Bana Dokunmayan...

A+A-

 

Gündelik hayatın dokunulmaz, sarsılmaz ve ilanihaye mutlak korunması gerektiği bir yerde yaşıyoruz. 
Adına statüko diyoruz.
Sürer durum, sürü gibi bazen, kendi kendimize sürdürdüğümüz kocaman bir korku psikolojisi içinde yaşıyoruz.
Sendikalar eylem yaptıklarında mutlaka haksız oluyorlar mesela, çünkü gündelik hayatımıza dokunuyor yaptıkları eylemler.
Elektrikler kesilince kendimizi düşünüyoruz,
Yollar kapanınca kendimizi,
Okulda grev varsa kendimizi,
Uçaklar uçmadığında kendimizi,
O elektrik bize kesilmiyorsa, umursamıyoruz,
O yollarda çiftçilerin traktörleri değil de yerine milli törende askerler yürüyorsa ve bundan dolayı kapalıysa, umursamıyoruz,
Senin çocuğun değil de komşunun çocuğunun okulunda grev varsa, ve yahut özel okula giden ayrıcalıklı bir zümredeyse senin çocuğun, sen umursamıyorsun,
Kalkan ve inen uçak sana kalkıp inmiyorsa zaten, sana ne, neden umursuyorsun? 
Sen ki,
Şili’de, Bolivya’da eylemciler sokaklarda yanan ateşlerin içinde devrim şarkıları söylediklerinde nasıl sosyal medya sayfanda beğeniyorsan,
Fransa’da Paris’te göstericiler yoksulluğa ve ayrımcılığa karşı ses çıkardıklarında, Lübnan’da ya da Gezi Parkı’nda barikatlar kurup mücadele ettiklerinde haksızlığa, adaletsizliğe karşı ve yine bir kadın, adı Carrasco, Şili’de jandarmalar tarafından kaçırılıp sonra da bir parkın demir kapılarında bedeni asılı bulunuyorsa, tecavüz edilip öldürülüyorsa ve sen seyrediyorsan tüm bu olup biteni ve dönüp yine de anlamıyorsan...
Öyle sanıyorsun uzaktan mücadele etmeyi, sömürgene karşı sömürü rejimine başkaldırmak konusunda Hong Kong’taki insanlar gibi, olamıyorsan mesela.
Neden?

Dünya halkları bağımsızlıklarını kazanırken sen sömürgede yaşıyordun, sonrasında Kıbrıs Cumhuriyeti ile bağımsız oldun ama sonra dönüp dolaşıp vardığın yer KKTC oldu işte.
Dünyada bütün halklar sömürgeden bağımsızlığa evrilirken, sen kendine bağımsız ve özgür olamayan bir alt yönetim kurdun, kurdurdular ve mutlu oldun.
Ganimet düzeninde adalet aradın yıllarca, kurumların tek tek batırılırken sessizce izledin. KTHY için mücadele eden emekçiler de gün geldi yolları kapattılar ya da sesleri çok çıktı diye eleştirdin, Sanayi Holding batırıldığında da öyle olmadı mı, neredeydin?

Her daim altta kalmayı ve iktidar olamadığın bölünmüş bir yurtta yaşamayı layık gördün kendine.
Bugün çıkmış yine bu ülkenin kurumlarını kurtarmak için grev yapan insanlara karşı çıkıyorsun.
Ama’lar, Fakat’lar sıraya dizilmiş.
Gazetelerin çoğunda eyleme karşı duruş var.
Halk perişan olmuşmuş, elektriksiz kalınca cehennem olmuşmuş, herkes mağdur olmuşmuş, dükkanlar iş yapamaz duruma gelmiş, buzluklardakiler erimiş, gazeteler çıkamayacak, okulda öğrenciler ders yapamayacak vesaire.
Aynı gemide olduğumuzu durmadan tekrarlayan baş politikacılar ikircimli açıklamalar yapıyorlar. İki yüzlüler.
Bana dokunmayan bin yaşasın diyen bir toplum, artık toplum olduğumuz bile o kadar tartışmalı bir hale geldi ki,
belki artık sadece,
kalabalıklarız.

Bugün bu ülkenin bütün rejim sömürücüleri El-Sen’e saldırıyor.
El-Sen’in yaptığı greve karşı çıkanların
gündelik çıkarcı ve ihtiyaçlı dilinden yapış yapış oldu memleket.
Baksanız bazıları da kendine halen yoldaş diyor. Aslında bütün yoldaşlıkları, varolanı korumakla mütekabil.

Tarihte hiçbir toplumsal mücadele oturarak yapılmamıştır, ama kendi statükosunu korumak mevzu bahis olunca ne büyük mücadeleler verilmiştir ve verilmektedir halen. Hiçbir varoluş mücadelesi de bedel ödemeden kazanılmaz ve hiçbir esaret altındaki kişi daha fazla üretmesin, kazanmasın ve bir mali politika aracı olarak elleri bağlansın diye bu kadar biat etmeye durmaz.

Hepimiz birbirimize yalnızız.
Kendi çıkarına dokununca ah! diyen,
Yarın altından memleketi gidince, yurtsuz kalınca, “biz” olmayı seçmediği için,
Vah! diyecek.
Bunu bile umursamıyoruz.
Belki sadece körleşmiş ve kendi kendimize yalnızlaştığımız bu ada yarısında kendimizi değil de, “bizi” her geçen gün içine çeken bataklıktan çıkmasının yolunu buluruz bir gün.

Grev haktır, ama böyle olmaz diyenler gibi, suya sabuna dokunmadan yaşayıp gidebilirsin.
Ancak o gidişin geri dönüşü yoktur.
Bütün kurumlarımız satıldığında hepimiz satılmış olacağız, örneklerini çok gördük ve yaşadık. Buna rağmen El-Sen’in grevinin ve eyleminin toplumsal fayda için olmadığını söylemek tam bir öngörüsüzlüktür, geçmişi unutmadır, ders alamamaktır.

Kıbrıslı Türkler yıllarca yaşadıkları bu kurulu düzen içinde özgüvensiz, yitik, zavallı bir hale düştüler. Bunu yapan odaklara fazla inandılar, güvendiler ve şükran çektiler. Ama artık değişmeli. 
Önce toplumsal faydayı düşünerek hepimizin kurumlarını kurtarmak için yola çıkanların yanında yer alırsak bir şeyleri değiştirebiliriz.
Ama’ları, Fakat’ları bir kenara bırakıp, başkasının kavgası da toplumsaldır diyebildiğimiz ölçüde özgürleşeceğiz.
O yüzden El-Sen’in grevi haklıdır,
Ama haklıdır,
Fakat haklıdır.

 

 

Bu yazı toplam 3278 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar