Baran 24 yaşındaydı
Fransa’da şişme bir bota bindirildiler…
Yaklaşık 30 kişi…
İngiltere'ye şişme botla ulaşmaya çalışırken Calais açıklarında şişme bot “patladı”…
Nasıl patladığını kimse bilmiyor…
Hepsi soğuk sulara döküldü…
Ve öldü…
İki kişi hayatta kaldı… Biri Somali öteki Iraklı...
-*-*-
Bizim Manş Denizi dediğimiz Fransa ile İngiltere arasındaki “Kanal”ı geçerken ölenler arasında ilk kimliği açıklanan kurban, Kuzey Irak'tan 24 yaşındaki Kürt bir kadın…
Ailesi O’nu “Baran” diye çağırıyormuş ama asıl adı Mariam Nouri Hamadameen…
-*-*-
Nişanlısı İngiltere’de yaşıyordu…
Uçağa binip, normal bir turist gibi İngiltere’ye giremez miydi?
Hayır, Avrupa’da hiçbir ülkeye giremezdi.
Girebilmesi için kendisinden istenilen vize şartlarını yerine getirme şansı sıfırdı.
Haliyle insan tacirlerinden başka şansı yoktu…
Bunlara para ödedi ve Almanya'ya ve oradan Fransa'ya seyahat etmişti.
Öğrenciydi. Nişanlısıyla birlikte olabilmek için okulunu bırakmıştı.
-*-*-
Kızımın yaşıtı…
Sizin çocuklarınızın, torunlarınızın da…
Veya ablanızın, kız kardeşinizin akranı…
Hayatının baharında bir kadın.
-*-*-
İnanın, AB pasaportlarımız olmasa, belki de bizim çocuklarımız da tıpkı Baran gibi yaşamını yitirebilirdi…
Bunu da araya koymak lazım…
KKTC’nin hali, Kuzey Irak’tan daha iyi değil “sayenizde”!
-*-*-
Ve İngiliz medyasından not aldığım, bir Iraklı Kürt kardeşimize ait şu sözleri, ülkemiz insanı dahil, herkese aktarmak istiyorum:
“Neden bu kadar çok insanın daha iyi bir yaşam için ayrıldığını anlıyorum ama bu doğru yol değil. Ölüm yolu.”
-*-*-
Yüzlerce, binlerce Baran, Ayşe, Ahmet, Hüseyin aynı yolda yaşamını yitiriyor…
Ve en çok ölüm yaşanan bölgelerden biri bizim bölgemiz…
İngiltere ve Fransa’dan çok daha kötüsü, KKTC bu insanlara insan tacirlerinin tuzağına düşsün diye resmen göz yumuyor ve kesinlikle yardımcı olmuyor, olamıyor…
Güney Kıbrıs’a kaçabilenlere de orada “iyi bir kabul” sergilenmiyor…
-*-*-
Kesinlikle, benim çocuklarım, sizin çocuklarınız dahil, evini – yurdunu, dedelerinin şehitlik uğruna vatan yapmak için savaştığı toprakları terk edip Avrupa'ya gitmek isteyen herkesin kendi sebepleri ve umutları vardır…
Bu nedenle, lütfen onlara daha iyi bir şekilde yardım sağlayabilmeliyiz…
İnsanlığın en büyük görevi, göçmen insanları bu ölüm yollarını seçmeye zorlamamaktır.
Kaderimiz Omicron!
Aşılanıyoruz…
Hoooop, “yeni bir varyant” deniyor…
Virüs ile bilim insanları arasında kavga yaşanıyor…
Rekabet!
“Aşıyı geliştirdik tamamdır, salının” diyorlar…
Virüs, “Güney Afrika’da yeni bir varyant ortaya çıkardım, hepinizin ebesini gezmeye götüreceğim…” diyerek adeta küfürler savurup savaşa devam ediyor.
-*-*-
İki adet Sinovac, ardından iki adet de BioNtec midir nedir veya Pfizer soktuk vücuda, onca dedikoduya rağmen, şimdi olmadı mı yani?
Kafalar karışık!
-*-*-
Aşı üreticisi üç büyük şirket şu anda B.1.1.529 kod adıyla Dünya’ya “merhaba” diyen mutasyona uğramış yeni koronavirüse karşı aşı üretmeye başlamış. Hatta zaten üretmiş…
Bu arada, yeni varyanta, Yunan alfabesinden bir de isim bulmuşlar; Omicron…
Ve Dünya Sağlık Örgütü, Omicron’u “Endişe verici türev” olarak niteliyor…
-*-*-
Gerçekten kafalar karışık…
Bu yeni tip koronavirüs hep “kötüye” mi çalışıyor?
Hani geçenlerde bir haber okumuştum, “artık gidiyor, yeni mutasyon öldürücü değil” diyordu…
Tam da “ohh” derken, Güney Afrikalı uzmanlar, “… bizde gördüğümüz yeni varyantın size gelmemesi söz konusu olamaz” diyor…
-*-*-
İstediğimiz tedbiri alalım, bize de gelecek…
Durduramaz mıyız?
Yani 15 gün, hatta 1 ay hepten kapansak?
Sokağa çıkan herkes keskin nişancılar tarafından vurulsa bile; 15 gün veya 1 ay geçtikten sonra ne yapacağız?
-*-*-
Evet, kafalar karışık…
Ama şahsi inancım odur ki, tedbiri, denetimi, olduğu kadar aşılanmayı, kişisel olarak yapabileceklerimizi artırmalıyız…
“Kapanma”nın çözüm olacağını savunmayan sağlıkla alakalı uzmanlara ve tabii ki “kapanırsak tam mahvoluruz” diyen ekonomi kanadına bu konuda daha çok katılıyorum…
-*-*-
Elbette “kapanmak çözümdür” diyenlere de saygım var ama “bitmiyor ve durmuyor ki”…
En son sıkıntımız Delta’ydı…
Hayırlısıyla nur topu gibi Omicron’umuz oldu…
Kısacası, edindiğim izlenim diyor ki, daha öncekilerden az daha fazla olacak şekilde, bu belaya karşı mücadelenin en etkili yöntemi kişisel tedbirleri herkesin artırmasıdır.
Mümkün mü?
Mümkün olduğu kadar!
Ne yazık ki, gerisi “kader” gibi duruyor!
Bu fotoğrafının National Geographic dergisine kapak olmasıyla uluslararası üne kavuşan Afgan kadın, İtalya'da yeni bir hayata başlıyor… Savaş fotoğrafçısı Steve McCurry 1984'te bir mülteci kampında fotoğrafını çektiğinde Sharbat Gulla 12 yaşındaydı ve tüm Dünya’yı duygulandıran yeşil gözleri merceğe bakıyordu… Bu fotoğraf çekildikten tam 37 yıl sonra, İtalya, Ağustos ayında ABD güçlerinin ayrılmasının ardından yüzlerce Afgan'ı hava yoluyla ülkeden çıkaran birkaç Batılı ülkeden biriydi… Ve ülkeden çıkarılanlara arasında şu anda 49 yaşında olan Sharbat Gulla da vardı…