Barbar genlerimizden kurtulamadık henüz
Çok televizyon izleyen biri değilim… Geçen gün bir kanalda Doğuş’u görünce kulak kabarttım…
“Biz sadece cinsel suçlarla ilgilenmiyoruz başka işlerle de ilgileniyoruz. Sorunlar arasında hiyerarşi kurmak doğru değildir. Bir kişinin hürriyeti ve eşit şartlarda yaşaması, o kişinin kazandığı ücret kadar ödediği elektrik faturası kadar önemlidir. İnsan hak ve özgürlükleri temelinde yaşamak gerekiyor. Biz uzun bir süre insan hak ve özgürlüklerini konuşmayı ertelemiş bir toplumda yaşıyoruz. Hak ve özgürlük politikalarını layıkıyla konuşamadık. Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu politikalar konusunda ivme yaratmaya çalışırken öteki taraftan da insanların gündelik hayatlarını kolaylaştırıcı bazı önlemler almaya çalışıyoruz. Bunların hepsi bir bütün. Bir demokrasi hadisesidir. Düzgün bir demokrasi düzgün bir ekonomi ile el ele gidecek vaziyette olmalıdır. AB’nin standartlarında bir hayat için üzerimize düşen yasal girişimlerde bulunmak gerekiyor. (…)Özellikle medyanın sadece eşcinsellikle ilgili olan maddeye takılmış olması, homofobik yorumlar yapılmasından kaynaklandı. İlerici fikirler önce bir reaksiyonla karşılaşır daha sonra da neyin ne olduğu süreç içerisinde anlaşılır.”
Gazetelerde (haber ya da köşe yazısı) yazılıp çizilenlere bakınca, insan ister istemez “Doğuş Derya uzaylı mı?” diye sormadan edemiyor insan…
Ya Doğuş bu adadan değil; ya da bu adanın insanları başka dünyalardan. (Hatırlayacaksınız, bir kaç ay önce, benzeri bir yakıştırmayı Parti bazında dillendirmişti Doğuş)…
“Bir kişinin hürriyeti ve eşit şartlarda yaşaması, o kişinin kazandığı ücret kadar ödediği elektrik faturası kadar önemlidir.” diyor Doğuş… Oysa bizi hürrüyet, eşitlik,demokrasi, hak ve özgürlük gibi sözcükler fazla ırgalamaz… Kimin ne kazandığından çok; ne harcadığıyla (tüketimle) ilgileniriz daha çok… Nasıl bir evde oturur; ne marka araba sürer; kıyafetleri ne marka; çocukları hangi okullarda okur; kaç özel derse gider vb…
Sendikalarımızın ücret artışı talepleri de ağırlıklı olarak “TÜKETİMİN NİCELİĞİNİ” artırma temellidir… Sık sık teleafuz etmelerine karşın, o içi boşaltılmış sözcükler “PERDE” amaçlı kullanılır…
İktidar ve muhalefetteki partilerin de çok umurunda değildir o sözcükler… Onların (hürrüyet, eşitlik,demokrasi, SİVİLLEŞME, hak ve özgürlük) yerine “Denk bütçe, Hane başı tüketim endeksi, ekonomik kalkınma, yatırım vb. daha büyülü(!) sözcükleri vardır… İş insanlarının çıkarı önce gelir İşçiinsanların çıkarlarından…
Ataerkil, homofobik, ırkçı, despot yanlarımızı, gösterişçi, albenili ŞOV’larla örtülemeye çalışırız ama o örtüler yalnızca yüzsüzlüğümüzü örter (kısa geldiğinden kıçımız hep açıkta kalır!…)
O uzaylı(!) sözcükleri sevmediğimiz gibi, SANAT’ı da sevmeyiz…
Butik açılışında boy gösteren yüzlerce insandan (politikacısından, sendikacısına… memurundan, esnafına) hiç birini bir sanatsal etkinlikte göremezsiniz… Kokteylli sergiler ve (eğlencelik sayılan) tiyatro dışındaki etkinliklere katılım otuzu zor bulur…
Gazetelerde, cinayet, hırsızlık, tecavüz, kaza haberlerini görmeyi tercih eder de, burun kıvırırız sanat haberlerine… Şiirin yüzüne bile bakmayız…
Duyarsızlığımız yalnızca sanatla sınırlı kalsa neyse… Diğer insanlar kadar çevreye/doğa da umurumuzda değil… Ez, kirlet, yok et; sonra da timsah gözyaşları akıt…
Becerebildiğimiz bunlar!..
Acaba biz Uzaydan mı geldik?
Yoksa henüz barbar genlerimizden kurtulup; insanlaşmayı mı beceremedik…
İsterseniz bırakalım HALKIMIZ KARAR VERSİN !...